Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Umut Akyürek, kızı Melek Bal Ertuğrul ile
Umut Akyürek, kızı Melek Bal Ertuğrul ile
Küçük Prens Haliç Kongre Merkezi'ne geliyor
Küçük Prens Haliç Kongre Merkezi'ne geliyor
Ferdi Tayfur'un oğlu yıllar sonra ortaya çıktı
Ferdi Tayfur'un oğlu yıllar sonra ortaya çıktı
123456789
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Umut Akyürek, kızı Melek Bal Ertuğrul ile
Umut Akyürek, kızı Melek Bal Ertuğrul ile
Küçük Prens Haliç Kongre Merkezi'ne geliyor
Küçük Prens Haliç Kongre Merkezi'ne geliyor
Ferdi Tayfur'un oğlu yıllar sonra ortaya çıktı
Ferdi Tayfur'un oğlu yıllar sonra ortaya çıktı
123456789

Tiki taka, günümüz futbolu ve Jose Mourinho

Deniz Özmen

Futbol, endüstriyel futbol zamanlarına kadar ortalama her 10 yılda bir taktiksel açıdan değişime uğrardı. 2000’li yıllara kadar futbol, yetenekli futbolcuların öne çıktığı ve onlara karşı tipik dar alanda sert savunma futbolu oynamak zorunda kalan taktiksel anlayışların etrafında oynanırken, 2000’lerin ortalarından itibaren tarihe damga vuran bu yıldızlar karmaları yavaş yavaş yerini endüstriyel futbola bıraktı. 2010’lu yıllara yaklaştığımızda ise iki boyutlu hale gelen futbolda geçerli diyebileceğimiz iki taktik vardı…

  • Bir tarafta Pep Guardiola ile zirveyi gören, Barcelona ve onun temeline sahip olan İspanya Milli Takımı’nın oynadığı, geniş alanda rakibi yorma ve yıldırma üzerine kurulu tiki-taka, yani pas futbolu,
  • Diğer tarafta ise Mourinho'nun 2004'ten itibaren damgasını vurduğu ve özellikle sert ve fizikli İtalyan futboluyla bir üst seviyeye çıkardığı "alan daraltan, kompakt, takım oyununa ve kontra atağa dayalı, topa ve rakibe hakimiyet sağlamayı hedefleyen pragmatik sistemler”.

Tiki-taka futboluna karşı oynayan takımlar sert savunma-hızlı kontra atak futboluyla çok nadiren sürpriz sonuçlar almış olsa da, tiki-takayı benimseyen Barcelona ve İspanya Milli Takımı kupalara ambargo koymaktaydı. Bu anti tiki-taka taktiksel anlayışını en başarılı şekilde uygulayan hiç şüphesiz ki Jose Mourinho idi. 2010 Şampiyonlar Ligi yarı finali maçlarında İnter ile Pep Guardiola’nın Barcelona’sını elediğinde, bazı otoriteler tarafından Mourinho’nun “anti-futbol” oynadığına yönelik eleştiriler yapılıyordu. Ancak tarih her zamanki gibi kazananları yazıyor ve kapıları onlar için sonuna kadar açıyordu.

Mourinho’nun Real Madrid’e gelişiyle birlikte 2010-2012 arasındaki El Classico maçları, Messi – Ronaldo çekişmesinin bile önüne geçen bir Mourinho – Guardiola kapışmasının öne çıktığı zamanlardı. Mourinho, ilk El Classico’sunda 5-0’lık ağır bir mağlubiyet alsa da, geliştirdiği esnek oyun karakteriyle birlikte tiki-taka ile nasıl mücadele edilebileceğini tüm dünyaya göstermeye başladı;

  • Zaman zaman Barcelona kalesinin önünde başlayan ama daha çok orta sahada yüksek baskı ve pres oyunuyla Barcelonalı futbolcuları hataya zorlamak ya da topu hızlıca ayağından çıkarmaya zorlamak
  • Barcelona hücumlarını sert faullerle durdurmak ve onları yıldırmaya çalışarak konsantrasyonlarını düşürmeye çalışmak
  • Fizik gücünü kullanarak; duran toplardan, araya atılan toplar ve kalabalık kontra ataklar ile skor üretmek

Defansif-ofansif 4-3-3 varyasyonların bol kullanıldığı dönemde pragmatik futbol anlayışından dolayı eleştirilen Mourinho, La Liga’daki 3 yıllık Barcelona/Guardiola dominasyonunu 2011-2012 sezonunda “rekor sayıda gol ile şampiyon olarak” sonlandırdı. Guardiola, sezon sonu görevinden ayrıldı. Ayrılma nedeni olarak “başarıya doyum” gösterildi ve 1 yıl dinlendikten sonra farklı ortamlarda, yeni meydan okumalara yönelmeyi tercih etti.

Tiki-taka jenerasyonunun artık sona geldiğini gösteren olay ise 2010 Dünya Kupası ve Euro 2008 ile 2012’yi kazanan İspanya Milli Takımı’nın 2014 Dünya Kupası’nda gruplardan çıkamaması oldu. Evrimin doğal bir süreci olarak yaşlanan kadro, Mourinho’nun dünyaya gösterdiği çözüme karşı artık fiziken direnmekte zorlanıyordu. Barcelona, Lionel Messi’nin varlığı ile 2015’te Şampiyonlar Ligi’ni kazanmış olsa da sezon sonu, takımın beyni olan Xavi’nin takımdan ayrılmasıyla o klasik tiki-taka anlayışı çöküşe geçti ve bir daha eski günlerini yakalayamadı.


Alman harikası Gegenpress’in (rakibin kalesinin önünden başlayan karşı pres anlayışı) yeniden yükselişine ve Guardiola’nın klasik tiki-taka anlayışını geliştirerek üzerine düştüğü “taktiksel esneklik” anlayışına dek yaşanan dünya futbolundaki taktiksel boşluk, elbette ki Mourinho’yu da etkiledi. Onun pragmatik futbol anlayışı ilerleyen yıllarda Avrupa çapında bir çok teknik direktör tarafından kullanılmış olsa da, sürekli olarak kupalar ve şampiyonluklar getirmediği sürece taraftarlar ve otoriteler tarafından “sıkıcı” olarak yorumlanmasından ötürü bu taktiksel anlayışı kullanan teknik direktörlerin kulüplerindeki ömrü hala pek uzun sürmemekte.

Büyük takımlar tarafından artık daha çok Arteta, Maresca, Xabi Alonso, Kompany gibi; bir şekilde Guardiola’nın yanında, onun futbol felsefesiyle yetişmiş genç teknik direktörler tercih edilirken, diğer yanda Ancelotti’nin başını çektiği; kariyer olarak daha tecrübeli, daha baskın ve hücum odaklı anlayışa sahip teknik direktörler de büyük ve orta ölçekteki kulüplerde rahatlıkla iş bulabiliyor. Ortak noktaları ise taktiksel esneklik, gençlerin kazanılması ve görsel olarak keyif veren futbol.

Günümüzde artık Mourinho gibi büyük taktisyenler, büyük kulüpler tarafından tercih edilmiyorsa sadece bu savunma futbolundan ya da yöneticilerle yaşadığı sorunlardan kaynaklı istikrarsızlıktan dolayı değil, genç futbolcular tarafından sevilmemesinden dolayıdır. Kulüplere göre endüstriyel futbolun en büyük kalkınma aracı olarak görünen genç futbolcu yetiştirme olayı, onlara otorite kurmak yerine onların dilinden anlayan genç teknik direktörlerle mümkün. Avrupa, artık futbola bu gözle bakıyor çünkü Avrupa insanı, otoriteye karşı bizim insanımızdan daha dirençli yaklaşıyor.

Mourinho ise genellikle genç Avrupalı futbolcular tarafından pek sevilmez, sırf bu yüzden Porto ve ilk Chelsea dönemine nazaran son 10 yılda deneyimli futbolcularla çalışmaya yönelmiş bile olabilir. O, Bir Avrupalıdan daha pragmatist, daha duygusal... Tam bu açıdan Fenerbahçe ile çok uyuşacaktır çünkü kendisinin yapısı ve yaklaşımı, Avrupa’nın özgürlükçü ve bireysel yaklaşımından çok Türk halkının toplumsal yapısına ve lider betimlemesine çok daha uygun. Portekizli, yıllardır aradığı ortamı ve istikrarı Fenerbahçe’de bulabilir.