Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

UCUZ GAZ VE RİSK YÖNETİMİ

Hemen her gün petrol ve gazda bir müjde ile uyanıp kamuoyunda bu müjdeleri tartışıyoruz. Tartışma zemini genellikle siyasi ortam olsa da siyasiler, mühendislerin alanına girip rezerv açıklamaları yapınca oyunun sahası teknik yöne kaymaktadır. Enerji Bakanı ve TPAO Genel Müdürü de ulusal kanallara çıkıp teknik konulara girip, sınırsız bir para kaynağı varmış gibi "Karadeniz’de bunu yaptık, Akdeniz’de şunu yapıyoruz, Gabar’da böyle yapıyoruz, Avrupa’ya daha fazla Azeri gazı götürüyor (Şah Deniz’de operatör cash call yapıyor)" vs. gibi açıklamalar yaparak işi kamuoyun önünde tartışıyor. Ben bunların tartışılmasına karşı değilim. Tartışılmalı ve de daha detaylı ve şeffaf tartışılmalı. Çünkü harcanan para kamunun, yani vergi mükelleflerinin parası. Harcanan paralar milyar dolarlar mertebesindedir. Bu nedenle şeffaflık ve hesap verilebilirlik çok önemlidir.

Petrol/gaz sektöründeki değer zincirindeki en riskli bölüm arama/üretim kısmıdır. Tüm dünyada bu faaliyetler öz kaynakla yapılmak zorundadır. Hiçbir banka, finans kuruluşu bu tür faaliyetlerdeki riskleri hesaplayıp kredi olarak vermez, veremezler. Bankalar, kredi kuruluşları açısından hesaplanabilir, öngörülebilir riskler yoktur. Çünkü yerin altı bilinmezliklerle doludur ve sondaj olayı özellikle de ultra derin deniz sondajı çok pahalı bir oyundur. Dünyada bu iş menkul kıymet borsaları kanalı ile finanse edilir. Büyük, küçük firmalar yeni arama faaliyetlerini çok şeffaf biçimde borsaya ve yatırımcılarına çok detaylı raporlarla açıklarlar. Çünkü harcadıkları, riske attıkları para, borsadaki hissedarların paralarıdır. Borsadaki hissedarlar da (özellikle emeklilik fonları ve farklı finans mühendisliği taktikleri uygulayan hedge fonlarının risk iştahları yüksek yatırımcılardır) risk hazmetme kapasitelerine göre bu şirketlerin hisselerini tutarlar. Risk fazla olduğu için getiri de fazladır. Petrol/gaz şirketleri dünyanın her yerinde arama ve üretim faaliyetleri yaparlar. Bunu yaparken de arama yaptığı bölgenin bulunduğu ülkenin risk primini, arama faaliyetinin risk primini, teknik ve ticari primleri de üst üste ekleyerek, toplayarak bir ekonomik model çalıştırırlar.

Karadeniz’de ultra derin deniz projelerinde şu anda borsaya açık bir şirketin ekonomik modelindeki İç Karlılık Oranı (IRR) minimum %25’tir. Hele hele FED faizlerinin %5’lere geldiği bu dönemde makul ve basiretli bir şirketin alacakları risklerin karşılığı kâr oranı bu olmadan yatırım yapmazlar. Bunu da rahat anlaşılması için şöyle söyleyeyim: Karadeniz’de Sakarya sahasında yapılmakta olan ilk fazın yatırımı minimum 4,5 milyar dolar olacağı tahmininden yola çıkarak, bu harcayacağı paranın yıllık %25 getirisi ile 7-8 yılda geri ödeyeceğini hesaplarlar ve bunun üzerinden doğal gazın satış fiyatını belirlerler. Bunu sağlamak için de her türlü siyasi, ticari, teknik, jeolojik riskleri dikkate alıp üçüncü taraf raporları ile birlikte yatırımcıların karşısına çıkarlar ve nihai yatırım kararını alırlar. İşin doğası gereği bu çalışmalar uzun süreçlerdir. Sonuçta harcanan para yatırımcının parasıdır ve yatırımcı nihai yatırım kararı öncesi her şeyden tatmin olmalıdır.

TPAO bir KİT’tir. Sermayesi kamunun, yani vergi mükelleflerinindir. Harcadığı her kuruş, vergi mükelleflerinin cebinden çıkmaktadır. Yani ödenen kurumlar vergisi, gelir vergisinin dışında, Ayşe teyze Sultanbeyli’de fırından ekmeğini aldığında ödediği KDV’den, bindiği dolmuşun mazotunun içindeki ÖTV ve KDV’den, tükettiği elektrikteki KDV’den, noterde ödediği harçlardan toplanan parayı harcamaktadır. Yani Karadeniz’de harcanan parada, Ayşe teyzenin de hakkı vardır. Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi şu anda bütçe dengelerini tutturmak için borçlanmaktadır. Dolar bazında aldığı borcun faizi yıllık en az %11’ler mertebesindedir. Yani TPAO’ya sermaye koyan Hazine’nin koyduğu sermayenin maliyeti en az %11’dir. Tabii şu anki Cumhurbaşkanlığı sisteminin, kuvvetler ayrılığının ortadan kalmasının, öngörülebilirliğin azalması ülkenin CDS (Credit Default Swap) oranını yani sadece ülke riskinin %7’lerin üzerinde oluşmasına neden olmaktadır. Tüm bunları ne için anlatıyorum? Bu yazıyı okuyacak Ayşe teyzenin, Ahmet amcanın ucuz gaz beklentisinde işin gerçeklerini anlaması için anlatıyorum.

Şimdi "Ucuz gaz olacak mı?" sorusuna tekrar dönelim. Yine okuyanların daha kolay anlaması için şöyle bir örnek daha vereyim: Ayşe teyze ucuz ekmek istiyor. Ekmeğin maliyeti diyelim 5 TL. Eğer ekmek bunun altında satılırsa fırıncı zarar eder. Fırıncı Süleyman’ın da bunu karşılayacak imkanı yok. Eğer o ekmeği kamuya ait Halk Ekmek maliyetinin altında satıyorsa mesela 4 TL’ye satıyorsa aslında aradaki fark yine Ayşe teyzenin cebinden çıkıyordur. Verdiği vergilerden ve içinde bulunduğu ülkenin ayağını yorganına göre uzatmamasından dolayı sürekli açık kalan bütçeyi de başkalarından aldığı paranın faizini de ödeyerek aslında Ayşe teyze bir de faiz ödüyordur. Neyse konuyu fazla uzatmadan sadede gelelim.

Karadeniz’de Sakarya sahasında plato periyotta eğer evdeki hesap çarşıya uyarsa yılda üretilebilecek gaz miktarı 3,5 milyar metreküptür. (İlk fazın günlük kapasitesi 10 milyon metreküp) Türkiye’nin yıllık tüketimi 60 milyar metreküp civarındadır. TPAO bu gazı bilabedel sisteme verse etkisi fiyatlara etkisi %5-6 olacaktır. Halbuki yeni imzalanan, müzakeresi yapılan doğal gaz sözleşmelerinde 3-5 kişinin kararı ile anlaşılan fiyat formülündeki belirlenen formülde ya da fiyat seviyesinde bile bu orandan çok daha farklı olabilecektir.

Harcanan para iyimser tahmin ile 4,5 milyar dolar olacaktır. Bu paranın çok önemli bölümü mal ve hizmet satın alınarak yurtdışına harcanacaktır. Yani dış ticaret açığımızı da arttıracaktır. Ayşe teyzeye, “Sana doğal gazı, Rahmi beyle birlikte %5 ucuz mu verelim istersin yoksa 4,5 milyar doları Türkiye’deki 23 milyon konuta konut başına 195 dolar olarak doğrudan destek mi istersin?” diye sorsak cevabı ne olur?

Bu soruyu bana sorsanız şeffaflık prensibi çerçevesinde DeGolyer and MacNaughton (DeMac) raporunu da görerek, Schlumberger-Subsea7 işin kapsamını da bilerek, hesap verebilirlik çerçevesinde işe devam etmesini isterdim. Ucuz gaz konusu ise gazın fiyatından bağımsız olarak dar gelirlilere Bütçe Kanunu çerçevesinde doğrudan destek şeklinde verilmesi gerektiğini söylerdim.