Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
123456789
Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
123456789

Geri gönderme yasağı

Metin Çorabatır

Ülkemizde 2022 yılı itibariyle geçici koruma statüsü altında 3,7 milyon Suriyeli mülteci yaşamaktadır. Yaklaşık yedi milyona yakın Suriye vatandaşı 2011 yılında Suriye’de meydana gelen karışıklıklar sonucu Türkiye, Lübnan, Ürdün, daha sonra Mısır ve Irak ile başta Almanya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkeleri ve ABD ile Kanada’ya ülkelere dağıldılar.

Türkiye bu ev sahibi ülkeler içinde en fazla Suriyeliye geçici koruma sağlayan ülke. Tüm bu ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de yüksek sayıda mülteci bulunması belli sosyal, ekonomik, politik sorunlara yol açıyor. Siyaset kurumu da doğal olarak “bu işin sonunun nereye varacağını” tartışıyor. Türkiye’nin kritik bir seçim dönemine girmesi bu tartışmayı siyasi gündemin en üst sıralarına oturttu. Türkiye’deki Suriyeli mülteci sorunu için üzerinde hemen hemen tek bir çözüm ortaya atılıyor: Ülkelerine geri gönderilmeleri…

Bu mümkün mü? Mümkünse hangi koşulların oluşması gerekir? Söz konusu koşulların oluşması durumunda nasıl bir mekanizma kurulmalıdır milyonların dönüşü için?

Bu yazıda uluslararası mülteci hukukunun ve insan hakları hukuku referans alınacaktır. Eğer bir ülke bu hukukunu dikkate almadan mültecileri geri göndermeye kalkarsa, gücü oranında bunu yapabilir. Nitekim tarihte birçok ülke doğrudan ya da ince taktiklerle bunu yapmıştır ve yapmaktadır. Ama bu yönlü politikalar insan haklarının ciddi ihlalleri, zulüm yapan kaynak ülkenin suçuna ortaklık etme demektir.

Uluslararası mülteci hukukunun temeli “uluslararası koruma” kavramıdır. Bu kavram 1951 tarihli mülteci sözleşmesinin 1. maddesinde tanımlanmaktadır:

“Mülteci, ırk, dini inancı, milliyeti, bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi görüşünden ötürü zulme uğrayacağına dair haklı bir korku taşıyan, vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve söz konusu korku dolayısıyla bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da yararlanmak istemeyen (vurgular MÇ) kişidir”.

Devletlerin temel görevi, egemenlik alanları içindeki herkesin temel insan haklarını korumaktır. Mültecilik durumunda devletle vatandaş arasındaki bu bağ kopmakta, zulüm görme korkusu nedeniyle mülteciler başka ülkelere sığınmaktadırlar. Dolayısıyla sığındıkları ülke, kendilerine bir statü vererek uluslararası toplum adına onlara koruma sağlar. Ama esas olan vatandaşlık bağı sayesinde ulusal koruma olduğundan, mültecilik geçici bir korumadır. Mülteciler için kalıcı çözümler bulmak amaçtır. Kalıcı çözüm, yani mülteci statüsünün sona ermesi, mültecinin bir devletin vatandaşlığına, yani ulusal korumasına girmesiyle gerçekleşir. Bunun da temelde iki şekli mümkündür: 1) Mülteci kendi isteği ile terk etmek zorunda kaldığı ülkenin korumasından yararlanmayı kabul ederse, yani tekrar zedelenen vatandaşlık bağı kurulursa; 2) sığındığı ya da herhangi bir ülkenin vatandaşlığını kazanırsa.

1951 Sözleşmesinin 1. maddesinin C “kısmı”, bu halleri, yani gönüllü olarak, daha önce kaçmak zorunda kaldığı ülkeninki de dahil, bir ülkenin vatandaşlığına girişi tanımlar (1,2,3,4. satırlar). C kısmının 5. satırı ise, sığınma ülkesinin, daha önce tanıdığı mülteci statüsünü kaldırma koşulunu anlatır:

“Madde 1, C (5) (Taraf devlet) kişinin mülteci olarak tanınmasına yol açan koşulların ortadan kalkması sonucunda vatandaşı olduğu ülkenin korumasından yararlanmayı daha fazla reddedemez durumdaysa…”

1951 Sözleşmesinin hiçbir biçimde çekince konulamaz, kısıtlama getirilemez maddesi olan 33. maddesi, 1. maddenin yukardaki tanımlarıyla bire bir bağlantılıdır.33. Madde’nin başlığı “Geri Göndermeme (Non-refoulement)” yasağıdır:

“33. Madde: Sınır dışı ve geri gönderme yasağı

1. Hiçbir taraf devlet, bir mülteciyi, hiçbir durumda, ne olursa olsun ırkı, dini, milliyeti, sosyal bir gruba mensubiyeti veya siyasi görüşü nedeniyle hayatı veya özgürlüğü tehlike altında olabilecek topraklara itemeyecek veya geri göndermeyecektir.”

Bu yasak, bir mültecinin hayatı ve özgürlüğü tehlike altında olduğu ülkeye hiçbir biçimde geri gönderilemeyeceğini, dolayısıyla, sınırlara gelen mültecilerin ülke içinde alınmasını da şart kapsar.

1951 Sözleşmesinin 1. ve 33. maddeleri birlikte yorumlandığında, geri göndermenin, ancak gönüllü olarak, terkedilen ülkedeki riskin sona ermesiyle mümkün olacağı sonucu çıkıyor. Bu risklerin sona erdiği, uluslararası tarafsız gözlemci kuruluşların raporlarıyla kanıtlanmalıdır. Önemli bir rejim değişikliği, tüm tarafların onaylayacağı düzenlemeler gerçekleşmelidir. Uluslararası toplumun genel kabulü aranmalıdır. Vatandaşlarını mülteciliğe zorlayan bir rejimin tek taraflı “af ilanları” geri dönüş şartlarını oluşturmaz. Zaten, mülteciler için “af” tanımı açısından mantık dışıdır. Mülteci af edilecek bir suçlu değildir.

Geri dönüşün, gönüllü, güvenli ve onurlu olması gerekir. Mültecilere, kaynak ülkedeki değişiklikler, evlerinin, mahallelerinin durumu, güvenlik riskleri anlatılmalıdır. İdeal olarak geri dönüşler organize bir biçimde ve uluslararası yardımlarla olmalıdır. Ama pratikte, şartlar oluşmaya başlar başlamaz, mülteciler, bir an önce evlerine kendiliklerinden dönme yarışına girebilirler. Geri dönüşlerin risklerini en aza indirmek için genelde mültecilerin sığındıkları ülke, geri dönecekleri ülke ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği arasında üçlü anlaşmalar yapılır. Bu anlaşmalar, Yüksek Komiserliğe, uzun yıllar, geri dönenlere vaat edilen güvencelerin yerine getirilip getirilmediğini izleme yetkisi tanır.