Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Cennet nimetine bu kadar zam reva mı?

Hasan AYDIN

Son yirmi yıldır, yani AKP iktidara geldiğinden beri en çok zam gören -bir hesaplamaya göre yüzde 3 bin zam yapılmış- ve üzerinde en çok spekülasyon yapılan tekel ürünleri, özellikle alkollü içecekler olmuştur. Muhafazakar ve İslamî duyarlılığı ile tanınan bir partinin, hem içki fiyatlarına bu denli yüklenmesi hem de içki satışının ve içkili mekanların zaman aralığının kısıtlanmasına ilişkin uygulamaları, ister istemez insanların aklını karıştırıyor. Bazılarına göre, iktidar, bütçe açığını kapatmak için bu yola başvuruyor; bazılarına göre ise farklı yaşam tarzlarına baskı uyguluyor.

Eğer iktidar, bütçe açığını tekel ürünlerine zam yapmakla aşmayı düşünüyorsa, bu hem misyonuna aykırıdır hem de oldukça garip bir yöntemdir; zira muhafazakar ve İslamcı bir partinin kendi ilkeleriyle çelişerek, "Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkışmasına" benziyor. Yok eğer iktidar, kendi misyonu uyarınca içki fiyatlarını artırarak ve içkiye belli kısıtlamalar koyarak insanları içkiden uzaklaştırmayı ve İslamcı misyonu gereği, zamlarla ve yasaklamalarla içki alamayacak duruma düşürülen vatandaşları, bu zaaflarından yaralanarak İslamcılığa yaklaştırmayı ve popülist politikalar benimsemeyi amaçlıyorsa, yanılıyor.

Neden mi? İşte size birkaç gerekçe:

Birincisi, içki halk deyişiyle, "efkâr dağıtır" ve insanları efkârlandıran, olumsuz ekonomik koşullar kalkmadıkça içki içenler iflah olmaz. Bu açıdan iktidarın ekonomi politikasının halkı içmekten vazgeçireceğini ve onlara mutlu bir yaşam sürme olanağı verebileceğini söylemek, hayalin de ötesinde ulaşılmaz bir ütopya gibi görünüyor.

İkincisi, içki içmek basit bir psikolojik çözümlemeyle ele alındığında, icralık durumlar ve kişiliği parçalayan bin bir türlü dert içinde, kişiliği korumaya dönük bir tepkidir. Bu yüzden, iktidar ve ekonomik politikası daha çok içme gerekçesi gibi görünmektedir.

Üçüncüsü, çoğu kimseye göre, içmek, bir sohbet bahanesidir ve insanların kendilerini dostlarına anlatmanın, onlarla yaşamsal gerçekleri paylaşmanın kaçamak ve eğlenceli bir yoludur. Hatta onun terapötik/sağaltıcı işlevlerinin bile olduğu söylenebilir.

Dördüncüsü, kültürümüzde içki "demlenmek, dem almaktır". Demlenmek, olgunlaşmak, vakar sahibi olmaktır. Bu yüzden, demlenmenin kendine has bir halet-i ruhiyesinin bile olduğu söylenir. Bu haleti ruhiye, bir nebze de olsa insanı dünyevîlikten, dünyevi kuşatmalardan uzaklaştırır, ona kendine dönme ve kendi üzerinde refleksiyonda bulunma fırsatı verir. Demlenmenin olgunlaşma ve bilgeleşme ile kurulan bağı bundan kaynaklanıyor olmalıdır.

Beşincisi ise İslam kültürü ve İslam düşünce tarihi bugünkü İslamcıların sandığının aksine, içki konusunda oldukça esnektir. Bu esneklik, Kur’an’ın içkiye yönelik tarihsel koşullu ve tedricilik/aşamalılık içeren yargılarına dayanır.

Eski ulema, özellikle Şafiî mezhebine mensup ulema, halka dönük yapıtlarında "azı da çoğu da haramdır" deyip, bir toplumsal yarar (maslahat) ilkesi olarak içki konusunda katı görüş beyan ederken, kimi İslam uleması, özellikle kimi Mu'tezili düşünürler, Hanefiler ve İslam filozofları, havasa, yani saray çevresi ve seçkinlere, toplumun genel düzenini bozmamak kaydıyla şarap dışındaki içkileri içmeye olur vermiş gibi gözükmektedir. Hatta kimi İslam düşünürleri, içki adabı, ölçülü içmenin yararları konusunda risaleler bile yazmışlardır. Bu konudaki görüşlerini de içkide kimi faydalar bulunduğunu söyleyen dinsel metinlere ve tıbbi eserlere dayandırmışlardır. Yine Ebû Hanife, nebiz (üzüm suyu dışında yapılan içecekler) kavramıyla, üzüm suyundan yapılan ve Kur’an’da yasaklanan şarap (hamr) dışındaki içkileri, bilinci kaybetmeden içmek koşuluyla serbest bırakırken, İbn Sînâ, daha liberal bir tutumla, metafizik içerikli yapıtlarını yazarken, kafası bulandığında ve yorulduğunda her defasında şaraptan çare bulduğunu söylemekten çekinmemiştir. Bu esneklikte, İslam Peygamberi'nin kimi sahabelerin, kaçamak içki içmelerini görmezden gelmesi de önemli bir işareti olarak yorumlanmıştır. Bu yüzden Emevi, Abbasi, Selçuklu ve hatta Osmanlı sarayları içkili, cümbüşlü ve cariyeli eğlencelerle doludur. O kadar ki İslam kültüründe içkiye "abd en-nur" (insanın ışığı) adını veren mezhepler bile doğmuştur.

Öte yandan içki konusunda asıl esnekliği yaratan, kimi Mu'tezili düşünürler, Ebu Hanife ve İbn Sînâ gibi insanların tutumu değil, bizzat Kur’an’ın kendisi olmuştur. Her şeyden önce Kur’an’da içki bir cennet nimetidir; onun dünyevi içki gibi baş ağrısı yapmadığı ve insanın bilincini bütünüyle yok etmediği söylense de içki cennetin başat nimetidir. Öte yandan Kur’an’ın Mekke döneminde ortaya konmuş (nazil olmuş) ayetlerinde "hurma ve üzüm suyundan yapılan içkiler övülmekte" ve şöyle denilmektedir: "Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem içki (sekeran), hem de güzel bir rızık (rızkan hasenen) edinirsiniz. Elbette bunda aklını kullanan bir toplum için bir ibret vardır" (Nahl, 67). Rivayetlere ve ayetlerin ortaya konuluş nedeni (nüzul sebebi) olarak aktarılan öğretilere bakılırsa, önce "üzüm ve hurma suyundan yapılan içkileri (sekr) öven" ayet, ardından "Ey iman edenler, sarhoş iken (sükârâ) ne söylediğinizi bilinceye (…) kadar namaza yaklaşmayın" (Nisa, 43) ve daha sonra, "şarap (el-hamr), kumar, fal okları (…) şeytan işi birer pisliktir" (Maide, 90) ayeti ortaya konur. Son ayet, toplumsal yarara (maslahata) gönderme yapar ve şarabın (hamr) yasaklanmasını, "şeytan onun aracılığı ile aranıza kin ve düşmanlık sokar" diyerek meşrulaştırır.

Geleneksel yorum modeli, Mekke döneminde "hurma ve üzüm suyundan yapılan içkileri güzel rızık" olarak sunan ayetle, "namaz vakti dışında içmeye" izin veren ayeti, son ayet olan "şarap (…) şeytan işi bir pisliktir" ayetine hazırlayan aşamalı (tedrici) bir süreç olduğunu ileri sürer ve son ayet dışında içkiye olur veren diğer ayetlerin yürürlükten kaldırıldığını (nesh) savunur. Bu yoruma göre, Araplar içki bağımlısıdır ve Hz. Peygamber bu bağımlılığa aşamalı bir stratejiyle son vermeyi arzulamıştır. Ancak bu yorum, Kur’an ayetleri tümüyle Tanrı’ya bağlandığı için Tanrı’nın bir strateji gütmesi gibi insansal (beşeri) bir olguyu ona yükleme sakıncası yanında, en yalın anlatımını kimi Mu’tezili düşünürlerde ve İbn Sînâ’da bulan bir başka eleştiriye daha maruz kalmıştır. Bu eleştiri, iki olguyu içerir:

İlki, hiçbir ayetin yürürlükten kaldırılmadığı ve Tanrı sözünün her birinin her dönemde geçerli olduğudur.

İkincisi ise geleneksel yorumda dile gelen sürecin tersine döndürülebilirliğidir. Bu yoruma göre, Tanrı önce, Araplar uygarlığın gereklerini henüz tam kavrayamadıkları ve bu yüzden içki, kavgalara neden olduğu için, içkiyi şeytan işi bir pislik saymış, gelişen süreçte Araplar uygarlaştıkça sadece namaz kılarken içkiden uzak durmalarını salık vermiş, tam uygar bir durum vaki olunca ve içkili de olsalar namaz kılarken yanlış yapmayacak zihinsel bir olgunluğa erişince, üzüm ve hurma suyundan yapılan içkilerin Tanrı’nın insanlığa sunduğu en büyük nimet olduğu fikrini beyan etmiştir. İçkiye yönelik Alevilerin abd en-nur ifadesi de buradan ve Hz. Muhammed’in Selman el-Farisi’nin elinden üzüm suyu, yani şarap içtiğini savunan "Kırklar Meclisi" olayından doğmuştur.

Görüldüğü gibi, içki konusunda İslam kültüründe, Kur’an kaynaklı iki farklı görüş vardır ve ikisi de mantıklıdır ve İslam tarihinde ve İslam toplumlarında her ikisi de belli bir yansıma bulmuştur. İlk yorum, yani gelenekçi yorum, halka (avam); ikinci yorum ise seçkinlere (havas) özgü sayılmıştır. Esprili bir dille sorulabilir:

İktidar, seçkinlerden (havas) yana mı, yoksa İslam düşünürlerinin ve İslamcılık gündeme geldiğinde adından övgüyle söz edilen Gazzâlî’nin avam (halk) diyerek küçümsediği kimselerden yana mı?

Bu tartışmamıza bakarak, halkı içki içmeye davet ettiğimiz gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Her türden madde bağımlılığı elbette kötüdür ve tasvip edilemez. Yine inançlar vicdani kanaatlerdir; kimileri inanır, kimileri ise inanmaz. Ancak vicdani kanaati, İslamcı seçkinci yorumdan yana olan Müslümanlar ya da inançsızlığı benimseyip madde bağımlısı olmayan ve içkiyi salt eğlence amacıyla, efkâr dağıtmak yahut demlenmek için tüketen vatandaşlar, içkiye yüklenen sürekli zamlarla ve yasaklamalarla baskı altına alınmış olmuyor mu? Yoksa iktidar herkesin iktidarı değil mi? Eğer ayrımcılığı dinsel gerekçelerle yapıyorlarsa yanılıyorlar; çünkü dinin içki konusunda ne dediği de görüldüğü gibi tartışmalıdır; başka bir deyişle yargıları, yorumculara bakılırsa, farklı bakış açılarına açıktır. Seçkinse (havas) ve toplumu rahatsız etmeyen bir insansa evet; avam, yani kendini bilmeyen, bir mürşide gereksinimi olan bir kimseyse, hayır. Eğer iktidar dini değil, sağlık, kamu yararı, gençleri koruma vb. gibi gerekçeleri dikkate alıyorsa, bunun yolu içkiye sürekli zam yapmak ve yasaklamaktan değil, içki içmeye yönelten sosyo-ekonomik koşulları düzeltmekten ve halkı içmeye mahkûm eden ekonomi politikalarını uygulamaktan vazgeçmekten geçiyor. Zira zamla efkarlanan vatandaş, anlık avuntu gerekçesiyle daha fazla içkiye sarılıyor.

Bir şeyin fiyatını artırmak, onu kısıtlamak veya tümden yasaklamak bir alışkanlığı ya da bağımlılığı yok etmez. Böyle olsaydı uyuşturucunun gramı çok pahalı ve kullanması suç olmasına rağmen kimse uyuşturucu kullanmazdı. Yol yanlış, söylemek istediğimiz bu. Sonra içki İslamcıların sandığı kadar kötü bir şey olsa, cennet nimeti olur muydu?