Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

TÜRKİYE’NİN “POLİTİKA GIDASIZLIĞI”

Bülent Gülçubuk

Tarım Ekonomisi büyüklüğü açısından Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında “birinci”, dünyada “onuncu” sırada yer alıyor. Buna karşılık dünyada gıda enflasyonunda %99 ile “dördüncü” sırada geliyor. Gıda Görünümü 2022-2031 raporuna göre, 2019-2021 yıllarının ortalamasında Türkiye 9,5 milyon ton ile Mısır ve Endonezya'nın ardından en çok buğday ithal eden üçüncü ülke oldu. Aynı dönemde buğday ihracatı ise 4 milyon ton olarak ölçülmüş ve önümüzdeki yıllarda da böyle devam edeceğe benziyor. Üretim planlamasındaki eksiklikler, kendine yeterlilikten uzaklaşma, girdi maliyetlerindeki aşırı yükselişler Türkiye’de “gıda enflasyonunu” ve “gıda fiyatlarını” gündemin ilk sıralarına oturttu.

Gıda ve tarımsal üretim politikalarına yönelik kalıcı ve sürdürülebilir politika geliştirememenin bedeli çok yüksek gıda enflasyonu, çok çok yüksek tarımsal girdi fiyat enflasyonu olarak ortaya çıkıyor. Sorunlar karşısında ortaya atılan çözüm önerileri de üretime, düzenli planlamaya, maliyeti düşürmeye yönelik olmayınca karşılık bulmuyor ve yeniden yine çözümsüz çözümleri konuşmaya başlıyoruz. Soğan ve patates ihracatına yasaklar, marketlere baskınlar, kooperatif bakkallar, sürekli konuşulan “Hal yasası” vd. Peki neden tekrar tekrar başa dönüyoruz? Çünkü üretime yönelik kalıcı çözümleri, etkin ve tabana dayalı kooperatifçiliği, düşük maliyetli girdi tedarikini, doğrudan tüketiciye ulaşmayı, dijital pazarlamayı bir türlü beceremedik de ondan. Bu arada şu soruya da yanıt bulmak gerekiyor: Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi Eylül-2022’de yıllık %138,15 artış göstermiştir. Yani, tarımda üretim maliyeti hız kesmeden yükseliyor. Buna karşılık gıda enflasyonu %93,05 olarak ilan edilmiştir. Soru şu; çiftçi bir önceki yıla %138,15 daha fazla fiyatla üretimde bulunurken, gıda fiyatlarındaki artış nasıl bunun 45 puan altında kalıyor? Yani, çiftçi %45 zararla mı, kârla mı (!) mal ediyor, satıyor yoksa gıda satıcısı %45 zarar mı ediyor? Çiftçinin artan borçlarına ve şikâyetlerine bakılırsa çiftçinin bu durumdan kârlı çıkmadığı kesin. Market fiyatlarındaki şikâyetlere bakılırsa marketlerin de satıcıların da zarar etmediği kesin. O zaman ortada bir tuhaflık var! Bu tuhaflığa açıklama bulunmadan gıda fiyatlarını hep konuşmaya devam edeceğiz. Politika üretmedeki gıdasızlık ise gıdaya erişim sorunu olarak devam edecek ve çiftçi-tüketici el ele hep zarar eden olarak ortada dolaşmaya edeceğiz.

Buradan şu çıkarımda bulunabiliriz; sürekli “büyüme” rakamlarını ekonomik başarı olarak gösteren bir ülkede veriler, tabana dayalı ve mikro ekonomik göstergelerle “kalkınma” göstergelerine yansımıyorsa nüfusun önemli bir kısmı için büyüme çok da fazla bir şey ifade etmiyor. Yani, kişi başına düşen milli gelir ortalamasına nüfusun ne kadarı erişebiliyor (kişi başına düşen milli gelirde 2021 yılında Türkiye dünyada 78. sırada bulunuyor ve ayrıca nüfusun en az %60’ı milli gelir ortalamasının altında bir gelire sahip), nüfusun hayvansal protein tüketim miktarı (et tüketimi AB ortalaması 69,8 kg/yıl, ABD 100,8 kg/yıl, Rusya 62,6 kg/yıl, Meksika 54,6 kg/yıl, Türkiye 21 kg'ı tavuk eti olmak üzere 36,1 kg/yıl), sağlıklı ve dengeli beslenen nüfus miktarı (Dünya Gıda Programı verilerine göre Türkiye’de nüfusun en az %18’i yetersiz beslenmekte), çiftçi nüfusunun milli gelirden aldığı pay (çiftçi nüfusu başına yaklaşık 3.000 Dolar/yıl) gibi göstergeleriniz ne kadar iyi ise büyümeyi tabana yansıtabilmişsiniz demektir. Bu göstergelere bakıldığında şu ortaya çıkıyor: Türkiye’nin büyüme politikası tarım ve gıda açısından kalkınmaya yansımıyor ve kronikleşen üretim maliyeti ve gıda enflasyonuna çare olamıyor. Bu nedenle politikalarımız bir an önce büyüme fetişizminden kurtulup tabana, üretime, sağlıklı beslenmeye-paylaşıma, üretici ve tüketici refahına dayanan kalkınma hedeflerine yönelmelidir. Önceliğimiz kendine yeterlilik, arz-talebe dayanan üretim planlaması, sağlıklı-dengeli beslenme, çiftçi gelirinin ve refahının artması, maliyetin-enflasyonun düşmesi ve tarım-gıda politikalarını da sağlıklı üretmesi olmalıdır.