Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
Gece Müzeciliği konserleri başlıyor
Gece Müzeciliği konserleri başlıyor
123456789
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
Gece Müzeciliği konserleri başlıyor
Gece Müzeciliği konserleri başlıyor
123456789

DÜNYA NEREYE, TÜRKİYE NEREYE?

Ahmet Süha Umar

Ben sadece okuyan, olup biteni izlemeye ve okuyarak, yaşayarak edindiğim bilgi ve deneyim ışığında anlamaya çalışan bir kişiyim. Gelişmeleri, ulusun ve yöneticilerimizin bunlara tepkilerini gördükçe, ülkenin geleceğinden daha da endişe duymaya başladım.

Ben ekonomist değilim. Öyle olduğunu söyleyenlerin yaptıklarına baktıkça, “iyi ki de değilim.” diyorum.

Dünya değişiyor. Komünizm 90’lı yılların başında çöktü. Bilenler, anlayanlar bir süredir, insanların hatta bir bütün olarak ulusların acımasızca sömürülmesi ilkesi üzerine kurulmuş olan vahşi kapitalizmin de çökme yolunda hızla ilerlediğini tartışıyorlar.

Bu da şaşırtıcı değil. Dünyanın doğal kaynaklarının, geçmişin büyük savaşlarının yokluğunda ve tıbbın gelişmesi ile büyük bir hızla artan dünya nüfusunu doyurmaya, giydirmeye yetmemeye başladığı görülüyor. Kısa aralıklarla ortaya çıkan yeni virüsler, yol açtıkları pandemiler ve iklim değişikliğinin, dünyayı her bakımdan daha da kötüye götüreceği anlaşılıyor. Kısacası dünyanın, istese de istemese de “bir lokma bir hırka” olmasa bile “ayağını yorganına göre uzat” felsefesine geri döneceğinin işaretleri az değil. Ekonomist olmasam bile bunun daha az tüketim, dolayısıyla daha az üretim, daha az çalışma ve daha düşük gelir olduğunu görebiliyorum. Covid-19’un, sadece dünya havayolu şirketlerine etkisi bile en hızlı gelişen sektörlerin dahi nasıl bir anda tepetaklak olabileceğinin en çarpıcı örneğidir.

Bu gelişmenin diğer yönü, kapitalizmin ulusların kendi içindeki ve uluslar arasındaki gelir dağılımını, geçmişte görülmedik biçimde bozmuş olmasıdır. Varsıllar ve yoksullar arasındaki fark öylesine artmış ve artmaya devam etmektedir ki bu durumun kısa vadede bile sürdürülebilir olmadığını, sürdürülmeye kalkılırsa büyük çatışmalara yol açacağını görebilmek için âlim olmaya gerek yoktur. Son yıllarda Türkiye’yi de içine alan coğrafyada yaşanan, değişik kaynaklı insan göçleri, yer değiştirmeleri, gelecekteki çok daha vahim olayların işaretleridir.  

Bu durumda, kapitalizmin yerini planlı ekonomilerin alması kaçınılmaz gibi görünüyor. Daha şimdiden kapitalizmin kalesi olan ülkelerde bile bunun belirtileri ortaya çıkmaya başladı. Bu da kaçınılmaz çünkü kıt kaynakların akılcı kullanımı ancak planlama ile sağlanabilir. Planlama, kaynakları kıt, en güçsüz devletlerin ve ulusların bile çok kısa zamanda büyük sıçramalar yapabilmelerinin en kısa belki de tek yoludur. Bunun en çarpıcı örneği de İstiklal Savaşı’ndan çıkmış, başta insan olmak üzere bütün kaynakları son derece kısıtlı, üstelik yerini aldığı imparatorluğun borçlarını da devralmış Türkiye Cumhuriyeti ve onun, yine Atatürk’ün “On yılda çok işler başardık” sözlerinde ifadesini bulan, büyük sosyal, siyasi ve ekonomik başarısıdır.

Peki son 20 yıldır Türkiye’yi yönetenler ile 2023’ten sonra ülkeyi yöneteceklerini söyleyen “Altılı Masa” -umarım öyle olur- bu gelişmelerin farkındalar mı? Doğrusu kuşkuluyum.

Atatürk doğru olanın yapılabilmesi için gerektiğinde kendisine karşı çıkabilen devlet adamı bakanlarla çalışarak Türkiye Cumhuriyeti mucizesini yaratmıştı.

“Şahsım Devleti”* ise, korkarım ülkeye pek çok açıdan zarar veren yönetimini sürdürebilmek için, kendi sözünden çıkmayan, yaptıkları işlerden anladıkları çok kuşkulu bürokrat bakanlar ile Türkiye’yi, Osmanlı’nın son yıllarından bile çok daha yüksek faizle borçlanan ve toplam dış borcu, tarihte görülmemiş biçimde 500 milyar doların üstüne çıkmış, karşılığında ne verileceğini kimsenin bilmediği üç-beş milyar dolarla günü ve gelecek seçimi kurtarmaya çalışan bir ülke durumuna düşürmüş görünüyor.

Şahsım Devleti yönetimini değiştireceklerini söyleyenlerin düşünebildikleri tek yol ise bugünkü ekonomik sitemi, bir iki makyaj değişiklikle sürdürmek gibi görünüyor.

Dünyada ve Türkiye’de yaşanan gelişmelere bakınca ben bile bunun yeterli olmayacağını görebiliyorum. Ama dedim ya, ben ekonomist değilim. Belki ondandır.          

* “Şahsım Devleti” tanımlaması, Prof. Dr. Emre Kongar’a aittir.