Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

İnsan Haklarının Toplumsal Yaşamdaki Önemi ve Anlamı

Yaygın insan hakları bilgisi bir toplumun sahip olacağı en önemli değerlerdendir. Bu, toplumumuzda ne yazık ki yeterince dikkate alınmamaktadır. Oysa toplumumuzun uygarlık aşamasında yeni aşamalara tırmanabilmesi için, tüm bireyleri insan hakları hakkında bilgilendirmek amacıyla adeta bir eğitim taarruzu başlatması gerekmektedir. Kant’a göre, aydınlanmak bir insanlık hakkıdır. İnsanın insan olarak kendi hakkında aydınlanması, bir insan hakkı olarak yaşam hakkından sonra en yüce haktır.

René Descartes, bir toplumda ne kadar çok insan felsefeyle ilgilenirse, o toplumun bireyleri o kadar ince ruhlu olur der. Descartes’ın bu belirlemesi belki en çok insan hakları eğitimi için geçerlidir. Bir toplum insan hakları hakkında ne kadar bilgili ise, ilkesel olarak o kadar uygar, ince ruhlu, zarif insanlardan oluşan bir toplum olabilir.

Bir toplumda ne kadar çok insan felsefe ile ilgileniyorsa, o toplum insana dair teorik bilgisini o oranda artırır. Bir toplumda ne kadar çok insan, insan hakları ile ilgilenirse, o toplum insana dair o oranda pratik bakımdan bilgilenmiş olur. Bu teorik ve pratik bilgi insanların ince ruhlu, saygılı, adil ve alçakgönüllü insanlar olması için gerekli epistemolojik koşuldur.

Bu söylediklerimizi açıklamak için insanın birkaç karar verme bağlamlarına bakmak gerekir, çünkü haklar her şeyden önce karar vermek ile ilgilidir. İnsanlar hep yargıda bulunur ve karar verir ve sonunda da vermiş olduğu karara göre az çok tutarlı bir şekilde eyleme girişir. İnsanın yaşamını ilgilendiren kararlar söz konusu olduğunda en az dört temel bağlam düşünülebilir.

Birincisi; insan sürekli kendine ilişkin, kendi yaşamı hakkında, geleceğine dair kısa, orta ve uzun erimli kararlar verir ve bu kararları hayata geçirir. Fakat insanın, hele yaşamsal öneme sahip, bir de başkalarının hayatını da ilgilendiren konularda verdiği kararların doğru olduğundan emin olması gerekir. Bu koşul ancak insan haklarına dair iyi bilgiye sahip insanlar tarafından oluşturulabilir.

Neden?

İnsan haklarını araştıran insan, her şeyden önce kendisini, kendisinin nasıl bir varlık olduğunu araştırır; ihtiyaçlarının, arzularının neler olduğunu bilmeye çalışır. Kısacası; insan haklarını iyi bilen insan hem genel olarak insanın nasıl bir varlık olduğunu hem de insan bireyi olarak kendisinin nasıl bir insan olmak istediğini bilen insandır.

İnsan haklarını araştıran insan, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin örneğin birinci maddesinden “(t)üm insanların onur ve haklar bakımından özgür ve eşit” doğmuş olduğunu öğrenecektir. Öyleyse insan haklarını araştıran ve bilen insan her şeyden önce kendini bilen insandır. Eskilerden kalan kadim bilgiye göre, kendini bilmek, ahlaki sorumluluk duygusu geliştirebilmenin mutlak koşuludur.

Kendini bilen insan, halk bilgeliğinde yaygın olarak kullanılan ve halk arasında ahlaki eğitim amacıyla sıkça başvurulan bir kavramla belirtecek olursak, kanaatkâr insandır. Kanaatkâr insan hep diğeri merkezli düşünür -ki bu, toplumsal barışın sağlanması için vazgeçilmez bir meziyettir.

İnsan hakları konusunda iyi bir eğitim almış bir kişi ilkesel olarak doğru düzgün düşünebilen, adil yargılayıp, doğru karar vererek, doğru eyleyebilen insandır. Bu ise her insan için ahlaklı olabilmenin olmazsa olmaz koşullarındandır.

İkincisi; insanın sürekli karar verdiği ikinci bağlam diğerlerini ilgilendirir. Nasıl ki biz kendimiz hakkında sürekli karar veriyorsak, diğerleri de kendi yaşamları hakkında karar verip eylerler. İnsan haklarını araştıran ve bilen insan kendi haklarını bildiği gibi diğerlerinin de haklarını da bilir.

İnsan hakları bilgisi, diğerlerinden kendi haklarına karşı saygı beklentisi oluşturduğu gibi, diğerlerinin haklarına karşı saygılı olma duygusu da oluşturur. Buna diğerinin haklarına karşı saygılı olma konusunda güçlü ödev duygusu da eklenir. Bu nedenle insan haklarına dair bilgili insanlar hem öz saygılı hem de diğerlerine karşı saygılı olma kapasitesi kazanırlar.

Kendini bilen ve başkalarına karşı saygılı olan insanın başkalarının malında gözü olmaz, başkalarının hayatlarını, özellikle mahremiyetlerini ilgilendiren konuları düşünme, konuşma ve dedikodu konusu yapmaz.

İnsan haklarını araştıran insan, Evrensel Bildirge’nin birinci maddesinin devamında tüm insanların “akıl ve vicdan ile donatılmış” olduğunu ve bu nedenle “birbirlerine karşı kardeşlik anlayışı ile davranmaları” gerektiğinin önemini öğrenecektir. Demek ki çağımızda insanlar birbirlerine karşı henüz yeterince kardeşçe davranmıyorlar.

Üçüncüsü; insan ilişkilerinde karar verme bağlamlarından üçüncüsü, toplumsal kurumların ve idarecilerin genel olarak toplumun ve bazen de grupların ve diğerlerinin geleceği hakkında karar verdiği bağlamlardır.

İnsan haklarını iyi araştırmış kurumlar ve idareciler, teker teker bireylerin, grupların ve bir bütün olarak toplumun gereksinimlerini bilen idareciler olur, kurumlar böyle kişilerden oluşur. Bu kişi ve kurumların; toplum, grup ve kişiler hakkında vereceği kararlar, ilkesel olarak adil olabilir, çünkü araştırma sonucu adil olma bilinci oluşmuştur. Verilen kararlarda herkesin kendisinin olanı alması için gerekli koşullar da beraber düşünülür.

İnsan haklarını araştıran ve bu konuda edinmiş olduğu bilgileri içselleştirmiş olan bir idareci, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde üçüncü maddede idareci olarak görevine ilişkin şunu okuyacaktır: “Her bir kişinin kişi olarak yaşam, özgürlük ve güvenlik hakkı vardır.” Bu cümleyi okuyan bir idarecinin toplumun kurumlarının kişilere ne sağlaması gerektiği konusunda çok açık bir fikre sahip olabileceğini söyleyebiliriz.

Bunun doğal sonucu olarak her idareci, bildirgenin beşinci maddesinden hiçbir kişinin, insanın insanlık onurunu yaralayan işkenceye veya başka kötü ve aşağılayıcı bir muameleye tabi tutulmaması gerektiğini bilir ve ilkesel olarak buna karşı önlemler alınması konusunda gerekli hassasiyeti gösterebilir.

Aynı şekilde araştırmacı, bildirgenin altıncı ve yedinci maddelerinden herkesin yasalar karşısında eşit kişi olarak “tanınma” hakkının olduğunu öğrenecektir. Takip eden paragraflarda çalışma, seyahat, eğitim, barınma, özgür zaman ve sağlık haklarının sağlanması konusunda toplumsal kurumların yerine getirmesi gerektiği görevler olduğunu öğrenecektir. Sürekli ihlal edilen toplanma ve örgütlenme hakkı tüm dünya devletlerinin imzaladığı bildirgede insan hakkı olarak tanımlanmıştır. Örnekler artırılabilir.

Dördüncüsü; insanların sürekli karar verdiği dördüncü bağlam, hayvanları, diğer canlıları ve bir bütün olarak doğayı ilgilendirmektedir. Bu bağlamda kanaatkâr olan, diğer insanların haklarına karşı saygılı olan bir insan, aynı zamanda hayvanlara ve canlılara da saygılı olur. Diğer insanlara karşı adil olan insanlar, toplumun gereksinimlerini bilen idareciler, kararlarında doğal dengeleri gözeten kararlar alma kapasitesi elde ederler. Zira insan haklarını araştıran bir toplum da kendisini bilen kanaatkâr bir toplum olur, yaşar ve yaşatır.

İnsan haklarını araştıran bir insan, 1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin yayınlanmasından bu yana birçok zenginleştirici tartışmaların olduğunu ve bunların bazılarının da uluslararası belgelerde karar altına alındığını bilir.