Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

TÜRKİYE TARİHİ YOL KAVŞAĞINDA!

Nur Batur

Tarihi bir yol kavşağındayız.

Türkiye Cumhuriyetinin 100. yılını nasıl kutlayacağız?

Gelinen kavşakta yüzlerce soru var;

“Siyasi İslam dönemi kapanacak mı?”

“72 yılda üç askeri darbenin acısını yaşayan Türkiye, sonunda makus talihini yenip gerçek demokrasiye kavuşacak mı?"

"Yoksa Siyasi İslamcılar, Erdoğan’la ya da Erdoğan’sız stratejik hedeflerine doğru yürümeye devam mı edecek?"

Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderini çizecek bir yol kavşağına geldik..

* * *

2002’de henüz milletvekili bile değilken, Beyaz Saray’da ağırlanan Recep Tayyip Erdoğan da bir yol kavşağında geldi..

ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) Eş Başkanlığını üstlenip İslam ve Arap dünyasına lider olmak istedi..

BOP’un önündeki en büyük engellerden biri olan Türk Silahlı Kuvvetlerine darbe indiren Fethullah Gülen’le işbirliği yaptı.

Pensilvanya’da ABD derin devlerinin kanatları altında yaşayan Fethullah Gülen Cemaati’nin kurduğu kumpaslarla ağır yara alan Türk Ordusunu üç cephede savaşa soktu..

Dünyayı yöneten büyük oyuncuların arasına girmeye çalıştı..

Sonuç mu? Ortada!!

BÜYÜK SATRANÇTA ACEMİ OYUNCU

Erdoğan aslında ABD’nin oynadığı dünya satrancını kavrayamadı.

ABD, diktatörlerle Ortadoğu’daki çıkarlarını koruyamayacağını gördüğü için, önce Müslüman Kardeşlerle uzlaşmaya çalıştı. Ancak, Şeriat hayalleri kuran Kardeşler, demokrasiden çok uzaktı.. Kısa sürede bölgedeki Amerikan çıkarları için tehdit olmaya başladılar. ABD de perde arkasındaki desteğini çekiverdi.

Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, askeri darbeyle devrilince, Erdoğan’ın altındaki halı da çekilmiş oldu.

Bunun üzerine, Erdoğan, Arap sokağındaki popülaritesine güvenip yeni bir oyun kurmaya çalıştı..

ABD’yi de kendi oyununa zorlayacağını düşündü ancak ABD daha ustaydı.

Böylece Erdoğan, hem ABD ve Rusya arasında, hem de Arap dünyasında sıkışıp kaldı.

Demokrasi ve hukuk devletini de ayaklar altına aldığı için Avrupa’da da “Persona non grata" yani “İstenmeyen adam" ilan edildi.

İktidara tırmanırken dayandığını zannettiği, ABD ve AB’den çığ gibi yaptırımlar yağmaya başladı.

Türkiye’nin en güçlü kurumu olan TSK da aldığı yaraların üstüne, üç cephede savaşıp ayakta durmaya çalışıyordu. Türk ekonomisi çöküverdi...

100. yıla beş kala herkesin kafasında tek bir soru var;

Erdoğan sandıkta yenilirse 20 yıllık iktidarını bırakacak mı?

NEDEN BAŞARAMADIK?

Halbuki, 14 Mayıs 1950’de;

Türkiye’de ilk demokrasi rüzgarları esmeye başladığı zaman toplum ne kadar da umutluydu.

Atatürk’ün çağdaş dünyayla buluşma stratejisi, demokrasiyle taçlanıyordu.

Ancak ne yazık ki, Türkiye, Soğuk savaşın faturasını ödediği için gerçek demokrasi bir türlü yeşeremedi.

Aynen yıllarca ABD’nin desteklediği diktatörlerden kurtulamayan İspanya, Portekiz ve Yunanistan gibi!

Onlar demokrasinin beşiği olan, Avrupa’nın şemsiyesi altına girip makus talihlerini yendiler.

Ya Türkiye?

Bu kez de ABD’nin Siyasi İslam'a dayanan BOP projesiyle sivil darbeye sürüklendi. Demokrasiden de, Atatürk ilkelerinden de, Avrupa’dan da uzaklaştı.

DÜNYADAKİ DEĞİŞİMİ YAŞADIM

44 yıllık gazetecilik yolculuğumda, Dünyadaki ve Türkiye’deki büyük değişimi yaşayarak yazdım. Oynanan siyaset oyunlarının şifrelerini çözmeye ve bağları kurmaya çalıştım.

ABD, Avrupa, İslam dünyasında ve Türkiye’de görüştüğüm liderlerin, siyasetçilerin ve diplomatların sayısını hatırlamıyorum.

Benazir Butto’dan Angela Merkel’e, Saddam Hüseyin’den Tarık Aziz’e, Yaser Arafat’tan, Şimon Peres’e, İzak Rabin’e, Tony Blair’den Gladio’nun kurucusu Francesca Cossiga’ya, Barzani ve Talabani’den, ABD Dışişleri Bakanlarına, Yunan Başbakanları, Dışişleri Bakanları, Avrupa Birliği liderlerine kadar, dünya tarihine damga vuran çok sayıda liderin peşinde koştuğum bir yolculuktu bu!

Dünyanın,  kapalı kapılar ardındaki sert pazarlıklarla şekillendiğine de tanık oldum.

Türkiye’nin demokrasi mücadelesinde, ABD’nin rolünü anlayabilmek için de 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerin yaşandığı günlerdeki Amerikan arşivlerinde, binlerce sayfalık gizli raporlarda araştırmalar yaptım..

Perde arkasında yaşananları okumak çarpıcı ve öğreticiydi.

En çarpıcı raporları 2010’da sızan Wikileaks belgelerinde okudum.

2 Aralık 2002’de Ankara’daki ABD Büyükelçisi Pearson’un Başkan Bush’a gönderdiği gizli rapor çok sarsıcıydı.

O günlerde Erdoğan henüz milletvekili bile değildi.

Bush, Erdoğan’ı Beyaz Saray’da ağırlamaya hazırlanıyordu.

Büyükelçi Pearson, raporunda, "Erdoğan Türkiye’de dediğini yaptıracak bir siyasetçidir. ABD’ye muazzam getiri sağlayacaktır" diyordu.

İşte o gün Atatürk’ün büyük ideallerle kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde büyük deprem başladı.

20 yıldır süren depremde de Türkiye değişti.

Acısı ve tatlısıyla herkes payını aldı.

Demokrasi ise yine bir başka bahara kaldı.

Ve yeniden bir yol kavşağına geldik.

NEDEN GAZETE DURUM?

Gelinen kavşakta, demokrasiye yürekten inananlar, GAZETE DURUM’da buluştuk..

Parçalanmadan, uzlaşarak ve yeniden dünyayla buluşup gerçek demokrasiye kavuşabilmek idealleriyle..

Atatürk’ün açtığı aydınlık yolda mücadeleye devam…

Demokrasi hedefinden vazgeçmeden!