Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

SOSYAL AŞAĞILIK DUYGUSU VE TELAFİSİ

Sosyal aşağılık duygusunun tanımı

Merhum hocamız Prof. Dr. Aydın Taneri, bir kültür tarihçisi olarak, Türk tarihinin pek çok meselesine ışık tutmuştur. Tarihi meseleleri, içindeki insanı dikkate almayan kuru hikâyeler demeti olmaktan ve kronolojinin dar kalıplarından çıkartan hocamız, hukuk, edebiyat, sosyoloji, psikoloji, psikiyatri, liderlik bilimi gibi birçok bilimin verileri ile anlamlandırmıştır. Tarih bilimi, insan topluluklarının başından geçen olayları incelediğine göre, insan ve onun meydana getirdiği kurumlar temelde “insan” merkezli incelenmelidir. Hocamızın bu kapsamda yaptığı araştırmalardan biri de bazı aydınlarımızda görülen “sosyal aşağılık duygusu” kavramı hakkındaki araştırmasıdır.

Bu ve bundan sonraki üç yazımızda “Sosyal aşağılık duygusu, Atatürk’ün bakışı ve aydınlarımız” ana başlıkları altında; sosyal aşağılık duygusu kavramını, bir düşünce ve devlet adamı olarak Atatürk’ün konuya bakışını ve aydınlarımızın konuyla ilgili durumlarını ele alacağız.

Psikiyatristlerin “kolektif aşağılık duygusu” da dedikleri bu psikolojik durumun boyutları, bir açıdan kuramını Alfred Adler’in şekillendirdiği “şahsi/kişisel aşağılık duygusu”na, diğer bakımdan “anksiyete nevrozu ve depresyon”a dayanmaktadır.

Şahsi aşağılık duygusu, bir insanın kendisini diğer insanlardan aşağı görmesidir. Bu tip insanlar daima kendilerinden üstün olduklarına inandıkları insanlara benzemeye çabalarlar ve onlar gibi olmaya özenirler. Fiziki veya ruhi bakımdan kendisinin çevresindeki diğer insanlardan aşağı olduğuna inanan insanda “özgüven” duygusu gelişmemiştir. Gerçekte o kişide fiziki veya ruhi eksikliğin olup olmaması önemli değildir. Önemli olan kişinin kendisinde bu eksikliğin varlığına inanmasıdır. Psikologlar, bu duygunun oluşumunun çocukluk dönemine gittiğini belirtiyorlar. Bu durumda olan insanların büyük işler başarması mümkün değildir. Ancak bu aşağılık duygusundan kurtarılan insanlar büyük işler başarabilir ve iç huzur bulabilirler. Bu da şahsi aşağılık duygusunun telafi edilmesine bağlıdır. Elbette telafi mekanizmaları çeşitlidir. Fakat en temel telafi mekanizması, kişide “özgüven” duygusunun yaratılmasıdır. Mesela bir çocuk ölçeğinde özgüvenin yaratılması, grup içerisinde basit de olsa bir şey başardığında övülmesi, takdir edilmesi, örnek gösterilmesi yoluyla gerçekleşir. Bunun pekiştirilmesi çocuğun aşağılık duygusundan kurtulmasını sağlar.

Bireyler, “Ben yapamam, benden bir şey olmaz, ben beceriksizim vb.” gibi söylemlerle ortaya çıkan şahsi aşağılık duygularını, “Biz adam olmayız, biz kendi kendimize kurtulamayız vs.” gibi söylemlerle genelleştirir ve millet, toplum düzeyine çıkarırlarsa o zaman buna “sosyal aşağılık duygusu" veya "kolektif aşağılık duygusu” denilmektedir.

“Anksiyete” nevrozu ve “depresyon” da şahsi aşağılık duygusu gibi kişiye özgü ruh hastalıklarıdır. Birincisi, hastaların anlatmakta güçlük çektikleri, son derece üzüntü verici içsel (deruni) bir huzursuzluk, bazen panik derecesinde endişe ve korkudur. İkincisi, depresyon (çöküntü) ise geniş çerçeve ve kapsamlı bir ruh bozukluğudur. Bir işte cesaret ve hevesin kırılması, değerli bir şeyin kaybı, bir ıstırap ve nihayet psikiyatrik sendrom ifade eder.

Hasta, bu endişeleri şahsı için değil, toplumu için duyuyorsa sosyal veya toplumsal anlamda anksiyete ve depresyon ile karşı karşıyayız demektir. Sosyal anksiyetede hasta, geleceğe ait bir endişe duygusu içerisinde ve şiddetli manevi sıkıntı ortamında, mensup olduğu toplumun yakın bir zamanda felakete uğrayacağını tahmin eder, düşünür. Bunun sebebi ise geçmişe, milletinin tarihine ait olayların benliğinde yarattığı komplekslerdir. Ayrıca, aktüel psiko-sosyal nedenler de hastalığın ilerlemesinde rol oynar. Anksiyete halindeki insan, toplumun sonu için ümitsizlik, hayal kırıklığı, yurttaşlarına güvensizlik besler. Yalnızlık duygusu ile yakın bir ölümün bekleyişi içine girer. Şiddetli depresyona giren hastanın hayatına kıyma girişimi (intihar) veya fikri gibi, toplumsal anksiyetede milletinin yaşamaya layık olmadığı düşüncesi belirebilir.

Bu duygu, yabancı milletlere hayranlık, onların egemenliğini kabul, komünizm, faşizm gibi yabancı ideolojilere kapılma, teslimiyet şeklinde ortaya çıkar ve sonuçlanır. Mütareke Dönemi’nde ve Atatürk’ün önderlik ettiği Kurtuluş Savaşı’nda, bazı kimselerin Amerikan mandası, İngiliz himayesi istemesi; günümüzde yabancı siyasi modellerin örnek alınmasını istemek gibi. Şüphesiz bunlar bunalımdan kurtulmak için yapılan “intihar” girişimleri gibi fikirlerdir. Hatta yabancı ülkelere, şahsiyetlere, onların söz ve eylemlerinden medet umarak aşırı övgülerde bulunmak ve hayranlık gösterisinde bulunmak aynı paraleldedir.

Hastayı bu duruma iten, yakın geçmişte yaşanan kayıplar, yenilgiler, göçler gibi acı olayların benliğinde yarattığı fırtınalar, travmalardır. Osmanlı Devleti’nin özellikle son iki yüz yıldaki bitkin durumu, Batı’nın teknik alandaki ileriliği ve bunların sonucu oluşan aşağılık duygusu, kişilerin, aydınların benliğini yaralayan komplekslerdir. Kimi aydınlarımızın kendi tarih ve kültürünü, milletinin değerlerini bilmemesi de bunalımı artırmaktadır. Aktüel psiko-sosyal neden olarak, ilaveten, sayısı az da olsa bazı vatandaşlarımızın uluslararası kültür mücadelesinde emperyalizmin kurbanı olmaları, yani şiddetli propaganda sonucu yabancı akım ve ideolojilere teslimiyetleri gösterilebilir.

Ülkemizde yakın tarihte, hiç değilse Tanzimat’tan beri yaşadığımız bu durum elbette sadece bizim ülkemize özgü bir durum değildir. Gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere hemen hemen bütün ülkelerin problemidir.

 

Sosyal aşağılık duygusunun telafisi

Sosyal aşağılık duygusunun telafisi, kişiye, aydınlara “kendine ve toplumuna güvenme hissi” aşılamakla çözümlenir. Bunun için millet fertlerine tarih ve kültürlerinin çok iyi öğretilmesi gerekir. Musikiden mimariye, devlet felsefesinden askerlik kültürüne, folklordan âdet ve geleneklere, edebiyattan hat sanatına kadar kendimize özgü, orijinal bir Türk milli kültürü vardır. Bu kültürün gençlerimize, halkımıza anlatılması ve benimsetilmesi gerekmektedir.

Kendi kültür değerleri ile beslenen bir kimsenin ruhi bünyesi güçlenir. Böyle bir kimse yabancı kültürlere hayranlık duymaz, o kültürleri incelediğinde kendi kültürünün eksiklerini tamamlar. Böylece yabancı kültürün sömürüsünden bünyesini korumuş, yabancı kültüre karşı direnç kazanmış olur. Bu bünye, kültür emperyalizmi karşısında bilinçli bir duruş sergileyerek ezilmeyecektir.