Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Ünlü Piyanist Say'dan "babaya mektup"...

Fazıl Say

Son dört yıldır, ayda bir ya da iki kere babamı görmeye gidiyordum. Özelikle iki yıl önce zor bir süreç başlamıştı babam için. Ağır bir ameliyatın ardından haftalarca yoğun bakımda kaldı. Sonra yeni bir ameliyat, entübe mertebesi, evde geçirdiği bilincinin gidip geldiği günler...

Eşi sevgili Handan, bu süreçte müthiş iyi baktı babama. Belki daha erken ayrılacaktı hayattan.  Handan’ın direnci onu bir kaç yıl daha hayatta tuttu.

Biz geldiğimizde mutlu olurdu. Ece’ye “canım kızım” derdi. Pandemi olduğu için sımsıkı sarılamıyorduk. İçimizde kalıyordu yoğun duygular.

Artık yazamadığı, düşüncelerini toplamakta zorlandığı,  nefes sorunu olan KOAH hastalığının en üst seviyede yaşamını zorlaştırdığı bir dönemdi. Dev bir ürün bırakmıştı ardında. Bunu biliyordu. Ama bir mazi ile yaşıyordu artık.  Bu şartlarda babam, biraz da bizim için uzattı ömrünü. Kendi durumunun fevkalade farkındaydı.

Bana baş başa olduğumuz bir an bunu söylemişti. 

Hayata bağlılığı, azalmış bir yaşamaktı. 

Zordu.

Onu böyle görmek de zordu.

Genellikle Ece ve Taner ile giderdik onu ziyarete. Araçla...Pandemide... Issız ve sessiz İstanbul Ankara otoyolu. 

Her gidişimizde değişen seher vakti, sabah 05.55.  Alacakaranlıkta yola koyulurduk.

Saat on gibi babamda olur, üç saat kadar onunla vakit geçirir, tekrar evimize dönerdik. Araçta ezber çalışmaları yapardım. Akşam üzeri eve döndüğümüzde çalışmaya başlardım yeniden. 

Dostlar; 

Say Vakfı'nı kuracağız.

Babamın ardında bıraktığı dev ürününe sahip çıkacağız.

On binlerce sayfa emek. 

Edebiyat ve müzik eserleri.

Bir ülkeye, eğitime, dev bir katkı...

Babamın da, benim de ürettiğimiz tüm Say eserlerine sahip çıkacağız.

“Sahip çıkmak”. Bu ülkede çok kullanılan bir deyim değil malum. Bu işi kendimiz üstlenmek zorundayız. Sizlerin de yardımına ihtiyacımız olacak.

Başta müzik olmak üzere, tüm sanat dallarında en yetenekli gençlere sahip çıkacağız. Onlar ile geleceğe uzanacağız.

SAY vakfı ile Türkiye’nin kültür sanat hayatına güzel bir gelecek ve  yaşamsallık katacağız. 

Dostlar;  

Sahip çıkma konusundaki kırgınlığımız, babamın da sonsuz üzüldüğü bir konudur.

Onun eserleri bir yana, benimkiler de Say ailesi eserleridir. 

Binlerce konser. 

60'tan fazla albüm kaydı, 

Ve;

102 opus...

Ve babamı da beni de üzen Türkiye’nin tutumu...

Benim şu ana kadar ki 102 eserime ne kadar sahip çıktı kurumlar? 10 yıldır üstüme buhran gibi çökmüş kavgayı, dövüşü, patırtıyı, yasaklamaları, programdan çıkartılmaları, altını oymacaları, her şeyi, tüm kötülükleri yaşadım. Bunların bir kısmını sizlerle de paylaştım. 

Biliyorsunuz.

Tek bir soru kalıyor geriye; 

Dünyanın her yerinde çalınan dinlenen, beş kıtada bilinen müzik eserlerinin kendi ülkesindeki karşılaması, bu eserlerin hakkı bu mudur? 

Bu 102 eserin 70'i orkestra eseridir ve yarısından fazlası Türkiye’de henüz bir kere bile çalınmadı.

Yazık.

Sebepleri, kişileri, hepsini biliyoruz.

İşte “sahip çıkmak” bu yüzden daha da önemli hale geliyor. 

Bunların olmaması gerekiyor.

Etik.

Gerçeklik.

Ürün.

Yoğun hissiyat...

Beraber bahçemizi yetiştireceğiz dostlar. Fidanları ekmeye başlayalım.

Kötü değil;

İyi kazansın.

Yaşam, sönmeye başladığında kendini hissettirir. Bir yolculuğun hazırlığı başlar. Babamın gidişi, bu yeni yolculuğun başlangıcıdır belki. 

En azından deneyeceğiz.