Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

‘Bugün İşçi Bayramı'dır' sözü yasak!

Akademisyenler Prof. Dr. Semire Ruken Öztürk ve Doç. Dr. Ali Karadoğan iki yılı bulan araştırmalarının ardından kaleme aldıkları “Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi” eserinde işçi sınıfı ve onun yaşam koşullarını konu alan filmlerin sansüre uğradığını ortaya koydu. Akademisyenlerin 500 bin sayfayı bulan sansür kararları üzerinden yaptığı araştırmada, sanatçılar Yılmaz Güney, Türkan Şoray, Tarık Akan, Cüneyt Arkın, Hülya Koçyiğit gibi isimlerin sansüre uğradığı görülürken sansür konuları hayli dikkat çekiyor. Araştırmada “Bugün İşçi Bayramı'dır” sözünün bile sansüre uğradığı görülüyor.

Yeşilçam’daki sansür kararları Prof. Dr. Öztürk ve Doç. Dr. Karadoğan tarafından iki yıl süren bir çalışmanın ardından üç ciltlik “Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi” eserinde bir araya getirildi. Akademisyenler araştırma boyunca 500 bin sayfayı bulan 26 bin sansür kararını inceledi. Türk sinemasında sansürlenen konular arasında işçi sınıfını ve onun yaşamını konu alan filmler de vardı. Öztürk ve Karadoğan, işçi sınıfı ve onun yaşamını konu alan filmlerin neden ve nasıl sansürlendiğine ilişkin ANKA Haber Ajansı’nın sorularını yazılı olarak yanıtladı:

Moskova ve Varşova'da yapılan 1 Mayıs merasimleri

Türkiye’de işçileri konu alan filmler ilk ne zaman sansürlenmeye başladı? Bu filmlerin sansür gerekçesi neydi?

Ruken Öztürk: Bunu uzun konuşabiliriz ama önce belki 96 defterle sınırlı olduğumuzu baştan belirtmek gerekiyor. Yani çalışma alanı ile ilgili bir sınırlılık söz konusu, bizim üzerinde çalıştığımız 96 defter arasında yer alan kararlar içinde işçileri konu alan ilk sansür örneği 1950’lerde geçiyor. Bu konuda da malzeme çok, seçerek örnek verelim, hepsini anlatmak mümkün değil çünkü. Bazen didaktik bir biçimde işçinin olumsuz gösterilmemesi isteniyor, çoğu zaman da sınıf farkına işaret edilmemesi isteniyor.

Örneğin Zehirli Tütün adlı senaryoda 1952’de alınan kararla bir karakterin ‘işçi işçiyi sever, patronu sevmez’ sözünün çıkarılması istenmiş. 1956’da Çetin Karamanbey’in yazdığı Fakir Kızın Kısmeti adlı senaryo için ‘işçilerin perişan halini göstermemek’ koşulu deftere yazılmış. Bazı filmlerde sınıf farkını ve sefaleti gösteren sahnelerin ya da sözlerin çıkarılması isteniyor. Bir başka filmde işçileri ancak öldükten sonra düşünüyorsunuz anlamında bir cümlenin çıkarılması istenmiş. 1959’da Tütün Zamanı’nda amele çavuşunun tütün toplayacak işçilerle kamyon başında tartışması, bisiklet tekerleğinden bir işçinin yüzüne çamur sıçraması sahnesinden sonra o işçinin çavuşun arkasından ‘tükürdüğünü gösteren sahnenin’ çıkarılması şartıyla filme izin verilmiş. Piknik adlı 1955 tarihli yabancı filmle ilgili karar üç yıl sonra alınmış ve ‘Bugün işçi bayramıdır’ cümlesinin çıkarılması şartıyla filmin halka gösterilmesine izin verilmiş. Film olmasa da aktüalite olarak sınıflandırılan Dünya Haberleri içinde yer alan ‘Moskova ve Varşova’da yapılan 1 Mayıs merasimlerinin çıkarılma koşulu da 1957’de yazılmış.

Ali Karadoğan: 1960’larda örnek çok, Sevdaya Koşanlar filminde ‘Küçük işçi çocuğun çocukluk masumiyet ve safiyetine yakışmayacak şekilde’ patronun kıza saldırdığı sahneleri gözetlemesinin çıkarılması isteniyor, küçük bir işçi çocuk var yani. Aşk Bekliyor adındaki hem senaryo kararında hem de filme ilişkin kararda ‘amele parçası’ sözünün çıkarılması istenmiş, yıl 1962. Bu yıllarda da sınıf farkını açık edecek, halk arasında ‘ayrım varmış intibaını’ uyandıran sahnelerin ve sözlerin çıkarılması isteniyor.

“Dalaveracı iş adamlarına karşı"

Bu dönemde en önemli kararlar 1965’te Ertem Göreç’in Karanlıkta Uyananlar ve Duygu Sağıroğlu’nun Bitmeyen Yol filmleri için çıkıyor. Karanlıkta Uyananlar filminde kanuna aykırı gösteri yürüyüşü sahnesi görülmediği belirtilmiş, senaryonun ‘emek ve sermaye mücadelesini değil, sendikacılık fikrinin telkinine çalışmakta olduğu sonucuna’ varılmış, filmin ‘umumi havası patron aleyhine tahrik değil, karaborsacı ve dalavereci iş adamlarının tutumlarına karşı’ olduğu vurgulanmış, bunun dışında sevişme sahnesinin çıkarılması gibi bazı koşullar ileri sürülmüş ve sonunda tekrar komisyon önüne gelmiş ve film sansürden geçmiş.

Bitmeyen Yol filmiyle ilgili kararda ‘işçilerin kamyona hücum ettiği mübalağalı sahnenin kısaltılması’ ve sonra tekrar görülmesi isteniyor. Ancak bir yıl sonra 1966’da yapılan denetleme sonucu film reddediliyor.

“Milli örf ve adetlerimize ihanet"

Gerekçesini uzun aktaralım, ‘Film baştan sona kadar: şehire iş bulmak için indirilen sefil kılıklı köylülerin bazan bir trajedi havası içinde, bazan da insani şartların dışına çıkarak sosyal bünyemizin yıkılması için tahrik edici mücadelesini naklettiği, şehrin en kötü ve en sefil yerlerini, işçilerin en sefil hayat şartları içinde yaşadıklarını belirttiği, bütün iş verenlerin kötü ruhlu, hoyrat, işçiyi hakir gören kişiler olarak gösterdiği, hikayenin kahramanının misafir olarak geldiği erkeksiz evin iffet ve namusuna el uzatarak milli örf ve adetimize ihanet ettiği, film icabı kullanılan trüklerde manevi duygularımızı tezyife giderek seyirciyi ters düşüncelere götürdüğü, reji tekniği, dialog ve aksesuar gibi sinema üslubunun hakimiyeti giren hikayenin bünyemizi zorlayıcı ve yıkıcı bir istidatla karşımıza çıktığı görüldüğünden’ sakıncalı bulunuyor.

Yapımcısı bunun üzerine itiraz etmiş, film tekrar komisyon önüne geliyor, yine ‘şehrin en kötü ve en sefil yerlerini, işçilerin en sefil hayat şartları içinde yaşadıklarını belirttiği, bütün iş verenlerin kötü ruhlu, hoyrat, işçiyi hakir gören kişiler olarak gösterdiği’ ve diğer gerekçelerle tekrar reddediliyor.

Koçyiğit'in sahnesine sansür

Çoğu izleyicinin yakından bileceği gibi Lütfi Akad’ın yazdığı Diyet adlı senaryoda 1974’te yazılan kararda kadın karakterin senaryonun sonunda ‘balyozla makinaya vurduğu sahnenin çıkarılması’ istenir, nitekim filmde de Hülya Koçyiğit’in oynadığı karakter balyozu eline alır ama makineye vurduğu gösterilmez.

Ruken Öztürk: Krallar Eğleniyor filminin kararında 1976’da ‘Uluslararası işçi yardımlaşmasına hoş geldiniz’ cümlesi ‘Baloya hoşgeldiniz’ şeklinde değiştirilmiş. Aynı yıl Tunç Okan’ın yönettiği Otobüs filminde işçilerin tutum ve davranışları Türklükle bağdaştırılmamış.

“Anarşistler hakim sınıf yaratıyor”

Ali Karadoğan: 1970’lerin sonunda Yavuz Özkan’ın Demir Yol/Fırtına İnsanları adlı filminde çok sayıda sahnenin çıkarılması istenmiş. Bunlardan bazıları, ayrıntılı aktarırsak şöyle: ‘Senaryoda mevcut olmayıp filmde yer alan, Bülent ve arkadaşlarının gizlendikleri evde söyledikleri ‘Anarşistler hakim sınıfların yarattığı yakıştırmalardır’; Hasan’ın 2 öğrenci ile konuşurken ‘Öğrenciler bir ara tabakadır ancak proletarya sınıfının militanı olabilirler’; Bülent vurulup ölürken ‘Yaşasın halkımızın bağımsızlık savaşı, mücadelemiz sonuna kadar devam edecektir’ sözlerinin, işçi ve öğrencilerin ‘faşistler’ diye bağırdıkları sahnelerin, “Sendikanın grevle ilgili toplantısında işçilerden birinin ‘Bu sınıflar arasındaki mücadelemizin keskinleşmesidir’ söz ve görüntülerin’ kesilmesi istenmiş, ama Basın-Yayın Genel Müdürlüğü ile Kültür Bakanlığı temsilcileri filmin şartsız kabul edilmesini savunmuşlar. Yavuz Özkan kesinlikle izin vermiyor filminin kesilmesine ve bunun üzerine film reddediliyor.

Danıştay çekim izni vermedi

Maden yine Yavuz Özkan’ın, 1978’de yazılan kararda senaryonun daha önce reddedildiği, buna karşın Danıştay’ın yürütmeyi durdurup çekim izni verdiği, filmin böylece kurul önüne geldiği yazıyor. Bu kararda ‘Patronun sendika yöneticilerine söylediği ‘Buranın sahibi olarak siz milliyetçi sendikacılarsınız diye kolaylık gösteriyorum’ cümlesinden ‘milliyetçi’ ibaresinin çıkarılması’, ‘tahrik edici, bölücü 3.5 dakikalık kısımdaki sözlerin baş oyuncu Cüneyt Arkın’ın yatakhaneye gelirken görünen sahnenin arkasından silinmesi’ gibi koşullar ileri sürülmüş.

1975 tarihli Melih Gülgen’in yönettiği Babanın Oğlu filmi için 1982’de yazılan kararda ‘işçi ve işveren arasındaki sürtüşmeleri gösterdiği ve 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren faaliyetleri durdurulan DİSK’e bağlı Maden İş Sendikası’nın uygulamakta olduğu grev sahnelerini perdeye aktardığı, bu haliyle de halka gösterilmesinde sakıncalı olduğu’ yazısı da dikkate alınarak, filmin başından ortalarına kadar Adana Valiliğince belirtildiği gibi patron ‘işveren’ işçi arasındaki sürtüşmeleri mübalağalı bir tarzda yansıttığı, bunun yanında adı geçen sendikanın ve diğer grev sahnelerinin filmde görülmediği, filmin devamında ise dialogların yasaları zedeleyici, küçümseyici bir devam ettiği görüldüğünden’ film yasaklanıyor.

Sansür düzenlemeleri

Bu konudaki sansür düzenlemesi nasıl yapılmış?

Ali Karadoğan: Farklı yıllarda nizamname ya da tüzükler var, genel ahlak, güvenlik güçleri, şiddet/suç, din gibi çok sayıda başlıkların yanı sıra işçilerden söz eden elbette bir cümle yok ama bunu ifade eden sınıf başlığı hep bir yerlerde var. Daha önce de vardı.

1977’deki Filmlerin ve Film Senaryolarının Denetlenmesi Hakkında Tüzük’te 18. Madde içinde b fıkrası ‘Sınıf, din, mezhep, tarikat veya ırk kavgasını körükleyen; devlet veya ulus bütünlüğünü bozucu, bölücü, yıkıcı veya ulusal duygulan incitici etki yapan’ eserleri yasaklar. Ya da 1983’teki tüzükte 19. Maddenin c fıkrası bu kez şöyle: ‘Devletin birkişi ya da zümre tarafından yönetilmesi ya da sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak yolunda propaganda yapan, bu amaçla bir devleti, bir partiyi, bir tüzel kişiliği, bir topluluğu ya da kişileri öven’.

Ayrı ayrı fıkralardaki maddeleri 1986’daki Sinema Video ve Müzik Eserlerinin Denetlenmesi Hakkında Yönetmelikte tek bir madde içinde çok genel bir şekilde yazıldığını görürüz. Madde 9 şöyledir: ‘Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, milli egemenlik, cumhuriyet, milli güvenlik, kamu düzeni, genel asayiş, kamu yararı, genel ahlak, genel sağlık açısından suç ve suça teşvik unsurunu ihtiva eden, dış siyasete aykırı, milli kültür, örf ve adetlerimize uygun olmayan film, video ve müzik eserlerinin gösterilmesi ve icrasına izin verilmez’.

“Zenginlik ve fakirlik' sözlerine sansür

Zenginler-yoksullar hakkında ne tür örnekler var?

Ruken Öztürk: Çok sayıda karar var sınıfsal farkla zengin olmak ya da yoksul olmakla ya da parayla ilgili. Örneğin bir kalıp var, bir şekilde paranın zenginden alınıp yoksullara verilmesi hep itiraz nedeni oluyor.

1947’de Haydut Izdırabı adlı filmde ‘soygunculuk suretiyle elde edilen paraların fakir halka dağıtılması’ sahnelerinin çıkarılması istenirken 1972’de de Kadri Yurdatap’ın Ana’sında ‘Murat’ın ‘eşkıya olması ve zenginden alıp fakire vermesinin’ çıkarılması’ isteniyor. Telli Turnam’da da aynı yıl yazılan kararda ‘Mehmet ve Sabah’ın Kamber Ağa’nın kervanını soyup fakir köylülere dağıttığı sahnenin çıkarılması’” koşul olarak ileri sürülmüş. 1955’te Hayatımı Mahveden Kadın filminin kararında bir anne ‘oğluna mazisi hakkında bilgi verirken ‘baban fakir olduğu için ona kaçtım’ tarzındaki konuşmaların’ çıkarılması, 1958’de Yaprak Dökümü’nde ‘Ali Rıza’nın kızına ‘ben artık fakir oldum, babalık hakkımı kaybettim’ sözünün çıkarılması istenmiş. Rogelio Gonzales’in Yedi Dağın Haydudu filmiyle ilgili 1957 tarihli kararda ‘18. asırda Meksika’da sınıf farkları dolayısı ile zengin zalimlerin fakir halka yaptıkları zulümler ve fakir halkın hürriyet ve aşktan mahrum edildiğ’ sözlerinin çıkarılması istenirken Beter adlı senaryoda 1958’de ‘fakirin yüzü soğuk olur’ sözünün çıkarılması ve aynı yıl Nejat Saydam’ın yazdığı Garip’le ilgili kararda ise ‘Zengin adam rolündeki Şakir’in mütecaviz hareketlerinin esaslı bir şekilde tadil olunduktan sonra’ yeniden incelenmesi isteniyor. Civan Ali adlı senaryoda kadın ve erkek karakter arasında geçen ‘zenginlik ve fakirlik’ sözlerinin çıkarılması talep edilmiş. Suphi Kaner’in Aşk Arabası adlı senaryoda 1962’de ‘Suphi’nin söylediği: Ama onun parası bütün kirleri örter cümlesiyle’, ‘Artık müsaade edin de muhitime döneyim cümlesinin de çıkarılması’ istenmiştir.

“Namussuzlar milyonerlerdir" sözüne sansür

Ali Karadoğan: Sahara’da 1960 tarihli kararda “-‘kızın küçük çocuğun babasına evlerinde iken söylediği ben fakirim siz zenginsiniz bir arada yaşayamayız sözünün çıkarılması’; Bazıları Sıcak Sever’de/Some Like it Hot ‘Filmin içinde geçen Tony Curtis’in telefonda Marilyn Monroe’ya söylediği ‘Fakir halk tabakaları bütün kazançlarını bize yatırırlar’ cümlesinin çıkarılması’ istenmiştir. Yine Raj Kapoor’a ait Dört Yüz Yirmi filmi için 1960’da yazılan kararda ‘Bombay’da namuslular sefalet çeker, namussuzlar milyonerdir’, ‘para için insanlık canavarlaşıyor’, ‘namus, haysiyet, şeref paraya satılıyor’ cümlelerinin çıkarılması istenmiştir. Aynı yazılan bir kararda da Karın Deşen Jak/Jack the Ripper için ‘filmde sınıf farkı, zengin ve fakir halk sözlerinin kopyalarından da çıkarılması şartı ile halka gösterilmesinde bir mahzur olmadığı’ yazıyor. Koruyucu Şeytan’da da 1963’te ‘Fakir’ sözcüğünün ‘Zavallı’ diye değiştirilmesi isteniyor.

Yılmaz Güney'e sansür

1966’da yazılan kararda Yılmaz Güney’in Eşrefpaşalı’da Mıstık’ın söylediği: ‘Allah baba bitleri niye icadetmiş?’ sözü ile Ayşe’nin buna cevaben söylediği: ‘Fakir kulları boş zamanlarında kaşınıp, günah işlemesinler diye’ cümlesinin” çıkarılması istenmiştir. Ayrıca pek çok kararda da dilenmek ya da dilencilik sansüre uğramıştır. Örneğin 1960’larda yazılan Büyük Yemin filminin kararında ‘Caminin önünde el açıp dilenen dilenciye ait sahnenin’ çıkarılması istenmiştir.

Araştırmanızda kararları yıllara ayırmışsınız. Bu tek parti dönemi ve Demokrat Parti dönemini kapsayan kararlar var. Siyasal iktidarın değişmesinin izleri bu kararlarda görülüyor mu?

Ruken Öztürk: Kuşkusuz döneme uygun anlatılar var, 1940’larda ya da 50’lerde yabancı ülkelerle ilişkiler, Türklükle ilgili kararlar, Naziler ya da Hitlerle ilgili farklı kararlar varken sonraki yıllarda yoğunluğu azalabiliyor ama bir yandan da genel olarak Türkiye’deki muhafazakar iktidarların sürekliliğini görmek mümkün, örneğin 1940’larda da Türklük ve milliyetçi duygulara ilişkin karar var, 70’lerde de ‘Türkler yemekten önce ellerini yıkarlar’ diye biraz önce aktardık, Otobüs filmine yönelik sansür var. Defterlerin başlangıcında da sonunda da nüanslar değişse de benzer kararlar görülebiliyor. Komünizm korkusu gibi ideolojik siyasal gerekçeler ya da en çok gözlenen cinsellik, müstehcenlik, sevişme sahneleri gibi konular her zaman var. Eşcinselliğe dair imalar giderek açık kararlara dönüşmüş 80’lerde…

İsmi sansüre uğrayan filmler var mı?

Ali Karadoğan: Çok sayıda eserin adı eser sahibinin talebiyle değiştiriliyor ama zaman zaman kurulun da dayatması olabiliyor. Bazı kararlarda isim değişikliğinin kaynağını göremiyoruz yani eser sahibi mi istedi, kurul mu öyle istiyor bilmiyoruz. Birkaç örnek verelim. 1976’da yazılan bir kararda Şerif Gören’in İki Arkadaş/Darbe adlı filmi için, kurul İki Arkadaş ismi yerine Darbe adı ile gösterilmesi talebinin reddine çoğunlukla karar vermiş. 1985’te Abidik Gubidik adlı senaryonun ‘adının değiştirilmesi, argo isimlerin dışında Türkçe kelimelerden oluşan bir isim verilmesi’ isteniyor. İki isim önerisiyle gelen eserlerin de denetlenmesinde kolaylık olsun diye tek isme indirilmesi isteniyor.

“İdeolojik şiir olabilir”

Örneğin Aşk İksiri-İnsanları Seveceksin-Yaşamak Güzel Şey adlarıyla gelen bir senaryo için her bir üye farklı tercihini belirtmiş, karar olarak da eser sahibi hangisini istiyorsa onu kullanarak filme çekmesine izin verilmiş. Safa Önal’a ait Güneşe Gidenler’de ‘Senaryo isminin ideolojik mahiyetteki bazı şiirlerle ilgisi olabileceği düşünülerek yeni bir isim getirilmesi’, aynı şekilde Direniş adlı senaryo için de yeni bir isim getirilmesi şartı ileri sürülmüş. Hatasız Kul Olmaz adlı senaryonun kararında da ‘Başka bir ismin getirilmesi’ isteniyor.

Zaman zaman erotik isimler de değiştirilmiştir. Piç Arkadaşım adlı ‘senaryonun isminin müstehcen olmayacak şekilde değiştirilmesi” talep ediliyor. Enseye Tokat-Masal Masal Matitas adlı senaryo için her iki isim de müstehcen bulunmuş, aynı şekilde Fırlamalar ismi de müstehcen olduğundan reddedilmiş.

'Çanlar Kimin İçin Çalıyor' filmine ret

Sansür kararlarında komünizmle ilgili sansür kararlarında iktidarların bu sistemden duydukları endişeleri gözleniyor mu?

Ali Karadoğan: Elbette özellikle Sovyetler Birliği ya da Rusya ile ilgili çok sayıda karar var. Absürd bir orak çekiç hikayesi var, yabancı filmciler hesap pusulasına orak çekiç işareti çizmişler diye bir iddia ortaya atıyorlar. Komünizm korkusu, endişesi hep var. Komünizm propagandası yaptığı için Çanlar Kimin İçin Çalıyor filmi reddediliyor 1940’ların sonunda. ‘Yurdumuza yabancı ve milletimiz için zararlı ideoloji mücadelelerinin propagandasının ihtilal sahnelerini ve hareketlerini tasvir etmekle milli seciyemiz ve duygularımıza aykırı olan bu filmin aynı zamanda Amerikan komünist gönüllülerinin propagandasını yaptığı’ gibi gerekçelerle redediliyor. 70’lerde de bolca gerekçe yazılıyor bu konuda. Raj Kapoor’un Palyaço/Mera Naam Joker filminde ‘Lenin ve Rus bayrağının çıkarılması’ koşulu yazılmış karara, karar tarihi 1982.

Bülent Ersoy'un başına gelenler

Darbelerin sansüre nasıl etkisi olmuş?

Ruken Öztürk: İşin ilginci ülke tarihi uzun süre darbeler tarihi olduğu için belirgin bir ayrım yok, normalleşilen bir dönemi pek gözlemleyemedik. Normalleşme olsa bu kadar ağır ya da bir yandan absürd sansür kararı olmazdı. 12 Eylül’den birkaç gün önce toplantı yapıyorlar, darbe oluyor, bir iki hafta ara veriliyor sonra çalışmaya kaldıkları yerden devam ediyorlar. Darbeden sonra Bülent Ersoy’un başına gelenler ve Acı Ekmek filminin uğradığı sansür de darbelerin etkisine, o zihniyete bir örnek olabilir.

“27 Mayıs savunuluyor"

Ali Karadoğan: Bu kararlardan Muhteşem Durukan’a ait Haramiler için ‘senaryonun, genel olarak 27 Mayıs 1960 devriminden önceki siyasi iktidar mensuplarını ve yüksek mevkiler işgal eden askeri ve mülki devlet memurlarını ele almakta ve birçok yerlerde gerçeklere uymayan şekilde konuşturup canlandırılmaktadır. Senaryo, demokratik yolla kanunların himayesinde evvelce faaliyet göstermiş olanları tezyifkar sıfatlarla topyekûn kötüleyerek vatandaşlar arasında husumet ve intikam hisleri doğuracak veya tahrik edecek mahiyette söz ve sahneleri ihtiva etmektedir. Direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimi'ni yapan milletimizin bütün fertlerinin kıvançta kaderde ve tasada ortak bölünmez bir bütün halinde milli şuur ve ilkeler etrafında topladığı ve yurdumuzun milli güvenlik ve huzura ihtiyacı olduğu bir devrede adı geçen senaryonun film haline intikalini’ yasaklıyorlar. Bu kararda 27 Mayıs’ın savunulduğunu görüyoruz.

'Karanlıkta Uyananlar'

Bu sansürlerin aşıldığı örnekler var mı?

Ruken Öztürk: Birçok eser senaryo aşamasından filme kadar defalarca kurulların önüne gelebiliyor, tekrar tekrar değerlendiriliyor, bazen komisyonlardaki üyeler değişiyor, müzakere ediliyor. Bazı üyeler daha liberal, bazıları çok katı. Bazen hemen ikinci denetlemede eser sansürü geçiyor, bazen defalarca gidip geldiği oluyor. Örneğin 'Karanlıkta Uyananlar’dan söz ettik, şartlı kabul ediliyor tekrar denetleniyor, sonunda sansürden geçiyor. Dinamik bir süreç bu.

Filmleri sansürlenin genç kuşakların da tanıdığı oyuncu ve yönetmenler var mı? Örneğin Türkan Şoray, Cüneyt Arkın, Yılmaz Güney, Tarık Akan gibi isimlerin filmleri sansürlenmiş mi?

Ali Karadoğan: Genellikle karakter ismi değil oyuncu ismiyle anıyor sansür kurulu eseri anlatırken. Daha önce Cüneyt Arkın filmlerinden söz ettik örneğin. Yavuz Özkan’ın Maden filminin dijital arşivden ya da filmin dosyasından bir bölümü şöyle aktaralım: ‘Cüneyt Arkın’ın düşünceli olarak yatakhaneye gelişini gösterir 3 dakika süreli görüntü fonda bir kadın sesi temelde ‘faşistlerin her gün işi azıttıkları, camileri tahrik amacı ile bombaladıklarını, yurtsever devrimcileri öldürdükleri, faşizme karşı tüm yurtseverlerin birleşmeleri gerektiği, işçilerin bu cephenin oluşturulmasında öncülük etmesi gerektiği, esprisi yatan kışkırtıcı nitelikte bu konuşma duyulmaktadır. Bu görüntü fonundaki sesin ve metnin tamamen çıkarılması’ koşullar arasında yer alır.

Şoray'ın söylediği türküye sansür

Sürtük filminde 1965 tarihli kararda jenerikte Türkan Şoray tarafından söylenen ‘Mış Mış’ türküsünün çıkarılması, 1971’de Asrın Kadını’nda ‘Tarık’ın Türkan’a kumar oynamasına, öğrenmesine ön ayak olması sahnesinin çıkarılması ve Tarık’ın polis şerefine yakışacak şekilde hareket etmesi’, 1972’de Çile’de ‘Dağ evinde depremden evvel Türkan Şoray’ın başı örtülü olarak Allah'tan ikisinin de beraber ölmelerini yalvardığı sahnenin çıkarılması’ istenir.

Türkan Şoray’ın senaryosunu yazdığı Bodrum Hakimi Masalı’nda 1975’deki kararda ‘Hakim Mefaret’in asılma sahnesine yer verilmeyip, sanıkların mahkemesinde, hakim ve savcı tarafından yalnızca öldürüldüğünün ‘öldürüldü’ denmesi şeklinde belirtilmesi’ istenmiştir ki bu filmi, Şoray yönetecektir. Yılmaz Güney de sansüre çok uğramış oyuncu, senarist, yönetmenlerden. Arkadaş için “Semra’nın söylediği ‘Sınıf açısından bak olaylara’ sözünün ve ‘Melike ile Azem arasında geçen konuşmaların tümünün’ çıkarılması isteniyor. Eşrefpaşalı’da bir karakterin söylediği ‘Çünkü Amerika bizim dostumuz’ ve ‘İngilizce bilmek, aklı başında her vatandaşımızın memleket borcudur, değil mi?’ sözlerinin çıkarılması isteniyor. Ağıt filminde ‘Doktor Hanım’ın Yılmaz Güney’in vücudundan kurşunu çıkarırken hep bir ağızdan şarkı söylenme sahnesinin çıkarılması’ da istenmiştir. Çok sayıda farklı konularda sansür var Güney’le ilgili. Filmin görüntü kalitesiyle ilgili gerekçelerden sahnelerdeki müstehcenliğe kadar. Filmin eskimesi, yıpranmış görüntü ve sesi, gözleri bozacak şekilde çizik olduğu, sık sık kopukluklar olduğu gibi gerekçeleri çok görüyoruz 80’lerde.

Ruken Öztürk: ‘Diskotekte zengin çocuklarının fakir olarak görünen veznedar rolündeki Cüneyt Arkın’la olan alay sahnesi ideolojik görüldüğünden çıkarılması’ İki Arkadaş/Darbe filminin 76 tarihli kararında yazıyor. Birçok filminde de Cüneyt Arkın’ın şiddet sahnelerinin çıkarılması isteniyor.

Mavi Boncuk da sansüre uğramış

Mavi Boncuk filmine ait kararda ‘Tarık Akan’ın Emel Sayın’a, Kemal Sunal’ı kastederek söylediği ‘Yalova da doğduğu için kaymakam diyoruz’ sözüne de itiraz edilmiştir. Yine 70’lerde Çapkın Hırsız filminin kararında ‘Necla Nazır’ın nişanlısı polis şefinden ayrılmasının nedeni olarak polisin vatandaşlara işkence yaptığını belirten; otobüste Tarık Akan’ın gazete göstermesi üzerine polisleri ima ederek Necla Nazır’ın söylediği ‘onların da kız kardeşleri yok mu’ sözünün ve gazetede tefrika halinde çıkıp kesilmiş olan ‘ben bir işkenceci idim’ eski polis sözü ile gazete kuponlarını gösteren sahnenin, Tarık Akan’ın Necla Nazır’a nişanlısını ima ederek ‘sana uzanan elleri kanlı olacaktı’ cümlesinin’ çıkarılması isteniyor.

Sürü 'ulusun bütünlüğünü bozucu nitelikte'

Ali Karadoğan: Yılmaz Güney’in yazdığı Zeki Ökten’in yönettiği Sürü filmi hakkında 1981’de çıkan kararla bitirelim, yoksa örnek çok. ‘Filmin bütünüyle kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı, ulusal bütünlüğü bozucu nitelikte olduğu’ saptanmış ve birçok fıkraya dayanarak gösterilmesi yasaklanmıştır.