Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Prof. Dr. Korkmaz'dan 11.7 milyar dolar değerlendirmesi:

Prof. Dr. Esfender Korkmaz, Türkiye'nin dış borçlarda temerrüte düşme (iflas) riskinin yüzde 70 olduğunu söyleyerek, bankaların dış borçları ödemede sıkıntı yaşayabileceğine işaret etti.

İlknur Yağumli

ANKARA- Prof. Dr. Esfender Korkmaz, yılın ilk dört ayında kaynağı belirsiz döviz girişinin (net hata noksan) 11,7 milyar dolara ulaştığına dikkat çekerek, ses getirecek önemli bir tespitte bulundu. Korkmaz, siyasi iktidara yakın olanların, seçimin finansmanında kullanılmak üzere daha önce düşük kurdan aldıkları dövizleri bozdurmak için Türkiye'ye getirdiklerini söyledi. Korkmaz, erken seçim olmazsa Türkiye'nin dış borçlarında temerrüte düşme (iflas) riskinin yüzde 70 olduğunu ifade etti. Bankaların dış borçları ödemede sorun yaşayabileceğini  kaydeden Korkmaz, "İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz, yüksek enflasyon, özel sektörde iflaslara neden olacaktır. Bu nedenle ve halkın reel gelirlerinin düşmesine bağlı olarak bankaların dönmeyen kredilerinin artma riski yüksektir" dedi. 

Merkez Bankası'nın nisan ayına yönelik ödemeler dengesi istatistiklerine göre cari işlemler açığı, bir önceki yılın aynı ayına göre 1 milyar 222 milyon dolar artarak 2 milyar 737 milyon dolara çıktı. 12 aylık cari işlemler açığı da 25 milyar 710 milyon dolara yükseldi. Yılın ilk dört ayında (ocak-nisan) verilen 21,1 milyar dolar cari açığın finansmanına ancak 5 milyar dolar dış kaynak sağlanabildi. Kalan kısmı 4,4 milyar dolar rezerv eritilerek gerçekleştirildi. Kaynağı belirsiz döviz girişi (net hata noksan) 11,7 milyar doları buldu. İktisatçı Esfender Korkmaz, cari açık rakamlarını, Türkiye'nin dış borçlarını ödemede karşılaşacağı olası zorlukları ve iktidarın büyüme odaklı ekonomi rotasını GAZETE DURUM'a değerlendirerek soruları şöyle yanıtladı:

Kaynağı belirsiz döviz girişi dört aylık 11,7 milyar dolara çıktı. Bu paranın kaynağı nedir, iktidarla ilişkisi kurulabilir mi?

Ocak-nisan dört aylık cari işlemler açığı 21,1 milyar dolar oldu. Gayri safi yurt içi hasılaya oranlarsak yüzde 10,1 ediyor. Bu oran Cumhuriyet tarihinde ve AKP iktidarında en yüksek cari açık demektir. Geleneksel iktisat anlayışına göre yüzde 5 üstünde cari açık, istikrarsızlığı tetikler. Eğer ilk dört ayda, net hata ve noksan kaleminde kaynağı belirsiz 11 milyar 751 milyon dolar giriş olmasaydı, cari açık da aynı miktarda yüksek olurdu.

Benim tahminime göre, kaynağı belirsiz döviz girişinin bir nedeni ekonomi yönetiminin güne ve ihtiyaca göre önlem alma anlayışına uygun olarak özellikle Arap ülkeleri ile el altından işlem yaparak döviz ihtiyacına dolaylı çözüm üretmesidir. Bir diğer nedeni siyasi iktidara yakın olanların, seçimin finansmanında kullanılmak üzere dışarıdan daha önce düşük kurdan aldıkları dövizleri bozdurmak için getirmeleridir.

Türkiye'ye yabancı kaynak girişi neden azaldı? Bunun hukukla ve iktidarın son dönemde çokça eleştirilen "keyfi" yönetim biçimiyle ilgisi kurulabilir mi?

AKP iktidarı, düşük kur yüksek reel faiz politikası ile 2012 yılına kadar sıcak para politikasını öne çıkardı. Sıcak paranın serap etkisine kapıldı. Sıcak para ciddi yabancı yatırım sermayesini engeller. Mamafih, sıcak para Türkiye’yi dünyanın en kırılgan ülkesi yaptı. Bu nedenle içeride kurulu banka ve işletmeleri satın alma dışında doğrudan yabancı yatırım sermayesi gelmedi.

2013 yılı 17-25 Aralık olayları, FETÖ darbe teşebbüsü ve nihayet kur şoklarından sonra, güven sorunu oluştu, sıcak para girişi de azaldı, çıkış başladı. Devletin parti devleti olması, yargı bağımsızlığının zedelenmesi ve kayyum atamaları mülkiyet güven sorununu yarattı. Türkiye'de çoğu erkek olan genç Suriyeli ve Afganlıların, SADAT ve bazı vakıflar şeklindeki kuruluşların varlığı iç ve dış sermayeyi tedirgin etti.

Dışarıdan yabancı kaynak girişi olsa bu ölçüde cari açık vermek endişe verici olur muydu?

Türkiye cari fazla verseydi, dış kaynak ihtiyacı bu kadar fazla olmazdı. Cari fazla vermesi için üretimde yüzde 40 dolayında kullanılan ithal girdinin, bu sektörlerde ithal ikamesi politikası uygulayarak yüksek teşvik vererek içeride üretilmesi gerekirdi, yapmadı. Zira siyasi iktidar ekonomiyi günübirlik yönetiyor. Orta ve uzun dönemli bu tür maliyetlere girmiyor. 2021 yılında Çin'e karşı toplam dış ticaret açığının çoğunu oluşturan 28,5 milyar dolar dış ticaret açığı verdik. Çin'den teknoloji ve yatırım malı ithal etmiyoruz. İncik, boncuk, plastik eşya, bisiklet ve bavul ithalatı için bu açığı verdik. Çin'den ithalat kimlerin tekelindedir? Bu nedenle mi Çin'e karşı, kota ve vergi uygulaması yapmıyoruz?

Cari açığın büyümesi karşısında yabancı kaynak girişinin olmaması ve önümüzdeki 12 ayda gerçekleştirilmesi beklenen 181 milyar dolarlık dış borç ödemeleri dövizi ve döviz talebini nasıl etkileyecek?

Döviz ihtiyacı olarak bir yıl içinde ödenecek dış borçlara, cari açığı da ilave etmek gerekir. Zira cari açık kalıcı doğrudan yabancı yatırım sermayesi veya dış borçla finanse edilir. Doğrudan yabancı yatırım sermayesi gelmediğine göre cari açığın büyük kısmı dış borçla finanse edilecektir.

Türkiye bu kadar dış borcu çevirebilir mi?

Dünyada uluslararası piyasalarda tahvilleri işlem gören 28 ülkenin dış borçlarında iflas risk sigorta primini gösteren CDS oranları yayınlanıyor. Rusya, savaşa girmeden önce risk sıralamasında en yüksek riskli ülke Türkiye idi. Türkiye, şimdi ikinci sırada ve CDS oranı yüzde 798,94 baz puandır. Bizden sonra üçüncü sırada gelen Brezilya’nın 268,10 baz puandır. Türkiye bu şartlarda yüzde 3 faiz, yüzde 8 de sigorta primi vererek ancak yüzde 11 faizle dış borç bulabilir. Bu nedenle dış borçları çevirmekte zorlanacaktır.

Dış borçlarda, devlet ve özel ayrımı yapılmaz. Zira her ikisi için de dövize ihtiyaç var. İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz, yüksek enflasyon, özel sektörde iflaslara neden olacaktır. Bu nedenle ve halkın reel gelirlerinin düşmesine bağlı olarak bankaların dönmeyen kredilerinin artma riski yüksektir. Bu nedenlerle bankalar dış borçlarını ödemekte sıkıntı yaşayabilir. Dahası yabancı bankalar yüksek risk görürse, yurt dışına kolayca döviz transfer edebilir. 2001 Arjantin krizinde yabancı bankalar bir gecede 31 milyar dolar yurt dışına döviz transfer ettiler ve krizi derinleştirdiler.

Merkez Bankası'nın, ani döviz ihtiyacını karşılayacak ve destek sağlayacak döviz rezervi yok. Net rezervler her zaman eksidedir. O zaman Katar veya başka bir ülkeden gelecek dövizlerde durumu kurtarmaz. Sonuç olarak erken seçim olmazsa Türkiye’nin dış borçlarında, temerrüte düşme (iflas) riski benim tahminime göre yüzde 60-70’tir.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın enflasyonla mücadeleyi ikincil tutarak, büyüme odaklı ekonomik rotayı seçmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu bir seçim stratejisi mi? Bu strateji tutar mı? Bunun ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri nelerdir?

Türkiye de planlı bir büyüme programı yoktur. "Enflasyonu düşürmek için büyümeden fedakarlık etmek lazım" şeklindeki politika önerisi gelişmiş ülkeler, ABD ve Avrupa için kısmen geçerlidir ve fakat Türkiye için uygun değildir. Kaldı ki, ABD’de bile FED faiz kararlarını verirken, enflasyon içinde durgunluk olasılığını da dikkate alıyor. Türkiye'de enflasyonla büyüme arasında doğrusal bir ilişki yoktur. Söz gelimi 2001 krizinde eksi büyüme ve fakat yüksek enflasyon var (stagflasyon). 2009 krizinde ise eksi büyüme var ve fakat enflasyonda önceki yıllara göre bir düşme yoktur.

2010 ve 2013 arasında yüksek büyüme olmasına rağmen enflasyonda artma yoktur. 2013 yılında 17-25 Aralık ve sonrasında 2016 darbe teşebbüsü gibi siyasi sorunlar, 2018 kur şoku ve sonrasındaki kur şokları ile enflasyon artmaya başlamış, büyüme ortalaması tersine düşük olmuştur. Türkiye'de büyüme oranlarından bağımsız ve yapısal sorunlardan kaynaklanan bir kronik enflasyon var. Yapısal sorunların başında faktör verimliliğinin düşük olması, düşük kapasite kullanım oranı, oligopol piyasa yapısı, bilinen ve farklı nedenlerden dolayı kamu hizmetlerinin maliyetinin yüksek olması gelir. Bu nedenle Türkiye 2001 krizinden sonra 2018 yılına kadar, büyümeden bağımsız olarak yüzde 10 dolayında bir kronik enflasyon yaşamıştır.

2018 sonrası, kur şokları nedeni ile ithalat maliyetleri arttı. Türkiye'de üretim ortalama yüzde 40 oranında ithal girdiye bağımlı olduğu için üretim maliyetlerinin artmasından kaynaklanan yüksek enflasyon dönemi başladı. Ukrayna-Rus Savaşı da işin tuzu biberi oldu ve ayrıca ham madde ve aramalı teminindeki zorluklar da maliyetleri artırdı. Ama Türkiye'de dünyadan farklı olarak enflasyonun yüzde 100’ler seviyesine çıkmasında, hükümetin yanlış faiz politikası ve tepki olarak kur artışı etkili oldu.

2022 ilk çeyreğinde ertelenmiş talep artışından kaynaklanan bir büyüme yaşadık. Ama sonraki çeyreklerde büyüme düşük kalacaktır… Bunun bir nedeni yüksek enflasyon ortamının belirsizliği artırması ve yatırımları engellemesidir. Bir diğer nedeni halkın yüzde doksanının reel gelirlerinin düşmesi ve satın alma gücünün azalmasıdır. Genel olarak diyebiliriz ki enflasyon kısa dönemde büyümeyi olumlu etkilese bile orta ve uzun dönemde olumsuz etkiliyor. Türkiye'de, enflasyonu körükleyen bir başka sorun da kamu kaynaklarının popülist amaçlı kullanılmasıdır. Daha önemlisi Türkiye için artık büyüme değil, kalkınma politikaları oluşturmak gerekir. Türkiye için kalkınma modeli hazırlamak gerekir.