6. İstanbul Uluslararası Halk Müzikleri Festivali
6. İstanbul Uluslararası Halk Müzikleri Festivali
6 sanduka mezar gün yüzüne çıkarıldı
6 sanduka mezar gün yüzüne çıkarıldı
Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
Künhü'l Ahbar basıldı
Künhü'l Ahbar basıldı
123456789
6. İstanbul Uluslararası Halk Müzikleri Festivali
6. İstanbul Uluslararası Halk Müzikleri Festivali
6 sanduka mezar gün yüzüne çıkarıldı
6 sanduka mezar gün yüzüne çıkarıldı
Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
Künhü'l Ahbar basıldı
Künhü'l Ahbar basıldı
123456789

İktidarın Kadın Bedeni Politikası Değişmedi, Pespayeleşti…

Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu

iletisim@hablemitoglu.net

Kadın bedeni uzunca bir süredir ülkemizde bir toplumsal cinsiyet ve patriarka fetvası oldu. Üstelik bu fetva farklı versiyonları ile en alt seviyelerde tekrarlanıyor. Muktedirlerin ve iktidarcıların kadın bedeni politikası giderek en pespaye düzeyde gözümüze sokuluyor. Son zamanlarda bu fetvaları verenler iç çamaşırı fetişi ile yanıp tutuşuyorlar belli ki… Türkiye’de kadınlara özellikle özgüvenli, göz önünde ve seküler değerleri yaşam biçimi olarak benimseyen ve temsil eden kadınlara yönelik bir meydan okuma var. Hikaye üç çocuk dayatması, boşanmaları önleme, kürtajı sınırlama, anne sütü bankasını yasaklama, evlenme yaşını düşürme, kadınlara karşı işlenen suçlarda iyi hal indirimleri gibi kadınların yaşamına müdahalelerle başladı. Geldiğimiz yerde, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma, şiddetin tanımını muğlaklaştırma ile devam ediyor. Nereye doğru gideceğine dair hepimizin elbette fikirleri var. Ancak bugün konunun don sütyen seviyesine çekilmesi iktidarın beden politikasını bile taşıyacak donanımlı insan kaynağı olmadığını, bu politikayı mahalle kahvelerindeki dayılara ve tedavülden kalkmış ‘’sanatçı’’ eskilerine teslim ettiğine tanıklık izliyoruz. Dayatılan bir beden politikasına karşı bir özgürleşme mücadelesi ile iktidar olanlar, bugün kadınların özgürlüklerini hatta canlarını yok etmeye istekli başka bir beden politikası dayatmasının hikayesini yazıyorlar. Yaşamı sadece dayattıkları bu beden politikası ile kuşatmakla kalmayıp kuyruğuna cinsel kimlikleri ve içki içmeyi de ekleyerek bireyi ve çeşitlilik unsuru toplumsal kesimleri hedef haline getirerek gittikçe pespayeleşen bu politikayı toplumsallaştırma derdindeler. Amaç, hedef göstererek ve suç unsurları üreterek toplumsallaştırdıklarına özdenetimi benimsetmek. Kadın bedeni üzerinde oluşan toplumsal denetim diğer alanlara da yansıyacağından iktidar için önemli. Çünkü iktidarın her yerdeliği buna bağlı.

Modernizmin ve dinle biçimlenen ataerkil düzenin ikilemleri arasındaki toplumu böyle yönlendirmek; norm dayatmalarına razı etmek çok da zor değil. Kadını eve ait gören “mahrem”e indirgeyen akıl; dini söylemlere hukuksal zemin hazırlamanın peşinde. Var olan beden siyaseti, siyasetin kadını kolaylıkla öznesine dönüştürdü. Kadının ve kadın bedeninin denetimi, Judith Butler’ın vurguladığı gibi, “üreme” yani annelik üzerinden tanımlanan bir cinsel kimliğe indirgendi. Bu tanım kadını kolayca, gündelik siyasetin nesnesi haline getirdi. “Üç çocuk doğurun” demek, tecavüze uğrayan kadına kürtajı yasaklamak her şeyden önce kadının bedeni üzerindeki haklarından kadını dışlamaktır. Tüm medya unsurlarında, söylemlerde dayatılan kadınlık normu dayatılan annelik modeli ile tamamlanmaktadır. Bütün bu eksenlerin ortasında namus-iffet-şeref odaklı milliyetçi söylemle elele tutuşan iktidarın “normalleştirme” etkisi bütün özel alanlara sızıyor. Böylece toplumsal denetimin yanında, kadınların bu normları içselleştirmeleri ile kadın bedeni kadının ‘’öz-denetimi’’ altına alınmış oluyor. Kadın bedeninin, kolektif toplumsal bir denetimle birlikte kadının öz denetimi altına alınması; ‘’ ben bir anneyim kızıma donla sahneye çıkmayı anlatamıyorum’’ sahtekarlığı ile özdenetim istismarına açılıyor. Kamusal alanda “kadın olmanın” belirleyicisi politikalar ve “kadınlık normu”nun toplumsal kabulü için bütün koşullar hazır. Bu demektir ki; başka türlü bir “kadın” normuna izin vermeyen erkek egemen toplum, kendi gücünü sürdürmek için kadın bedenine muhtaçtır. Kadın bedeni böylece erkek egemenliğinin mülkiyeti haline gelmiştir.

Bugün Türkiye’de iktidar gündelik yaşam pratiklerini dinle tasarlamaya ivme kazandırmışken; dinin kadın bedeni üzerinde olduğuna inanılan “anlam ve eylemler” inden yararlanmaktadır. Aynı faydacılığı içki içme ve cinsel kimlikler üzerinden de sürdürmektedir. Kadın bedeni ve dindarlık, iyi Müslüman olmak arasında bir ilişki kurmaktadır. Yine cinsel kimlikler ve içki içmekle ilgili kurduğu gibi. Kadının annelik dışında başka bir toplumsal role uygun olmadığına ikna etmek ve kadını eve/özel alana sabitlemeye razı etmektir bütün dert. Aksini istersen ölürsün de denmektedir. İktidar bu yolla sürdürülebilirliğini garantileme peşinde. Olur mu? Oldurulur mu? Göreceğiz…