Gülse Birsel'in Vural Çelik'e vedası tepki çekti
Gülse Birsel'in Vural Çelik'e vedası tepki çekti
MÜSLÜMANLAR VE İSRAİL
MÜSLÜMANLAR VE İSRAİL
Çizdiği karikatür,
Çizdiği karikatür, "dünya birinciliği" ödülü aldı
Dubai çikolatası
Dubai çikolatası
123456789
Gülse Birsel'in Vural Çelik'e vedası tepki çekti
Gülse Birsel'in Vural Çelik'e vedası tepki çekti
MÜSLÜMANLAR VE İSRAİL
MÜSLÜMANLAR VE İSRAİL
Çizdiği karikatür,
Çizdiği karikatür, "dünya birinciliği" ödülü aldı
Dubai çikolatası
Dubai çikolatası
123456789

14 Mayıs bir dönüm noktası

Mürşide Esmek

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17. Başkanı olan Hüsamettin Cindoruk, 14 Mayıs'ın Türk siyasi tarihinde bir dönüm noktası olduğunu belirterek, 1946 yılında başarısızlıkla sonuçlanan tecrübeden sonra ulaşılan bu noktanın demokrasi için önemli olduğunun altını çizdi.


Eski Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk, 14 Mayıs 1950 Çok partili siyasi hayatın başlamasının yıl dönümünde Gazete Durum'un sorularını yanıtadı.

'14 Mayıs Türk Siyasi tarihinde bir dönüm noktasıdır'

Eski Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk, "1946'daki seçimler başarısızdır. Hakemi yoktur ve hakemsiz bir seçimdir. 1950 seçimlerinde YSK, seçim kurulları ve yargıçlar devreye girdi. Hakem ortaya çıktı. YSK ve bugünkü seçim sistemimizdeki yargıç teminatını sağlayan değerli hocam Nihat Erim'dir. O tarihi gerçeği unutmamak gerekiyor. Türkiye için çok yeni bir model olan bu durum Avrupa'da bile çoğu ülkede yoktu" dedi.

'Seçim kurulları tarafsız hakemlik yapardı'

Çok partili sisteme geçiş aşamasına değinen Cindoruk, "Seçim kurulları tarafsız şekilde hakemlik yapardı. YSK'da yargıç teminatını yerine getirmek çok önemli bir hadisedir. Sonra 1951 seçimleri yapıldı. Başarılı bir seçim hukuku ortaya çıktı, demokrasi oturdu dedik. Çok partili hayata geçtik. Çok partili hayata geçişte belki de eksik bıraktığımız nispi temsildi. Çoğunluk sistemiyle yapılan seçimler Demokrat Parti'ye çok kahredici bir ekseriyet sağladı." açıklamalarında bulundu.

'Çok partili döneme geçişte eksik bırakılan şey Nispi Temsil'di'

Nispi Temsilin önemine ve döneminde yaşanan sorunlara değinen deneyimli siyasetçi, "Demokrat Parti seçim kazandığı bölgede Ankara'da 16 milletvekili birden DP'ye geçti. İnönü, Ankara'da seçimi kaybetti ama Malatya'da kazandı. O zaman ki seçim kanununda iki yerden aday olmak mümkündü. Adnan Bey'de Aydın'ı kaybetti, Kütahya'yı kazandı. Seçim sistemleri nispi olsa her ikisi de hem Ankara'da kazanacaktı hem de yerel aday olarak kazanacaklardı. Kasabasını, şehrini temsil edecekti. 50 seçimlerinde tetkik edilecek konu budur."

Siyasetçiler de, Halk da demokrasiyi bilmiyordu diyen Hüsamettin Cindoruk, "1961'e kadar bu durum sürdü. Erken liste ve ekseriyet usulü uygulanmaya başladı. 1961'de nispi temsil geldi, meclisler daha demokratik ve dengeli oldu. 1951 seçimlerinden sonra siyaset çok kızıştı. 1951 yılında ben Hukuk Fakültesi öğrencisiydim. Hepimiz siyasete çok meraklıydık, çünkü demokrasinin gerçekleştiği inancındaydık. Biz gençler de, siyasetçiler de, halk da, demokrasiyi bilmiyorduk. Öğrenme süreci bu" şeklinde konuştu.

'1946'da tasnif aleni yapılsa iktidar değişebilirdi'

1946 seçimlerinde tasnif aleni yapılsa iktidar değişebilirdi kanısında olduğunu vurgulayan Cindoruk, "Yüksek Seçim Kurulu, seçim kurulları ve yargı teminatı tamamen Nihat Erim'in eseridir. DP temsilcileri de var ama hakim adam Nihat Erim. Seçimi kaybedeceğini bilmemesi mümkün değil. 1946 seçimlerinde tasnifler aleni yapılsa iktidar değişebilirdi." dedi.

'Basına karşı sizin silahınız karşı basın oluşturmaktır'

Nihat Erim'in kademeli intikal düşündüğünü belirten Cindoruk, Demokrat Parti'nin meclise girdiğini, hükümetini kurduğunu ve bunun karşısında Türk Basın hukukunun da sıkıntı vermeye başladığını ve sonucunda tahammülsüzlük döneminin başladığını belirtti. İktidarların en fazla tahammülsüzlüğü muhalefete değil, basına karşı gösterdiğini savunan Eski Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk, "Muhalefetle boğuşurlar, birbirleriyle yarışırlar ama basın boğuşulacak değil, tartışılacak bir konumdadır. Basına karşı sizin silahınız karşı basın oluşturmaktır. O zaman da besleme basın çıkarıyorsunuz" açıklamalarında bulundu.

Gazete Durum'a ilk besleme basının Demokrat Parti'nin olduğunu sözlerine ekleyen Hüsamettin Cindoruk, Türkiye'de ilk besleme basının DP'nin 1954'ten önceki döneminde çıktığını, Basın İlan Kurumu'nun kuruluşuyla devletin bir imkan elde ettiğini, bugün de var olan bu durumun iktidarın karakterinden doğduğunu savundu.

Doğan Avcıoğlu'nun "Fiziki Demokrasi cici demokrasidir" sözüne atıfta bulunan Cindoruk, "Cici demokrasi İktidarın elindeki kudretten geliyor. Ama cici demokrasi Türkiye'yi sonunda darbelere götürdü. 1952-53 senesinde Demokrat Parti Gençlik Kolları başkanıydım. CHP'li Altan Öymen ile fikir kulübü kurduk. Altı ay ben ve altı ay Altan başkanlık yaptı. Hukuk mensupları ve fikir kulüpleriyle cici demokrasiyi açmaya çalıştık. Mümtaz Soysal, CHP Gençlik Kolları Başkanı Suphi Baykam gibi isimlerle demokratik, işbirlikçi ve birbirine tahammül eden bir siyaset güttük." dedi.

Açıklamalarına devam eden Cindoruk, 1954 yılında cici demokrasinin kötü demokrasi olduğunu, İsmet İnönü'nün İkinci İnönü Savaşı'yla ilgili kutlama merasiminde DP'nin CHP'nin 27 yıl süren iktidarından doğan şikayetleri sıraladığını, şikayetlerin DP Genel Merkezi Zafer Gazetesi'nin matbaasının üzerinde yer aldığını belirttti. Cumhuriyet Halk Partisi ile Demokrat Parti'nin o dönemlerdeki konumlarına değinen Cindoruk, CHP'nin genel merkezi ise Birinci Meclis olan binadaydı. Ulus Gazetesi fevkalade konforluydu. Baş yazarları Demokrat Parti'yi rahatsız ediyordu. Halk evleri işliyordu. 1950-54 CHP'nin mal varlığı, İstanbul Cağaloğlu'ndaki binası bile çok lükstü. DP'nin ise Ayaz Paşa'da bir katı vardı. Sonradan CHP'nin mallarının ve halk evlerinin el değiştirmesine, hazineye irat verdirmesine neden oldu.

Eski Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk, cici demokrasiyi iyiye çevirmeye çalıştıklarını ama siyasetin bugünkü kadar sert olmadığını söyledi:

1954 yılına geldiğimizde cici demokrasi kötü demokrasi haline gelmişti. Ama tahammül edilebilir, katlanabilir bir sıkıntıydı. Bugünkü kadar sert değildi. Bir CHP'li ile oturup fikir kulübü kurabilmişiz. Konferansların birini Peyami Safa'ya birini Nurullah Ataç'a veriyorduk. Peyami Safa'ya 10 kuruş, Ataç'a 25 kuruş konferans ücreti koyardık. Safa, beni niye ucuzlattınız diye kızdı. İlk defa ücretli konferansı biz yaptık. Kapıya da Hacettepe'nin kabadayı çocuklarından koyduk. Para vermeyeni içeri sokmadık. Cici demokrasiyi iyiye çevirmeye çalışıyoruz.

Adnan Menderes'in oportünist politika güderek yüksek oylar aldığını söyleyen Cindoruk, Adnan Menderes dönemiyle ilgili önemli açıklamalarda bulundu:

Zaman zaman 24 Anayasası'nın yetersizliği ortaya çıkıyordu. Yargı, yargıç teminatı yok. Çok değerli başyazarlar kendi aralarında kavga ediyor, ortam gergindi. Adnan Menderes, oportünist politikaları sayesinde yüksek oylar aldı. İlk defa köylü kapısına gelmiş bir yol gördü. Türkiye'de 40 bin traktör ziraatsiz evlere girdi.

'Adnan Menderes Batı'ya açık bir adamdı, Avrupa Birliği taraftarıydı'

Açıklamalarına Adnan Menderes ile devam eden Cindoruk, "Adnan Menderes ilgin, duygusal bir adamdı. Batı'ya açık bir adamdı. Siyasal İslamcılık yapıldığı söyleniyor ama şiddetle itiraz ediyorum. Tamamen Avrupa Birliği taraftarıydı. Bir gün beni çağırarak, AB kurulma aşamasında dedi ve muhalefetten de yanıma adam almamı istedi. Ben de Çetin Altan'ı aldım. O dönem Ulus gazetesinde yazıyor. Orada Çetin Altan komünizm propagandası yaptı. Ben de geldim aleyhinde Zafer Gazetesi'nde yazı yazdım. Ama tatlı bir tatışmaydı, Alparslan Türkeş zamanlarında da karşı karşıya geldik, ama yan yana olduğumuz bir isim. O, kampta komünist çadırına koşuyor, biz de muhafazakar partilerin çadırına giderdik. Bir keresinde de Atina'ya gittik. Mümtaz Soysal, Tunç Yalman da vardı. Avrupa bizi çok iyi karşıladı. Atina'da bizi olumlu karşıladı görüldü ki Türkiye AB'ye gidiyor. Yani Adnan Menderes gerici bir adam değil, AB'ye girmek isteyen bir adamdı" dedi.

'Menderes, Yassıada'da direncini kaybetmişti'

Yassıada yargılamalarına da değinilen röportajda, "Onu savunmak bana düşmez ama mecburen Yassıada'da savunduk. Genel kanaatim medeni bir adamdı. Psikolojisi gelgitli ama sert bir adam değildi. İngilizce, Fransızca, Rumca bilirdi. Yassıada'da onu gördük, Yassıada'da çözüldü. Savunma stratejisini ve direncini kaybetmişti. İnsan tabiatları siyasette hemen ortaya çıkıyor. Liderlerin içinde en soğukkanlı isim Demirel'di. Demirel'i yormak, üzmek, kızdırmak mümkün değildi. Menderes ise hislerini akıl zanneden bir adam diye tabir edilebilir." dedi.

Demokrat Parti'nin tabanının çok kuvvetli olduğunu söyleyen Cindoruk, 1950-1954 yılları arasında tasfiye döneminin başladığını, Ocak bucak teşkilatlarının DP'yi güçlendirdiğinden söz etti. Ocaklarda 15 günde bir toplantıların yapıldığını bu toplantılara milletvekili ve bakanların geldiğini, 150'şer üye ve 5'er kişiden oluşan bir yönetim kurulunun olduğunu belirtti.

'Halkevleri Kültür ocağıydı'

Bugün hayatta olmayan Halkevleri'nin birer kültür ocağı niteliği taşıdığını belirten deneyimli siyasetçi, Ankara'daki halkevi binasında tiyatrodan, spora, sanata faaliyetlerin olduğunu ve devlet parasıyla yapılan binalar olduğunu kaydetti. Demokrat Parti'nin Çankaya ilçe binasının iki oda, buna mukabil CHP'nin ilçe teşkilatının kaymakamlık binası gibi bir binada oturduğu kıyaslamasını yaptı. CHP ile DP'nin ihtilafının temel nedeninin mal varlıkları konusu olduğunu vurgulayan Cindoruk, "Halkevleri kanunu çıkınca CHP malları, Ulus gazetesi tamamen blok edildi. O kavga Türkiye demokrasisisnin barış yoluyla çözmesi gereken bir davaydı. Anlaşma yapılsaydı, iş 27 Mayıs'a kadar varmazmış" sözlerini söyledi.

'CHP ile mal varlığı kavgası diktatörlüğe gidişin temeli oldu'

CHP-DP mal varlığı kavgasının sebeplerini sıralayan Cindoruk, "DP, baraj da yapıyor, imar da yapıyor. CHP'nin bir eli yağda, bir eli balda. DP'lilerin çoğu parasız. O kavganın ileride DP'nin diktatörlüğe gidişinin temeli olduğunu düşünüyorum. Çok iyi biliyorum ocak toplantılarında uçaklarda en çok konuşulan, ‘ne olacak halimiz’ iktidar partisi olmuşlar kira vermekte zorlanıyorlar. Karşısında CHP’nin bir binası var. CHP’de onu iyi kullanıyor. Konser, konferans müsamere veriyor. Tiyatro oynatıyor. Büyük bir aktivite merkezi siyaset için kullanılabilir bir araç. Bugün bile partiler eğlence günü yapıp para kazanmaya çalışıyorlar. Son zamanlarda çocuklarımız kızlarımız şarkılar söylüyorlar, konserler veriyorlar. Ama DP tek başına orda sünepe gibi oturuyor. O kavga büyüdü ve 1954 seçimlerinde de seçim kavgasının temelini teşkil etmiştir."

1957 seçimlerinin öncesinde ve sonrasında yaşanan gelişmeleri de aktaran Cindoruk, "1957 seçimleri karamboldür. 1957 seçimlerinde Hürriyet Partisi’ne geçmiştim. DP ile 1955 senesinde itilafa düştük, ispat hakkından ötürü. Turan Güneş, İbrahim Ökten gibi isimlerle geçtik. Hürriyet Partisi diye bir parti kuruldu. Ben de Ankara il idare koluna girdim. Avukat Talat Asal’la birlikte girdik. DP’nin milletvekillerinden 41 kişi istifa etti, Hürriyet Partisi’ne geçtiler. Ben 1957 seçimlerinde Hürriyet Partisi adına konuştum. 1954 senesinde Cebeci çayırında DP adına konuşmuştum, gençlik kolu başkanıydım. Düşünün 3 senede ne kadar aramız açıldı. 1954 seçimlerinde Ankara’daki mitingte Adnan Menderes de konuştu. Kadın Kolları Başkanı Meliha Hanım vardı, o da konuştu. Sadece tek genel başkanın çıkıp konuştuğu değil daha demokratik bir mitingti. Büyük, kalabalık vardı. Evvela bir genç çıkıyor konuşuyor alevlendiriyor sonra bir kadın, sonra il başkanı konuşuyor. Sonra genel başkan çıkıyor konuşuyor büyük bir coşku. Senaryoluydu o mitingler. Cici demokrasi lafına rağmen o mitingleri çok aramışımdır. Halkı ilgilendiren konular konuşuluyordu." dedi.

CHP'nin yazdığı Halk ve Özgürlükler Bildirgesi hakkında

Cumhuriyet Halk Partisi Halk ve Özgürlükler Bildirgesi hakkında da açıklamalarda bulunan Eski Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk, şu sözleri söyledi:

"Onu yazan Coşkun Kırca’dır. Onlar Hürriyet Partisi’ni kapatma kararı aldılar, o kongrede kapanmasın diyen bir ben varım. Ben konuşma yaparken Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu geldi. Türkçesi çok güzel, ‘yavrucuğum mikrofonu bana verir misin?’ dedi, ben de saf saf verdim mikrofonu. ‘Çankaya Kaymakamı geliyor partiyi basacak, partinin feshi kararını almanızı rica ediyorum’ dedi. ‘Partinin CHP’ye katılmasını kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmiştir’ dedi. Sonra ‘oğlum al konuş’ dedi. Efendim ölü konuşur mu, öldürdünüz. Biz daha teşkilatçı olanlar CHP’ye gitmedik. Biz kaldık, onlar gittiler. 7 tane Hürriyet Partili CHP’nin Genel İdare Kurulu’na girdiler. Ben Turan Güneş’i çok severdim, o da beni çok severdi. O beni çok zorladı. İbrahim Ökten vardı, unutulmuş bir adam ama çok değerli, sonra Milli Eğitim Bakanlığı yaptı. O bana çok baskı yapmasına rağmen içimden gelmedi, babam da DP’liydi. Kendi partimizden ayrılmayı içime sindiremedim kaldım DP’de. Sonra Hürriyet partisinde. Hürriyet Partisi’ni kapattıkları için açıkta kaldık. 1959 senesinde Adnan Bey bizi çağırdı şöyle iyi şeyler böyle güzel şeyler yapacağım diye bizi kandırdı. DP’ye döndük sonra da darbe oldu. Darbe olunca da ahlaki vazifemizi yapmak için avukatlıklara soyunduk. Yassıada’da benimki ahlaki vazifeydi. Çünkü içlerinden geldiğimiz için biliyordum kötü niyetleri yoktu. Ama Doğan Avcıoğlu’nun söylediği gibi cici demokrasi onlara bu otoriteyi getirmiştir."

14 Mayıs 1950 Çok partili hayata geçişin mimarları kimler?

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17. Başkanı olan Hüsamettin Cindoruk, çok partili hayata geçişin mimarları olarak ilk ismin Celal Bayar olduğunu söyledi. Meclis Başkanı olduğun dönemde tadilat yapmak için ilk meclisin belgelerini bulduğunu söyleyen Cindoruk, Holzmeister isimli Avusturyalı bir mimarın yarışmayı kazandığını, senato binası ve senato için odalar ayrıldığını ve Türkiye Cumhuriyeti'nin demokrasiyi özümsemeye çalıştığını kaydetti. O dönemde okur yazar oranının yüzde 20'lerde olduğunu ve o dönemde demokrasiyi beklemenin abes olduğunu düşündüğünü belirtti.

'Türkiye, kanun devletiydi şimdi kararname devleti'

Demokrasinin uygulanmasının kolay olmadığına vurgu yapan Cindoruk, "Siyaset bilimine bakarsanız dünyanın en zor rejimlerinden birisi bilimsel ve pratik olarak demokrasi, çünkü tahammül edeceksiniz. Gelmeyi seviyoruz ve gelmek için demokrasi istiyoruz ama gitmeyi sevmediğimiz yerde demokrasiyi istemiyoruz. Türkiye kanun devletiydi, şimdi kararname devleti oldu. Son iki sene içinde 92 kanun çıkmış. Cumhurbaşkanı ise 95 kararname çıkarmış kanun kuvvetinde. Böyle bir demokrasi yaşatılabilir mi? İnsan hakları hukuku düzeni kurulabilir mi? Avrupa Birliği'ne girebilir mi?"

72 yılın sonunda başladığımız yere döndüğümüzü belirten Cindoruk, "Cumhuriyetin temelinden vazgeçtik. Siyasetçilerimiz parlamenter rejimi derken yanlış kullanıyor kelimeyi, bu meclis 30 tane Anadolu'da yapılmış kongreden sonra kurulmuş halk meclisidir. Meclis, devleti kurdu, orduyu kurdu, orduyla beraber savaştı." söyledi.

'Ortadoğu eş başkanlığı haksız fiildir'

Bugün bu iktidarın yaptığı iki tane haksız fiil olduğunu vurgulayan Cindoruk, birincisinin Ortadoğu eş başkanlığı diğeri ise başkanlık sistemidir vurgusunu yaptı. Sözlerine devam eden Cindoruk, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran meclis, halk. Türk milleti hakikaten devlet kurmakta becerikliymiş. Çankaya’da flamada yedi devletin yıldızı var. Devlet kurma becerisi olan bir millet Ordu’da, Denizli’de, Edirne'de kongre yapıyor dört kişiyle, yirmi kişiyle yapıyor. Bülent Tanır’ın bir sözü vardır “kongreler iktidarı” meclisin kuruluşuna kadar. 23 Nisan 1920’de Türkiye Devleti kurulmuştur. 1925’te devletin adı ilan edilmiştir. Türk halkı ne kadar demokrasi istiyor ne kadar devlet kurma becerisi var. Öyle kongreler var ki orada on kişi yirmi kişi toplanmışlar anayasayı, Türk lafını telaffuz ediyorlar. Cumhurbaşkanı iki sene evvel seçime katılanların yüzde 50’sinin oyuyla getirilmiş. Türk milletini temsil ediyor. Türk milletini temsil eden parlamento seçimidir. Parlamenter seçim kuracaksın, parlamentoyu kuracaksın. O parlamento içinden karar verdiği hükümet kuracak. Bu onayı kaldırdığı zamanda hükümet düşecek." derken, Başkanlık sistemiyle Türkiye Cumhuriyeti'nin barışmasının mümkün olmadığını belirterek sözlerini noktaladı.