Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Kurucu Bilincin Dört Temel İlkesi

Halil Özcan

Cumhuriyetin temel değerlerini geri kazanma aşamasında, “Söz konusu vatansa gerisi teferruat” olan seçimin eşiğine gelmiş durumdayız. Buna rağmen seçimler yaklaştıkça, ittifak içerisinde yer alan taraflar, yavaş yavaş gerçek niyetlerini dillendirmeye, Türk milletinin öncelik ve beklentilerini karşılamak yerine, kendilerini ve ideolojilerini öne çıkarmaya başladılar. Anayasadaki Türk vatandaşlığı tanımını değiştirmekten bahsedilerek, “Türk-Kürt-Arap-Laz-Çerkez… Sünni-Alevi… inançlı-inançsız demeden herkesin eşit ve onurlu vatandaş olduğu bir Türkiye hedefliyoruz” açıklaması yapıldı. Hatırlatmak isteriz ki etnik ve inanç isminden bahsetmeksizin Anayasa'nın 10. maddesi, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” tanımlamasını yapmış durumda. Bu açıklamaları yapan liderin, hükûmette görev aldığı uzun yıllarda, Anayasa'nın 10. maddesini neden uygulamadıklarını açıklaması gerekmektedir.

Bu tartışmaların önüne geçmek için yüz yıl önce, daha zor şartlarda, Türk vatanını işgalden, Türk milletini esaretten, Türk vatan ve milletini Orta Çağ karanlığından kurtaran temel ilkeleri hatırlamak gerekecektir.

Dört Temel İlke

Millî Mücadele, İstanbul hükûmetine ve saltanat makamına karşı “millet egemenliği”, işgallere karşı “tam bağımsızlık” savaşıydı. Bu iki savaşı başarıya ulaştırmak için Atatürk, “millî birlik ve bütünlük” prensibini ortaya koydu. Lider, millî birlik ve bütünlük içerisinde verdiği egemenlik ve tam bağımsızlık savaşını akıl ve bilimi rehber edinerek zaferle sonuçlandırdı. Akıl ve bilim rehberliğinde çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak hedefini de “dinamik ideal” olarak açıkladı.*

Millet Egemenliği

Yurttaşı, vatanın tüm maddî ve manevî değerlerinin sahibi kılan millet egemenliği kavramı, tam anlamıyla Millî Mücadele ile beraber doğup gelişti. Millî Mücadele'de, işgallere karşı tam bağımsızlık savaşı verilirken aynı zamanda saltanat makamına karşı da egemenlik savaşı yürütüldü. Millî Mücadele'nin her aşamasında sihirli bir söz olarak kullanılan millet egemenliği kavramı, Atatürk ile birlikte adım adım Anadolu’yu dolaştı. Milletin temsilcileriyle toplanan kongrelerde, fiilî olarak eyleme geçen millet egemenliği, meclisin açılmasıyla kurumsallaşarak güçlü ve güçlendirilmiş yapısıyla vatanı kurtarıp saltanat ve hilafeti kaldırdığında, gerçek anlamda Türk milletine geçmiş oldu.

Tam Bağımsızlık

Hükmeden, buyruğunu yürütebilen bir gücü ifade eden egemenlik kavramı, kendisinden daha üstün başka bir güce ya da otoriteye izin veremeyeceği için tam bağımsız olmayan bir millet, kendi ülkesinde egemenliğini kullanamaz. Tam bağımsızlık, dış politikada, karşılıklılık esasında, eşit koşullarda iş birliği yapmayı, tek taraflı ödün vermemeyi gerektirdiği için devletin kazandığı saygınlık, yurttaşına onur ve gurur verir. İç politikada da tam bağımsızlık, millet egemenliği üzerinde herhangi bir güç tanımaz. Tam bağımsızlığı siyasî, malî, iktisadî, adlî, askerî, harsî ve her alanda ön gören Atatürk’e göre “Bir devlet, tam bağımsızlığına ve bir millet kayıtsız, şartsız egemenliğine sahip bulunmadıkça, o devlet ve millet için hayat, refah ve şeref olamaz.”

Millî Birlik ve Bütünlük

Türk Millî Mücadelesi'nin gerekçe ve yönteminin anlatıldığı Amasya Tamimi'nde, “Vatanın tamamı ve milletin istiklâli tehlikededir.” cümlesiyle ifadesini bulan durum tespitinin çözüm önerisi, “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” vurgusudur. Tamimin ruhuna uygun olarak milletin birlikteliği, vatanın bütünlüğünü kurtardıktan sonra Türk milleti, kendi yurdunun eşit kardeşi, bir başka ifadeyle yurttaşı kabul edildi.

Erzurum Kongresi'nden sonra Atatürk, şark vilayetlerinde ve aşiret önderlerinde millî birliği sağlamak için, kongrenin tamimi ile görüşlerini bildiren özel birer mektubu, Mutki aşireti reisi Hacı Musa Bey’e, Şırnaklı Abdürrahman, Dirşevli Ömer, Misarlı Resul, Garzanlı Cemil Çeto Ağalara, Şeyh Mahmut ile Nurşinli Şeyh Mahmut ve Nurşinli Şeyh Hayalettin efendilere gönderdi.**

Başkomutan, Sakarya Savaşı öncesi Tekalif-i Millîye emirlerini yayınlayarak bir milletin tamamını, kendi egemenliği ve bağımsızlığına sahip çıkmak için bir araya getirdi. Zaferden sonra millî birliğin kurtuluşa etkisini “Bu Anadolu Zaferi, tarih arasında, bir millet tarafından tamamen benimsenen bir fikrin ne kadar güçlü ve ne kadar zinde bir kuvvet olduğunun en güzel bir örneği olarak kalacaktır.” sözleriyle ifade etti. Ülkenin milletiyle birlikte bölünmezliğini ifade eden millî birlik ve bütünlük, Cumhuriyet'in ilânı ile geleceğe taşınarak millî sınırlar içerisinde her bir birey, “dil, din ve ırk farkı gözetmeksizin eşit yurttaş” olarak kabul edildi.

Dinamik İdeal

Dinamik ideal, akıl ve bilimin rehberliğinde bilim, felsefe, sanat, spor ve kültür olmak üzere teknoloji ve sanayi ile birlikte her alanda bütünsel olarak sürekli ilerleme ve gelişmeyi ön gören millî hedeftir. Atatürk, dinamik ideali şu sözleriyle ifade eder: “Büyük davamız, en medeni ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektedir. Bu büyük Türk milletinin dinamik idealidir. Bu ideali en kısa bir zamanda başarmak için, fikir ve hareketi, beraber yürütmek mecburiyetindeyiz.”

Mutabakat İlkeleri

Kurucu bilinç, Cumhuriyeti ve Atatürk ilkelerini yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız dört temel kolon üzerine inşa etti. Ancak bu temel kolonlar, Atatürk’ten sonra, sandık ve oy hesabıyla aşındırılmaya başlandı. Önümüzdeki seçimde partiler, dar kalıplı ideolojilerini, siyasî kurnazlık ve samimiyetsizliklerini tatminden vaz geçmeli, Cumhuriyetin kurucu bilincini oluşturan dört temel ilkeyi, amasız, fakatsız, ayrılmaz bir bütün olarak kabul ederek kurucu bilincin yüz yıllık tecrübesiyle mevcut sorunları çözebilecek irade ve mutabakatı ortaya koymalıdır.

Kaynakça

* Halil Özcan, “Atatürk İlkeleri ve Bütünleyici İlkeler”, Atatürk ve Türk Devrim Tarihi, Editör, Evrim Şencan, HEV, Ankara, 2019, s.108-110.

**Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, C.I-II, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1997, s. 139.