Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

HZ. MUHAMMED KARİKATÜRLERİNDEN CAMİ ÖNÜNDE DOMUZ PİŞİRMEYE İSLAMOFOBİNİN GELECEĞİ-3

Esat Selışık

İslamofobi kulübünden şu tarz şeyler duyacağız:

“Siz bize kutsal kitabınızda aslandan kaçan eşek, aşağılık maymun diyorsunuz, inançsızları karikatürize ediyorsunuz. Sonra da bizim karikatürlerimizi, sözlerimizi eleştiriyorsunuz. Bu anlayışla Avrupa’da da dünyada da bizim kültürümüze ait olamayacaksınız.”

Aslında bu noktaya geldiğimizi de söyleyebiliriz.

2008 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yaptığı açılımı da hatırlamakta fayda var. Bu açılımın AB’nin yoğun biçimde düşünce özgürlüğünü geliştirecek yasal düzenlemeler yapmamızı isteği, Geert Wilders’in, "Kur'an’dan şiddete teşvik eden ayetleri çıkartın" talebi ile Papa 16’ıncı Benedikt’in New York’ta İkiz Kuleler'in yıkıldığı noktada teröristlere, “Hristiyanlığa geçiş” yani “din değiştirme çağrısı” yapacağı haberleriyle aynı zamana rastlamasının bağlantısı olmadığını düşünüyor ve tüm iyi niyetimle bunun sadece “ilginç bir tesadüf” olduğuna inanıyorum.

Nisan 2008’de Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hakkı Ünal’ın kaleme aldığı, fetva niteliği taşıyan "İnanç Hürriyeti" başlıklı yazıda, "İlgili ayetler, İslam dininden dönene uhrevi cezanın dışında, dünyevi bir yaptırım öngörmemiştir" dedikten sonra Diyanet Aylık Dergi’deki yazı söyle devam ediyordu:
"Hz. Peygamber, kimseye inanç dayatmaya çalışmamış, farklı inanç mensuplarına şiddet uygulamamıştır. İslam’dan vazgeçenler dahil, bu konuda herhangi bir istisna söz konusu değildir. Nisa Suresi’nin 137. ayetinde, 'İman edip sonra inkâr edenleri, sonra yine iman edip tekrar inkâr edenleri, sonra da inkârlarını arttıranları Allah ne bağışlayacak ne de onları doğru yola iletecektir' buyurulmaktadır. Din değiştirene ölüm cezası öngörülmüş olsaydı, ayet, tekrar eden iman ve küfür ihtimalinden hiç bahsetmez, ilk irtidat (din değiştirme) olayından sonra ölüm hükmü verirdi.”

Fetva niteliğindeki yazının önemi, yazıyı kaleme alan değerli bilim adamının o dönem bulunduğu makamla da bir kat daha artıyordu.

Din değiştirmeyle ilgili yazıda gizli özneyi bulmak için yazıya “Din değiştiren kim?” sorusunu sorarsak, “mürtet” cevabına ulaşırız.

Peki mürtet nedir, haddi (cezası) nedir sorularının cevaplarını araştırırsanız not defterinize şu tür cümleleri düşersiniz:
“Mürtet, Müslüman olduktan sonra küfre dönen kimsedir. Fıkıh bilginleri Hz. Peygamber’in, 'Kim dinini değiştirirse onu öldürün' hadisinden hareketle prensip olarak, mürtetin öldürüleceği görüşünde birleşmişlerdir.”

Mürtet kavramı, İslam terminolojisinde çok önemli bir kavramdır. Doğrudan ya da dolaylı olarak da birçok konuyu etkiler. Bu kavramın Din İşleri Yüksek Kurulu Eski Üyesi Prof. Dr. Hakkı Ünal’ın makalesi ile bir anlamda ortadan kaldırılması (ki belki yine mürtet din değiştiren olarak kalır ama ona uygulanan cezai müeyyidelerin olamayacağı vurgusu, en azından kavramın çok başka biçime dönüşmesidir) benim gözümde “fıkıh devrimidir”.

Bu devrimsel bakış açısını destekleyen ve devam edebilseydi pek çok konunun doğru biçimde algılanmasına ve İslamofobinin güçlenerek yükselmesinin önüne geçebilecek çıkış, 2108 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi: “İslam’ın güncellenmesi gerekir.”

Erdoğan ayrıca marjinaller için de “Bunlar ya bu asırda yaşamıyorlar, çok farklı bir dünyada, farklı bir asırda, zamanda yaşıyorlar. Çünkü İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. İslam’ın hükümlerinin güncellenmesi vardır. Siz İslam’ı 14 asır, 15 asır öncesi hükümleriyle kalkıp da bugün uygulayamazsınız… İslam’ın güzelliği burada zaten, önemi burada. Şimdi birçok hoca efendi tabii beni tefe koyup çalacak, o ayrı mesele. Rabbim bizi tefe koymasın, mesele orada” demişti.

Bu önemli çıkış, destek görmek bir yana marjinal olmayan din adamları tarafından da tepki ile karşılandı. Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan dahi güçlü bir destek göremedi.

2008 ile 2018 yılları arasında Diyanet İşleri'nde nasıl bir değişim yaşandığını da incelemekte yarar olduğu kanaatindeyim.

Sadece Batı'da değil, Hindistan’da, Çin’de İslamofobi ve İslamofobik eylemler toplum ve devletler düzeyinde güçlenerek devam ediyor.

İslamofobiyi zayıflatacak yegane güç ise bu fobiye yine İslam’ın kucaklayıcı sözleri ile cevap verecek donanımlı bilim insanları ve vizyoner, açık fikirli siyaset insanlarıdır.

Türkiye bu potansiyele sahip. Bu potansiyele sahip olmamızın tartışmasız tek nedeni ise demokratik ve laik bir ülke olmamız.

Bu gücü Kur'an’ın “İyilikle kötülük bir olmaz, sen (kötülüğü) en güzel bir tutumla karşıla" (Fussilet, 34) nasihati ve incelikli “tebliğ stratejisi” ile birleştirirsek, İslamofobinin zayıflatılmasında önemli bir rol oynayabiliriz.





VİZYON MESELESİ

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in "HDP’nin olduğu masada biz olmayız" şeklindeki ifadesi ile ilgili olarak eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, şöyle demiş:

"Bir gelecek, değişim, kucaklaşma vizyonu taşımayan bir yaklaşım olarak değerlendiriyorum. Herkesle oturup memleketin her sorununu konuşma cesaretini ve becerisini göstermek, büyük siyasetçi olmayı gerektirir. Ülkenin geleceği hakkında sözü ve güzel hayalleri olan siyasetçiler böyle konuşamazlar, konuşmamalılar. Risk almadan, tabanı ve toplumsal psikolojiyi değiştirmeden ciddi sorunlara çözüm bulunamaz."





Demirtaş'ın Sayın Akşener'den toplumun PKK/HDP anlayışını değiştirmesini, öfke ve nefretlerini "risk alarak" dönüştürerek vatan evlatlarının katil ve destekçileri ile kucaklaşmalarını istiyor.

Buna da "vizyon" diyor.

Sayın Akşener'i de "vizyonsuz" olarak kodlamış.

Sayın Akşener gibi milyonlarca "vizyonsuz" var bu ülkede.

Ben de o "vizyonsuzlar"dan biriyim örneğin.

Bu ülke ihanet edeni, haini, düşmanı bertaraf ederek barışı tesis etme becerisi ile kuruldu.

Ah be Demirtaş... Sevsinler senin vizyon diyen dillerini.

Bildiğim için söylüyorum. Sayın Akşener'in vizyonu şudur: “Bu memleket, tarihte Türk'tü, hâlde Türk'tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.” 





İŞLEYEN SÜREÇ Mİ?

Bir "açılım süreci" vardı. Sonu fena oldu.

Şimdi bir "süreç"in daha olduğunu öğrendik.

CHP Milletvekili Gürsel Tekin, “HDP’ye bakanlık verilebilir” demişti ya... Bu ifade için Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, tartışmanın "işleyen sürece faydalı olmadığını" söylemiş.

Acep bu süreç ne ola ki?

Aklıma enteresan sorular geliyor.

Hadi hayırlısı.





HİÇ KİMSE SONSUZA KADAR INDIANA JONES OLAMAZ

Harrison Ford.

80 yaşındaki usta aktör.

Beşincisi çekilecek olan Indiana Jones filmi için yeniden kamera karşına geçmiş. Film 2023 Haziran ayında vizyona giriyor.

Bir önceki Indiana Jones filminde zar zor hareket ediyordu.

Bu filmde ne yapmıştır acaba?

Kamçısını dublörü sallamıştır sanırım.

80 yaşında maceracı adamı oynamak... Bunu, sinemaseverlerin sevgisini istismar etmek olarak görüyorum.

Sonlandırmayı da bilmek gerek.

"Oynamaya" filmin tanıtımında da devam etmişler.





Ford, film için, “Bunun harika olduğunu gururla söyleyebilirim” dedikten sonra diğer oyuncu Phoebe Waller-Bridge'i işaret etti ve "İşte sebeplerden biri de bu" demiş. 39 yaşındaki oyuncu da ara sıra 80 yaşındaki Ford'a ayak uydurmakta zorluk çektiğini söylemiş ve gülerek "Bu adam beni çok yordu" demiş.

Çok güzel hareketler bunlar.

Hollywood biliyor işini.