Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Hukuk Sistemi Neden Vazgeçilmezdir?

Adalet sistemimizin ağır yaralar aldığı konusunda hemen herkes anlaşıyor. Bugün artık onun işleyişine de onun dağıttığı adalete de kimse güvenmiyor. Bu sistemin adalet dağıtacağına da kimse çok uzun zamandan beri inanmıyor. Bu nedenle son zamanlarda kamusal alanda yürütülen tartışmalarda toplumda oldukça yaygın bir karşılığı olan bu eğilim, kendisini iyice belli etmiştir. Toplumda en temel sorunun adalet olduğu konusunda dünya görüşlerinin ötesinde bir kanaat birliği oluşmuştur. 

Adalet sisteminin işleyişine ve adaleti adil dağıtacağına dair beklenti oldukça düşük olsa da herkes adalet sistemine başvurmakta ısrar ediyor. Bunun nedeni ne olabilir? Bu konuda birçok neden ileri sürmek mümkündür. Ancak ikna edici görüşler ileri sürebilmek için hukukun varlık nedenini sorgulamak gerekmektedir. Yurttaşların adalet sistemine olan güveni oldukça sarsılmış olmasına karşın bu sisteme adalet arayışı için başvuruyor olmalarının öyle görünüyor ki iki belirleyici anlamı olabilir.

Nasıl Bir Hukuk Sistemi?

Adalet sistemi denilince bundan basit bir şekilde yürürlükteki yasaların mekanik bir şekilde pozitif hukuk anlayışına göre uygulanması anlaşılmamalıdır. Bir yasalar sisteminin gerçek anlamda hak ve hukuk sistemi olabilmesinin koşulu, özgürlük ilkesinin taleplerini yerine getirmesidir. Eş deyişle hukuk sisteminin, ona tabi olan toplumun tüm üyelerine kendi yaşam projelerine göre dayanışma içinde bir yaşamı mümkün kılıyor olmasıdır.

Bir hukuk sistemi, insanların kendi hatalarından kaynaklansa dahi veya ellerinde olmayan toplumsal veya doğal nedenlerle bile mağdurlar yaratıyorsa özgürlük koşulunu yerine getirdiği söylenemez. Zira toplumsal ortak varlık özgürlüktür. Hukuk sisteminin toplumun tüm bireylerini özgürleştirebiliyor olması gerekmektedir. Bu bakımdan toplumsal ortak yaşama olduğu kadar hukuk sistemine özgürlük ilkesinin yanında temel oluşturan diğer ilke, dayanışmadır. Özgürlüğün ve dayanışmanın mümkün olabilmesi için hukuk sisteminin eşitlik koşulunu da yerine getirebilmesi gerekir. 

Montesquieu, yasaların bu anlamda en geniş kapsamı dikkate alarak yapılması gerektiğini söyler. Toplumun doğal koşulları, tarihi, gelenek ve görenekleri, değerleri, toplumsal ilişkileri... Ama her durumda yerine getirilmesi gereken koşul özgürlüktür. 

Bu bakımdan adalet ancak hukuk sisteminin bir ürünü olabilir. Yasaların pozitif hukuk anlayışına dayalı yorumu güçler dengesine göre keyfi bir şekilde sürekli değişebilir. Hukuk sisteminin işleyişine adalet düşüncesi ve vicdani yargı sistemi temel oluşturur. Adalet düşüncesi yasaların genel geçerliliğini ve herkesin yasalar karşısında eşitliğini garanti ederken; vicdan yargısı adalet düşüncesinin yani yukarıda saydığımız koşulları yerine getiren yasanın her bir duruma ve davaya uygun ve somut olarak uygulanmasını mümkün kılar.

Toplum Hukuk Sisteminden Neden Vazgeçmiyor?

Şimdi bu söylenenlerin ışığında, insanların işlediği konusunda büyük şüpheleri olmasına karşın adalet arayışlarında yargıya başvurmaktan neden vazgeçmediklerini değerlendirebiliriz. 

İnsanlar adalet sistemine karşı besledikleri tüm şüphelere rağmen yani yaşanan ve gözlemlenen tüm adaletsiz mahkeme kararlarına karşın hakkını aramak için adalet sistemine başvuru yapıyorsa, bunu şöyle yorumlamak kanımca en uygun olanıdır: İnsanlar bu tutumlarıyla her şeyden önce adalet sisteminin yeniden işler hale getirilmesi gerektiğine dair büyük arzu ifade etmiş oluyorlar. 

Uygar toplumların bireylerinin başka türlü davranması da beklenemez. Adalet sisteminin işlemediği toplumlarda zaten yaygın olan şiddet, adaleti herkesin kendi eline almaya kalkması ile daha da artacaktır. Adalet, bireysel değil ancak kurumsal olabilir. Adalet kanıtlara, delillere, tanık ifadelerine, yasaların kamuya açık adil yorumuna ve açık yargı sürecine dayanır. Şahsi kanaatlere, gerekçesiz kararlara, uydurma öznel istek ve gerekçelere değil. Sıklıkla görülen gerekçesiz mahkeme kararları genellikle bir hukuksuzluk olduğuna dair bir belirtidir.

Bu bakımdan insanlar her şeye rağmen hukuk sistemine başvurmayı tercih ediyorsa, bununla kurumsallaşmış adalet sisteminin, toplumsal işleyişin doğru dürüst olması için de nesnel bir zorunluluk olduğunu ifade etmiş oluyorlar. Bu, bilimsel bakımdan çok daha büyük önem arz ediyor. İlişkileri hukuksal bakımdan düzenlenmemiş bir toplumun herhangi bir şeyinin doğru dürüst işlemesi mümkün değildir.

Toplumumuzun yargı sistemini her şeye rağmen ısrarla ayakta tutmaya çalışan sıradan vatandaşlar, ne kadar olgunlaştığımızı, uygarlaşma konusunda ilerlediğimizi de gösteriyor.

Her şeye rağmen, hukuk sisteminin ürettiği tüm adaletsizliklere karşın hukuk sistemi işletilmeye çalışılıyorsa, bu bakımdan toplumumuzda çok daha fazla akıl olduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. Adil işleyen, adaleti dağıtırken vicdanın yasalarını gözeten bir hukuk sistemi arayışı toplumun bir özgürlük arayışı içinde olduğunu gösteriyor. Halk başvurulması gereken en büyük ve en son tribündür, bu nedenle ve bugün, en çok bugün halk deyince tüm insanlığı anlıyoruz. İnsanlık, vicdanın diğer adıdır.