Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Kemal Kılıçdaroğlu'nun başörtüsü açıklaması

Armağan Öztürk

Bu satıları genç bir araştırma görevlisiyken üniversitedeki türban yasağına açıkça karşı çıkmış, türban yasağıyla ilgili bildirilere imza atmış, yasağın açık bir insan hakları ihlali olduğuna dair yazılar yazmış bir akademisyen olarak kalem alıyorum. 

Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü kanun teklifini içeriği ve zamanlaması bakımından son derece gereksiz ve incitici buldum. Her şeyden önce türban tartışması kapanmış bir mesele. Yasağın yürürlükte olduğu ve katı bir şekilde uygulandığı dönemde, özellikle 28 Şubat sonrası siyaset koşullarında CHP’de siyaset yapan ve/veya kendisini Atatürkçü olarak tanıtan kişilerin bazı hataları oldu. Nur Serterlerin, ikna odalarının yarattığı müdahaleci ve baskıcı ortam seküler kesim ile dindar kesim arasındaki sosyolojik duvarın daha da yükselmesine yol açtı. Ayrıca özellikle Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde, sol/Atatürkçü camiadan pek çok kişi Gül’ün eşinin türban takmasını kendisine sorun etti. Bu durumu politik bir tartışmaya dönüştürdü. 

O yıllarda Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) egemen olan zihniyet de sorunu kangrenleştirdi. Oğlunu askere göndermiş, yemin törenine gelmiş, ama başörtülü olduğu için nizamiyeden içeri alınmamış kadınlar, anneler var bu ülkede. 

Ancak Türkiye, bu tartışmayı ve yaşanan acıları geride bıraktı. Gerçekleşen dönüşüm sadece AKP’nin yasaklara karşı mücadele eden ve iktidarın ilk yıllarında parti siyasetine egemen olan siyaset tarzı bakımından değil, CHP’nin Kılıçdaroğlu’yla başlattığı sosyal demokratik değerlere daha açık Yeni Sol-Yeni CHP çizgisi bağlamında da önemlidir. 

Türbanla ilgili tüm yasaklar kalktı. Başı örtülü bir kadın, eğitim ve iş hayatına istediği gibi dahil olabiliyor. Durum böyleyken Kılıçdaroğlu’nun bir gece yarısı televizyonlara çıkıp Türkiye gündemini 15-20 yıl öncesine taşıması siyasi bir tuhaflıktır her şeyden önce. Siyaset, toplumsal sorunları çözmek için şimdiki zamanda yapılır. Olmayan bir toplumsal sorun için geçmişe dönüp siyasi açıklama, hatta kanun teklifi örneğinde olduğu üzere siyasi eylem yapmak, bunu yapan kişiyi zor durumda bırakır. 

Mesela bugünden itibaren başta Erdoğan olmak üzere AKP sözcüleri türban yasağını tekrar gündeme getirip CHP aleyhine açıklama yapacaklar. Gençler bu tartışmaya yabancılar, ama özellikle 40 yaş üzerine kuşak için bu durum olumsuz pek çok anının geri çağrılmasından başka bir anlama gelmeyecektir. 

Peki, Kılıçdaroğlu kapanmış bir konuyu neden açma gereği duydu? İhtimal ki adaylık tartışmalarının yoğunlaştığı bir ortamda Milli Görüş kökenli üç partiye -Saadet, DEVA ve Gelecek- mesaj veriliyor. Bu üç partinin İYİ Parti'deki Kılıçdaroğlu karşıtı sağ direnci kırma noktasında CHP liderliğine yardım edeceği umuluyor. Ancak bu hesabının kendisi de son derece araçsal bir bakışı ifade etmekte. Başörtüsü gibi derin sorunlara, gündelik siyasi hesapları karıştırmak doğru değil. 

CHP liderliği muhafazakar seçmene “Biz gelirsek AKP döneminde elde ettiğiniz kazanımları kaybetmeyeceksiniz” mesajını da vermek istiyor olabilir. Bu hassasiyeti anlamlı buluyorum. Ancak görüntü ve zamanlama son derece yanlış oldu. 

Çünkü Türkiye'de tehlike altında olan, devlet baskısıyla karşı karşıya kalan kesim muhafazakarlar değil, seküler hayat tarzını benimsemiş kitleler. Milli Eğitim Bakanlığı'nın tarikatların kontrolüne geçtiği, devletin dini cemaat ve vakıflara devasa kaynaklar aktardığı bir ülkede yaşıyoruz. Hemen her gün kılık, kıyafet, içki ve cinsel tercihle ilgili yasakçı bakış açısı, sivil yaşantıya müdahale ediyor. 

Bugünün Türkiye’sinde cesaret Kılıçdaroğlu’nun dediği üzere türbanı savunmak değildir. Eşcinselleri sapık gibi gösteren zihniyetle mücadele etmek, insanın açık giyinmesinin onların hakkı olduğunu savunmak, içki ve sigara için uygulanan çok yüksek vergilerin yaşam tarzına müdahale anlamına geldiğini açıkça söylemektir cesaret. Valilikler konser yasaklıyor. Üniversitelerde medrese zihniyeti var. Gençler sadece iş bulamadıkları için değil, aynı zamanda seküler hayat tarzı sürekli bir şekilde baskı altında olduğu için de ülkeden ayrılmak istiyor. 

Kılıçdaroğlu ve ona bu açıklamayı yaptıran siyasal akıl, gerçekten cesur bir şey yapmak istiyorsa laik yaşam nedeniyle baskı altına alınan milyonlarca insan için konuşmalı veya harekete geçmeli.  

Ayrıca hep muhafazakarların hassasiyetleri tartışılıyor. Peki ya seküler bireyler? Bizler parya mıyız? Türkçede güzel bir deyim var: Midyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan olmak. Kılıçdaroğlu’nun tavrı böylesi bir sonucu beraberinde getirebilir. Onun seçmeni de olan on milyonlarca insan kendi sorunlarını dile getirmeyen, "Aman sağ partiler incinmesin" diye hep muhafazakarları koruyan Kılıçdaroğlu’na neden güvensin? 

Tabii bir de kadın hakları meselesi var. İran’da kadınlar başlarını açmak için mücadele ediyor. Polis tarafından öldürülüyor. Halkının çoğu Müslüman olan ülkelerde kadınlar devlet, din ve aile baskısına karşı örtünmeyi reddeden bir mücadele hattı içinde eylem yapmakta. Bunlar olurken Türkiye’de bir siyasetçi, üstelik de sosyal demokrat bir partinin genel başkanı konumundaki bir siyasetçi, kadının örtünmesiyle ilgili kanun teklifi vereceklerini söylüyor. Soruyorum size, zamanlama doğru mu? Kadının örtünmesi bir tercihtir. Ama bu tercihinin kullanılması laiklik tarafından garanti altına alınmış sosyal ve siyasal koşullara sıkı sıkıya bağlı. 

Laiklik hiç yoksa (İran’da olduğu üzere) ya da tehdit ediliyorsa (Türkiye’de yaşadığımız üzere) kadınlar kendi bedenleriyle ilgili tercihlerini özgürce kullanamaz. Ayrıca başörtü açıklamasının bir erkek tarafından yapılması son derece inciticidir. Kadınların nasıl giyinecekleri, ne kadar özgür olacaklarına dair açıklamaların genel başkan dahi olsa erkeklerce yapılması yanlıştır. Kılıçdaroğlu illa böyle bir adım atacaksa konuya kısa bir giriş yapıp sözü bir kadına bırakmalıydı. Kadınlar erkeklerin kendi adlarına konuşmasından bıktı. 3 Ekim gecesi Kılıçdaroğlu da aynı hataya düştü. Bu arada son söz niyetine CHP’nin kadın siyasetçileriyle ilgili bir hatırlatma da yapmak isterim. Eğer CHP’nin kadın milletvekilleri partilerinin başörtüsüyle ilgili bir kanun teklifi vereceğini televizyondan öğrenmişse çok fena. Umarım Kılıçdaroğlu, en azından kadın milletvekilleriyle bu konuyu konuşmuştur. Kadınlar adına açıklama yapmadan önce kadınların görüşlerini aldığını umuyorum. Almamışsa, böyle bir şey aklına bile gelmemişse vay halimize.