Geçtiğimiz hafta basına yansıyan Türkiye’nin Suriye ve Rusya ile üçlü diplomatik mekanizma kurma gayretleri, geç kalınmış olsa bile olumlu bir gelişmedir. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılan sınırdaş komşularımızdaki savaş ve huzursuzluktan en çok etkilenen ülke, tarihsel ve bölgesel konumu nedeniyle hiç şüphesiz imparatorluğun ana bakiyesi olan Türkiye’dir. Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları ile sınırdaş ülkelerde yaşayan insanlar, geçmişte ortak bir kültürü paylaşan ve akrabalık bağları olan kimseler olduğu için Irak ve özellikle de Suriye örneğinde olduğu gibi sınırdaş ülkelerin huzur ve güvenliği, Türkiye’nin iç barışını, ekonomisini ve demografik yapısını doğrudan etkilemektedir.
Barış Dehası
Atatürk, önce askerî, sonra siyasî ve diplomasi dehasını kanıtlayarak tarih sahnesinde hak ettiği görkemli yerini aldı. Bununla birlikte devlet adamlığı ve yöneticilik alanında da üstün başarılar gösteren Atatürk’ü, Türkiye’de ve dünyada ayrıcalıklı bir yerde tutan bir başka özelliği de onun barış dehasıdır. Millet tehlikeye maruz kalmadıkça savaşı bir cinayet olarak değerlendiren Atatürk, Millî Mücadele'nin ilk hedefi olan bağımsızlığı sağlamada savaşı ve diplomasi mücadelesini birlikte yürüttü.
Savaşta Dostluk Antlaşması
Millî Mücadele’nin en kritik döneminde, savaşı yönetmek için kurulan Meclis'te, ilişki kurulan ülkelerle önce dostluk antlaşması imzalaması da Atatürk’ün barışçı bir lider olduğunu göstermektedir. Nitekim, 1 Mart 1921’de Afganistan ile Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) arasında Türk-Afgan Dostluk Antlaşması imzalandı. Şark milletlerinin uyanışından, bağımsızlığından ve özgürlüğünden söz edilen bu antlaşma ile TBMM’yi tanıyan ilk ülke Afganistan oldu. 16 Mart 1921’de SSCB ile Moskova’da imzalanan antlaşmanın tam adı da “Türkiye-Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması”dır. Savaştan sonra da siyasî ilişkilerin kurulacağı devletlerle bu uygulamaya devam edilerek 23 Temmuz 1923’te Lozan’da, Türk-Polonya Dostluk Antlaşması imzalandı.
Ateş Çemberinde Kurulan Cumhuriyet
Cumhuriyet ilan edildiğinde, yeni rejimin gerektirdiği kurum ve kuralların oluşturulması, on yıllık savaş yıkımının düzeltilmesi süreciyle birlikte İtalya, Fransa, İngiltere ve Yunanistan ile olan sınır komşuluğumuz ve sorunlarımız da devam ediyordu. Lozan Barış Antlaşması gereği askersizleştirilen Boğazlar, İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinin de yer aldığı Boğazlar Komisyonu'nun yönetimindeydi. Musul sorununu çözemediğimiz İngiltere, Irak’taki manda yönetimiyle, Hatay meselesinin bulunduğu Fransa, Suriye’deki manda yönetimi nedeniyle sınır komşumuzdu. Oniki Adaları işgal eden ve çekilmeyen İtalya ile de komşu olmuştuk. Bir diğer komşumuz Yunanistan ile de mübadele sorunu devam ediyordu. Kısaca, Cumhuriyet ilan edildiğinde Türkiye, ateş çemberinin içerisinde küllerinden yeniden doğdu. Bu süreçte lider, içeride milletine giderek devrimleri anlatıp iç barışı güçlü tutarken dış politika sorunlarını diplomasiyle ve dostlukla çözüyordu. ABD elçisi General Sherrill, Atatürk’e Yunanistan’dan neden savaş tazminatı talep etmediğini sorduğunda Atatürk, iki ülke arasında yeniden ilişki kurabilmeyi tazminattan daha faydalı bulduğunu açıkladı. Bu açıklama karşısında ABD elçisi, “Avrupa’da bu kadar feraset göstermiş olan tek bir devlet adamı var mıdır?” sorusunu sormaktan kendisini alamadı. Yunanistan’ın, Balkan Paktı’na girdiği 1934 yılında, Venizelos da Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterdi. Dostluk ve diplomasiyle 1936’da Boğazlar, 1939’da Hatay sorunu çözüme kavuştu.
Cumhuriyetin İlk Dostluk Antlaşması
Atatürk, Anadolu ve Arnavutluk’ta ortak işgalci konumda olan Yunanistan’a karşı geliştirdiği Türk-Arnavut iş birliği sonucunda Yunanistan, önce Arnavutluk’taki sonra da Anadolu’daki işgaline son vermek zorunda kaldı. Arnavutluk, Osmanlı Devleti'nden ayrıldıktan sonra Türkiye topraklarında binlerce Arnavut kökenli vatandaş kaldı. Bunların yanı sıra özellikle Yunanistan ve Yugoslavya’nın baskısıyla Yunanistan’dan, Makedonya’dan ve Kosova’dan göç etmek mecburiyetinde kalmış olan Arnavutlar da Türkiye’ye gelmeyi tercih etmişti. Arnavutluk Hükûmeti, hem Türkiye’deki Arnavut vatandaşların tabiiyet ve ikamet meselelerini çözebilmek hem de etkilendikleri ve iş birliği yaptıkları Türk İstiklâl Savaşı sonucu yeni kurulan Türkiye ile siyasî ilişkileri tanzim etmek amacıyla harekete geçerek Türkiye’ye heyet gönderdi. Ancak Arnavutluk heyetine de önce dostluk antlaşması imzalanması geleneği hatırlatıldı.
Heyetler arası görüşmelerde, Türk heyet başkanı Şükrü Kaya, beş asır Türklerle Arnavutların aynı devlet çatısı altıda eşit hukuk esasında yaşadıklarından Türklerin Arnavutları, “Türk vatanın uzak evladı” olarak kabul ettiklerini ifade etti. Arnavutluk heyet ve Meclis Başkanı Eşref Bey Frashëri de “…Türkiye’den ayrıldığımız yalnız kağıt üzerinde, harita üzerinde olmuştur…” açıklamalarında bulundu. Görüşmelerin sonucunda, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dostluk antlaşması 15 Aralık 1923’te Arnavutluk ile imzalandı. Dostluk Antlaşmasında, her iki ülkenin beş asır birlikte yaşamalarından kaynaklanan bağların, iki millet arasındaki samimiyeti geliştirerek sürdürmesinde etkin olacağı vurgulandı.*
Dünyayı İnsan Vücuduna Benzetmek
Askerî dehasıyla hiç savaş kaybetmeyen ve iç ve dış politikasının temel ilkesini barış ve dostluk olarak belirleyen Atatürk, bu kapsamda geçmişten kalan sorunların esiri olmayarak siyasî ve diplomatik ilişkilerin kurulacağı tüm ülkelere önce dostluk antlaşması imzalanması geleneği devam ettirdi. Bloklaşma ile silahlanmanın arttığı ve İkinci Dünya Savaşı'nın ayak seslerinin duyulduğu bir dönemde (17 Mart 1937) Atatürk, Romanya Dışişleri Bakanı Antonescu ile konuşmasında, insan vücudunu dünyaya, her bir organı da bir millete benzetti. Vücudun bir parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organların etkilenmesinden yola çıkarak, dünyanın huzur ve güvenliği için milletleri yönetenlerin kendi milletleriyle birlikte, bütün milletlerin varlık ve mutluluğu için çalışmaları gerektiğini belirtti.**
Ateş Çemberinden Dostluk Çemberine
TBMM’nin açılışından itibaren yurtta ve dünyada barış ve dostluğu iç ve dış politikanın temel direği yapan Atatürk, siyasî ve diplomatik ilişki kurulan ülkelerle imzalanan dostluk antlaşmalarıyla yetinmeyerek bölgesel barış paktlarının (Balkan ve Sadabat) da mimarı oldu. Böylelikle ateş çemberindeki Türkiye’yi, bedeni aramızdan ayrıldığında, barış çemberi içerisinde emanet olarak bıraktı. Dış politikada konusunda yaşadığımız son gelişmeler de göstermiştir ki, sorunların çözümü kurucu bilinçtedir.
Kaynakça
*Halil Özcan, Atatürk Dönemi Türkiye-Arnavutluk İlişkileri (1920-1938), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2011, s.120-136.
** “Romanya Dışişleri Bakanı Antonescu ile Konuşma”, https://www.atam.gov.tr/ataturkun-soylev-ve-demecleri/romanya-disisleri-bakani-antonescu-ile-konusma
Joeby Ragpa
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyAlexander Samokhin
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyChris Root
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
Reply