Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

ABD’de stajımın ilk haftası nasıl geçti?

Geçtiğimiz pazartesi, Hamdi Ulukaya’nın 2005’te Amerika’da kurduğu “Chobani” isimli şirkette stajıma başladım. Bu staj, her ne kadar hayatımın ilk staj tecrübesi olmasa da ABD’deki ilk iş deneyimim. İlk haftam önceki stajlarımın ilk haftaları ile karşılaştırdığımda çok daha farklı geçti. Bu deneyimimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle Chobani, yoğurt ve süt üreten bir gıda şirketi. Felsefeleri ise kaliteli ve sağlıklı ürünleri herkese ulaştırmak. Mülteciler konusunda da işler yapan şirkete başvururken aklımda hem özel bir şirketin kamu politikasına aşina olmak hem de ilgiyle takip ettiğim Hamdi Ulukaya’nın şirketinde deneyim kazanma fırsatı edinmek vardı. İlk haftadan söyleyebilirim ki, bu tecrübe bana beklediğimin çok daha ötesinde bir deneyim kazandıracak.

Neden mi? Eğitimler ve toplantılarla geçen ilk günlerim bana şirket işleyişi ve felsefeleriyle ilgili çok fazla şey öğretti. Pazartesi günü, evime gönderilen bilgisayarı kurduktan sonra takvimimde çıkan toplantılara katılarak günüme başladım. Bu toplantıların ilki insan kaynaklarıyla idi. İnsan kaynaklarından Ilana, bana ve iki daha yeni çalışana şirketle ilgili 20 dakikalık amaçlarının ve politikalarının anlatıldığı bir video izlettikten sonra gerekli dokümanları doldurmamızda yardım etti. Video Hamdi Ulukaya’nın konuşmasıyla açılıyor, "Bu şirket aile şirketi, ne başardıysak hepimiz beraber başardık ve beraber başaracağız diyordu. Fabrikaların görüntülerinin de gösterildiği video da şirketin “0 politikası”na da yer verilmişti. Bu, iş yerinde iş kazası ve aksiliklerin sıfıra indirilmesinin amaçlandığı bir şirket politikası. Her yıl meydana gelen kazaların istatistiği tutuluyor ve bu kazaların azaltılması için önlemler alınıp yeni stratejiler geliştiriliyordu. Bunun yanı sıra Ilana bize, işlerimizde bize yardımcı olan takım arkadaşlarımız ve şirketten herhangi birine ödül vermemizi sağlayan platformu gösterdi. Yılda 10 (2 dolar ederinde) tane teşekkür ödül hakkımızı dilediğimiz çalışana verebiliyorduk. Onlar da bu toplanan küçük teşekkür hediyesiyle vakıflara bağış yapabiliyor ve kendilerine dilediklerini yine aynı platform üzerinden alabiliyorlardı.

İnsan kaynakları toplantısından sonra bilgi işlem ekibiyle ayrı bir toplantı gerçekleştirdik. Bize karşılaştığımız teknolojik sorunlarda nerelere başvurabileceğimizle ilgili yol gösterdiler ve "Takıma hoş geldiniz" dediler.

Günün sonunda ise yanlarında staja başladığım “Impact Team” (Türkçe karşılığıyla etki takımı) ile yine görüntülü bir toplantı gerçekleştirdik. Altı kişilik ekibimizde yer alan çalışma arkadaşlarım bana kendilerini tanıttı ve beni tanıma şansı buldular. Kimisi şirkette dört yıldır kimisi ise 10'u aşkın yıldır çalışıyordu. “Seninle çalışacağımız için çok heyecanlıyız. Aramıza hoş geldin. Şimdiden bizimle olacağın için teşekkür ederiz” mesajıyla toplantıyı sonlandırdılar.

Salı günü, takımın faaliyet raporlarını ve önceki çalışmalarını inceledim. Çarşamba gününe geldiğimde ise beni iki toplantı daha bekliyordu. Bunlardan ilki, aylık yapılan ve tüm şirketin katıldığı (600’ü aşkın kişi), Chobani Town Hall (Chobani Belediye Meclisi) isimli toplantıydı. Hamdi Ulukaya’nın da katıldığı toplantıda şirket ve değerleri ile ilgili birçok bilgi edindim. Görüşmeye, Ulukaya’nın geçtiğimiz ay yapılanları anlattığı konuşmasıyla başladık. Ulukaya’nın konuşmasında dikkatimi çeken, asla “ben” dili kullanmamasıydı. Hep “biz” başardık, “biz” yaptık diyor ve edinilen başarıları anlatırken ilgili kişilere teşekkür ediyordu. Şirketin yeni üyelerine de hoş geldin dedikten sonra sözü İletişim Direktörü Jeff Genung’a bıraktı. Genung, bu ayın "Pride" (onur) ayı olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Ben eşcinsel bir adamım. Bunu şok etkisi yaratsın diye söylemiyorum. Bunu bu şirkette bunu açıkça söyleyebildiğim için söylüyorum.” Kısa bir sunum yapan Jeff, sözlerini Chobani’nin temel ilkelerinden birinin herkesi olduğu gibi kabul etmesi olduğunu ve bizim bir şirket değil aile olduğumuzu belirterek noktaladı.

Ardından, Çevre Sağlığı ve Güvenliği Kıdemli Direktörü Trevor Anderson bu ayın aynı zamanda “güvenlik ayı” olması gerekçesiyle şirketin “sıfır kültürü”nden bahsetti. Şirket içi yaşanan kazaların istatistiğini de veren Anderson, “Çalışanlarımızın güvenliği bizim için her şeyden önemli. Lütfen pozisyonunuz ne olursa olsun, bir kazaya yol açabileceğini düşündüğünüz bir durum gözlemlediyseniz bizimle paylaşın ve olası kazaların önüne geçmek adına beraber çözüm üretelim” dedi.

Ardından ise bu ayın aynı zamanda mülteci ayı olması vesilesiyle şirketin Tent Kurumu ile mültecilerin iş bulması ve hayatlarına yardımcı olabilmek adına yaptıklarını bir kez daha hatırlattılar. Yani çalışanlara, bu şirkette çalışarak nasıl hedeflere hizmet ettiklerini bir kez daha gösterdiler.

“Chobani: Ait olma yeri” diyerek toplantıyı noktaladılar.

Bu toplantıdan bir saat sonra ise yeni işe girenlere zorunlu olan "İşyerinde Saygı" eğitimine katıldım. Eğitimde hangi durumların ve davranışların uygun, hangilerinin uygunsuz olduğu anlatıldı. Kendimizi rahatsız hissettiğimizde gidilecek adres ve departmanların isimleri verildi. Birbirimize saygı duymamızın her şeyden öncelikli olduğu ve asla iş ortamında bir başkasını rahatsız edecek bir durum olmaması gerektiği hatırlatıldı. Eğitmen, kendi hayatından örnek vererek “Bir kadın olarak iş ortamında ve özel hayatımda bana ne zaman mutsuz olsam veya yorgun gözüksem ‘gülümse’ dendiğini hatırlıyorum. Kocama sorduğumda 'bana hiç denmedi' dedi. Kadınlardan daima güler yüzlü olmalarını beklemek aslında cinsiyetçilik, birbirimizi art niyet olmasa bile asla bir şeylere zorlamamız gerekiyor.” dedi. Toplantının sonunda ise takım yöneticileri ve kademe olarak üstte olan yetkililere hitaben “Sizin davranışlarınızla takımınıza model oluşturmanız gerekiyor. Birey olarak güvenilir olmalısınız. Ve daima takım arkadaşlarınızla konuşurken üslubunuz motive edici ve destekleyici olmalı” denildi.

Bir yıldır ara ara sindirerek okuduğum Cüceloğlu’nun son kitabı "Var mısın?"da üzerine ısrarla durulan bir konuyu getirdi aklıma bu hafta: "Ben değil biz" olmak.

Bu yazıyı, yorumu takdirinize bırakarak bu kitaptan bir alıntıyla bitirmek istiyorum.

Cüceloğlu diyor ki: “Şirket içinde bir ‘biz’ kültürü oluşabiliyor mu, yoksa orada ‘ben’ diyen bir patronun ‘sen’ dediği insanlar mı çalışıyor? ‘Biz’ zenginliği ile ‘ben’ zenginliği farklıdır, bunun altını çizmek isterim. Denetimin yüksek olduğu korku baskın kültürünün zenginliği işte böyle bir ‘ben’ zenginliğidir.

Değerler bilincinin yüksek olduğu sevgi baskın kültürünün ‘biz’ zenginliği ise farklıdır. Yine şirket üzerinden hareket edersek, öyle şirketler vardır ki çalışanları, ‘Başka firmalar daha fazla verseler de bu şirketten ayrılmam’ derler. Zor koşullarda patronlarına fedakârlıkla, ‘Kolları sıvayacağız, gerekirse üç ay maaş almayacağız ama bu sıkıntıyı beraber atlatacağız, Allah senden razı olsun' derler.

Patronun ‘ben’ bilinci içinde yönettiği şirkette çalışan işe bedenini götürür. Kendisini makineden farklı görmez. Söyleneni yapar, ne fazla ne de eksik. ‘Biz’ diyen liderin önderliğinde çalışan insan ise işe tüm varoluşuyla, bedeniyle, aklıyla, gönlüyle, sosyal kimliği ve imanıyla gider. İş yeri ibadethane gibi bir kutsallık kazanmıştır."

Anlayacağınız, ülkecek üzerine düşünecek çok konumuz var. Eksiklerimizi belirlemek ise çözümün başlangıcı. Ben ise istedikten sonra başarılmayacak şey olmadığını düşünüyorum. Ne demişler, “inanmak başarmanın yarısıdır". Siz ne dersiniz?