BU SALDIRI DEMOKRASİYE...

İstanbul’da dün saat 16.20 sıralarında meydana gelen bombalı saldırı ne yazık ki, alışık olmadığımız bir durum değil!

Öncelikle saldırıda yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz.

Bu alçakça eylemin faillerinin bulunması, tüm ülke olarak acımızı bir nebze hafifletecektir.

Saldırının başlıca hedefi ise demokrasidir.

Türkiye, fiilen seçim sürecine girmiştir. 28 Ekim’de AK Parti Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye yüzyılı” sloganıyla fiilen seçim kampanyasının rotasını çizmesi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Anadolu mitinglerini dün Elazığ ile devam ettirmesi iktidarın seçim iklimine girdiğini açıkça göstermektedir.

Millet İttifakı’nın hemen tüm bileşenleri hafta sonunda seçim çalışmasını anımsatacak biçimde sahadaydı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile birlikte Adana’daydı. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan da partisinin Denizli mitingindeydi.

İşte böylesine siyasetin tatil yapmadığı bir pazar gününün akşam saatlerinde İstanbul saldırısı ile sarsıldık!

***

Saldırı doğal olarak gündemi değişirdi. Fısıltı gazetesi gerek İstanbul’da gerekse öteki büyük kentlerde yeni saldırı olasılığını işledi. Bu endişenin fısıltıdan ibaret olmadığı Beşiktaş-Antalyaspor maçının ertelenmesiyle ortaya çıktı.

Türkiye nasıl bir seçim süreci yaşayacak, sorusuna çoklu yanıtların verildiği bir süreçte yapılan saldırının ana hedefinin demokrasi olduğu gerçeğinin altını bir kez daha çizmek istiyoruz.

Yakın tarihimizde seçim takvimi ile terörün çakıştığı dönemlerin başında 7 Haziran 2015 ile 1 Kasım 2015 arasındaki süreç akla geliyor. 500’den fazla yurttaşımızın yaşamını yitirdiği 4 aylık zaman dilimi bugün de tarihimizin büyük ölçüde karanlık sayfaları arasındadır. O dönemle dünkü saldırı arasında elbette herhangi bir paralellik yok! Ne var ki, son saldırı toplumun günlük yaşamından seçimlere ilişkin düşüncelerine kadar her şeyi etkileyecektir.

Demokrasilerde halk üç temel duygu ile sandığa gider:

Umut, öfke, korku.

Birinci duygu en ideal durumdur. Halk umudunu yükselten parti ya da partileri oylarıyla iktidara taşır.

Öfke, daha çok ders vermeye yöneliktir. Kime kızgınsa ona yanıtını sandıkta verir.

Korku ise bütün duyguları bastıran, demokrasinin bile ikinci plana atılmasına neden olabilen bir karabasandır.

İşte bu anlamda saldırı, Türkiye’nin demokrasi birikimine yapılmıştır.

***

Tüm siyasi parti liderleri saldırıyı kınadı. Teröre karşı ortak payda oluştu. Bu özlediğimiz bir Türkiye tablosudur.

Bu tablonun yanına, saldırının demokrasiye, sağlıklı bir seçim sürecine yönelik olduğu gerçeği de konmalıdır. Eğer seçim sürecini terör belirlerse bunun kaybedeni Türkiye olacaktır.

Demokrasiyi, seçim takvimini rayında tutma sorumluluğu tüm siyasi partilerindir. En büyük sorumluluğun iktidara düştüğü aşikardır.

Halk seçim sürecinde endişe ve korkuyla değil, umut ve beklentiyle kararını vermelidir.