Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Atatürk’ten gençliğe armağan: 19 Mayıs

Atatürk'ün Samsun’a ayak bastığı 19 Mayıs 1919, her yıl Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı olarak coşkuyla kutlanıyor.

İlknur Yağumli

ANKARA- 19 Mayıs Mustafa Kemal Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı 1926 yılından bu yana her yıl kutlanıyor. Yurdun dört bir yanında etkinlikler düzenleniyor; okullar, caddeler, sokaklar bayraklarla donatılıyor. Peki, 19 Mayıs 1919'da ne oldu? Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nın anlamı ve önemi nedir? 103. yıl dönümde, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı hakkında merak edilen detaylar…

Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı ilk defa 1926 yılında 'Gazi Günü' adı altında Samsun'da kutlandı, 24 Mayıs 1935'te 'Atatürk Günü' adı altında resmiyet kazandı. Beşiktaş’ın girişimleriyle Fenerbahçe Stadı’nda kutlanan bu ilk 19 Mayıs, Galatasaray ve Fenerbahçeli yüzlerce sporcunun da katılımıyla bir spor günü haline geldi. Bu organizasyondan bir süre sonra gerçekleşen Spor Kongresi’nde söz alan Beşiktaş Kurucu Üyesi Ahmet Fetgeri Aşeni, kutlanan Atatürk Günü’nün tüm gençliğe mal edilebilmesi için "19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı" adı altında her yıl yapılmasını teklif etti. Kongrede oylanan bu öneri kabul edildi ve Atatürk’ün de onayıyla yasalaştı.

20 Haziran 1938 tarihli kanunla “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanmaya başlanan ulusal bayramın adı 12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak değiştirildi. Günümüzde bu ismiyle Türkiye’de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde ve dış temsilciliklerimize çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.

Mustafa Kemal Paşa, Millî Mücadele sıralarında Türk milletini ileri götürecek olanların ve köhnemiş fikirlere karşı gelecek olanların genç fikirler olduğunu gördü. Bu nedenle de “gençlik” kavramı Atatürk için ayrı bir önem taşıyordu. Atatürk gençlerden sık sık bahsederken, yaş sınırı dışında fikrî olarak gençliği yani, fikirde yeniliği ifade ediyordu.

Onun şu sözü çok anlamlı: “Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir.”

19 Mayıs 1919'da ne oldu?

Atatürk’ün gençliğe armağan ettiği ve günümüzde “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanan 19 Mayıs tarihinin önemini daha iyi anlayabilmek için Mustafa Kemal Paşa’nın 16-19 Mayıs 1919 tarihleri arasında gerçekleştirdiği İstanbul-Samsun yolculuğunu bir kez daha hatırlamak gerekiyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki önemli olaylardan biri Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı gündü. Türk Milleti, Birinci Dünya Savaşı sonrasında kötüleşen koşullar içinde kurtuluş çareleri ararken yüce önder Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a ayak basarak “Kurtuluş” yolunu açtı. Dolayısıyla Atatürk’ün 16-19 Mayıs 1919 İstanbul’dan başlayan yolculuğu bir kurtuluş dönemini simgeliyor.

Samsun’a ayak basışının taşıdığı önem, Atatürk’ün Nutuk kitabını 19 Mayıs 1919 Samsun’a çıkışı ile başlatmasından anlaşılıyor.

Atatürk, Nutuk’ta “1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve görünüş: Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu topluluk, genel savaşta yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış, Büyük harbin uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir halde…” diye başlayıp durum tespitinde bulunduktan sonra düşünülen kurtuluş çarelerini sıralayarak şunları söyler:

Efendiler, ben bu kararların hiçbirini yerinde bulmadım. Çünkü bu kararların dayandığı bütün deliller ve mantıklar çürüktü, temelsizdi. Gerçekte içinde bulunduğumuz o günlerde, Osmanlı Devletinin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkesi tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son sorun bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktan başka bir şey değildi; Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet bunların hepsi anlamını yitirmiş bir takım sözlerdi… Sağlam ve gerçek karar … Millî egemenliğe dayanan tam bağımsız, yeni bir Türk devleti kurmak…Ne denli zengin ve gönenmiş olursa olsun bağımsızlıktan yoksun bir millet, uygar toplumlar karşısında uşak durumunda kalmaktan öteye gidemez…Aşağılık durumuna düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir emir veren getirmeleri hiç düşünülemez.... Türk’ün onuru, kendine güveni ve yetenekleri, çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir."

Samsun işgal kuvvetleri için önemli noktalardan biriydi. Stratejik bakımdan büyük öneme sahipti. Karadeniz’den Orta Anadolu’ya açılan en rahat ve güvenilir bir kapıydı. İngilizler 9 Mart 1919 tarihinde Samsun’a askerî birlik çıkardı.

Buna tepki olarak Türk Makinalı Tüfek Birliği'nden Hamdi adındaki bir teğmenin askerlerini alarak dağa çıkması dikkatleri bu bölgeye çekti ve İngiliz Yüksek Komiserliği’nin de Türk halkının silahlandığı konusundaki şikâyetleri üzerine bu bölgeye güvenilir bir kumandanın olağanüstü yetkilerle gönderilmesine karar verildi. Bu kumandan Mustafa Kemal’di.

Mustafa Kemal uzun zamandan beri ülkenin içinde bulunduğu umutsuz duruma üzülüyor ve bir şeyler yapmak için Anadolu’ya geçmek istiyordu. Bu onun için bulunmaz bir fırsattı. İstanbul-Samsun yolculuğu öncesinde Mustafa Kemal Paşa ile Padişah Vahdettin arasında geçen konuşmayı Atatürk şöyle anlatıyor: “Paşa, Paşa!… Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin! Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir! Bunları unutun, dedi, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden daha önemli olabilir…Paşa, Paşa…Devleti kurtarabilirsin!”

Atatürk, “Bu sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle içtenlikle mi konuşuyor?…O Vahdettin ki… bütün yaptıklarından pişman mı olmuştur? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat, böyle bir yorum ile başka konulara girişmeyi ürkütücü saydım, kendine karşılık verdim: Kişiliğe güveninize ve bana bunca yüz verişinize teşekkür ederim…
Elimden gelen hizmeti esirgemeyeceğime lütfen güveniniz…” dedi.

Atatürk, bu konuşmada planlarının sezilmiş olabileceği duygusuna kapıldı ama onu bekleyen ve ona güvenen bir Türk Milleti vardı. Mustafa Kemal Paşa ile beraber 16 Mayıs 1919 Cuma günü başlayacak yolculuğa gemi kaptanı İsmail Hakkı Durusu dışında 18 kişi eşlik etti. Atatürk beraberindeki kişilerle 16 Mayıs 1919 Cuma günü öğleden sonra 'Bandırma' adındaki eski küçük bir vapurla Galata Rıhtımından ayrıldı. 17 Mayıs 1919 Cumartesi günü Bandırma Vapuru saat 21.40 sıralarında İnebolu’ya vardı.

18 Mayıs 1919 Pazartesi günü beklenen yolculuğun sonuna gelinir. Atatürk, İstanbul’dan başlayan ve Samsun’da sona eren yolculuk esnasında görevli bir askerdi ve giyimi de buna uygundu ancak Samsun’a ayak bastığı günden birkaç gün sonra asker değil, sivil olarak hareket edecekti.

Atatürk’ün Samsun’a çıkışında gördüğü manzara pek parlak değildi. Şehirde İngiliz işgal kuvvetleri vardı. Pontusçular sokaklarda kol geziyordu. Halk kendisini koruyamayacak durumdaydı.
Atatürk bugün müze haline getirilen Hıntıka Palas’ta kaldıkları süre içinde hep bu sorunları düşündü. Yolculukta geçirdiği uykusuz geceler sona ermedi; şimdi de burada uykusuz geceler başlıyordu. Ama O’nda ve O’nun gibi düşünenlerde bu azim oldukça hiçbir engel aşılmaz değildi. Ülkeyi çaresizlik içinde görenlerin çıkış yolu olarak savundukları manda ve himayecilik formüllerini Mustafa Kemal etmedi.

Mustafa Kemal tam bağımsızlık ve çağdaşlaşma formülünü sonuna kadar savundu. Manda sorunu özellikle 4 Eylül 1919 tarihinde toplanan Sivas Kongresi’nde yoğun bir şekilde tartışıldı.
Kongrede, “Tam istiklal mi, yoksa manda mı tartışmalarında manda bağımsızlığı bozmaz, şu halde ikisi aynı şeylerdir” gibi görüşler savunuldu. Ancak Atatürk tam bağımsızlık konusunda en küçük ödüne bile yanaşmadı ve temel amacın, “Milletin, devletin istiklalini korumak… Bağımsız olarak milletimizin belirli hudutlar dâhilindeki bütünlüğünü korumaktır” görüşünü sonuna kadar savundu.

Atatürk, özgürlük ve bağımsızlığın Kurtuluş Savaşı’na en büyük gücü kazandırdığı inancıyla mücadelesini sürdürerek Türk ulusunun milli sınırları içinde özgür ve bağımsız olmaktan başka bir şey istemediğini belirtti. Mustafa Kemal'in bu görüşleri Amasya Genelgesi, Erzurum ve Sivas Kongreleri kararlarıyla ulusal hedefler haline getirildi.

Amasya Genelgesi’nin başlıca amacı, dağınık haldeki milli kuruluşları ortak bir amaç etrafında toplamak; milli mücadeleyi kişisel bir hareketten çıkararak millete mal etmek, millet egemenliğine dayanan bir Türk devleti kurmak ve millete memleketin içinde bulunduğu durumu açıklayarak Sivas’ta milli bir kongrenin toplanmasını sağlamak şeklinde özetlenebilir. Genelgenin dikkat çeken önemli nitelikleri ise Türk halkının ihtilal safhası başlamış olması, ilk defa milli devlet, milli irade, milli egemenlik kavramlarından söz edilmesi, Türk milletine, milli egemenliği eline alması için bir çağrı özelliği taşıması, Kurtuluş Savaşı’nın ilk kez amacının ve yönteminin belirlenmiş olması ve İstanbul Hükümeti’nin galip devletlerin baskısıyla sorumluluklarını yerine getirmediğinin ilk kez ortaya konması.

Erzurum Kongresi’nin önemi şöyle özetlenebilir: Kongrede yeni bir devletin kurulması düşüncesinin belirtilmesi, Doğu Anadolu Bölgesindeki, ‘ulusal hakları savunma örgütlerini’ birleştirmesi, Sivas Kongresi’ne ışık tutması ve ana ilkeleri saptayarak yaygınlaştırması, ulusal birlik yolunda atılan önemli bir adım olması; ulusal egemenliğimizin koşulsuz olarak gerçekleştirilmesine ilk kez Erzurum Kongresi’nde karar verilmesi.

Manda sorunu özellikle 4 Eylül 1919 tarihinde toplanan Sivas Kongresi’nde yoğun bir şekilde tartışılarak çözüldü. Sivas Kongresi’nin bazı temel kararları özetle şöyledir:
-Millî sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür, birbirinden ayrılamaz. Her türlü işgal ve müdahaleye karşı, millet birlik olarak kendisini müdafaa ve mukavemet edecektir. 
-İstanbul Hükümeti, haricî bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa, vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır.
-Kuvây-ı Millîye’yi tek kuvvet tanımak ve millî iradeyi hâkim kılmak temel prensiptir. Manda ve himaye kabul olunamaz. Millî iradeyi temsil etmek üzere Millet Meclisi’nin derhal toplanması mecburîdir. 
-Devletin bağımsızlık ve bütünlüğü saklı kalmak şartıyla topraklarımızı ele geçirmek isteği olmayan herhangi bir devletin ekonomik, teknik ve sınaî yardımlarını memnuniyetle karşılarız. Adaletli ve insancıl kaideleri ihtiva eden bir barışa kavuşulması da insanlığın selâmeti ve umumun huzuru adına millî emellerimizdendir.
-Aynı gaye ile millî vicdandan doğan cemiyetler “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleştirilmiştir.

Mukaddes maksadı ve umumî teşkilâtı idare için Kongre tarafından bir Heyet-i Temsiliye seçildi. Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun'a çıkışı Türk Milleti için bir dönüm noktası ve Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı olmuştur. Millî Mücadele’yi başlatmak üzere Samsun’da Anadolu topraklarına bastığı 19 Mayıs 1919 tarihinin önemi nedeniyle de 19 Mayıs’ı Türk gençliğine armağan etti. Atatürk, “Gençler! Benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üstlenen gençler! Bir gün bu memleketi sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı çok memnun ve mesudum” derken Türk gençliğine olan güvenini de anlatıyor.

Atatürk’ün şu sözleri herkes için bir rehber niteliğinde: "Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kâfidir” 

19 Mayıs 1919 tarihinde başlatılan savaş, sadece “Ata Yurdu” denilen ülkeyi ele geçirmek, aralarında paylaşmak isteyen sömürgecilere karşı yürütülecek bir savaş değildi. Onlarla birlikte onların ülkedeki işbirlikçilerine, millî mücadele ve tam bağımsızlık savaşı boyunca bütün toplumsal, kültürel, ekonomik engellere ve bu engellerin güçlü kesim ve kişilerine karşı yürütülecek bir savaştı.

19 Mayıs 1919, Mustafa Kemal’in milletine güvenerek, inanarak yapacağı işleri 'millî bir sır' gibi saklayarak; inanç ve düşüncelerini safha safha gerçekleştirmek kararıyla göreve atıldığı gündü.

19 Mayıs 1919, yıkılan, çok unsurlu bir imparatorluktan yeni, millî bir Türk devletinin hayat bulacağı mümtaz bir tarihti.

Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında yaşanan zorlukları her zaman göz önünde tutularak, 19 Mayıslar Atatürk’ün emanetine daima sahip çıkılıp Milli Mücadele ruhuyla kutlanmalıdır.

Kaynakça: Özüçetin, Yaşar (2004), Milli Mücadele İçerisinde "19 Mayıs 1919", Gazi Üniversitesi, Kırşehir Eğitim Fakültesi, Cilt 5, Sayı 2, 65-74