Abbas Kiyarüstemi’ye 50'nci Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazandıran, varoluşçu izlekler çerçevesinde 1997 yılında gerçekleştirdiği simgesel filmi Kirazın Tadı (Orijinal adı: Ta'm e guilass) Kiyarüstemi sinemasının başyapıtlarından biri. Kirazın Tadı, diğer Kiyarüstemi filmleri gibi klasik anlatı sinemasının oldukça dışında, açık uçlu, yabancılaştırma tekniklerini içeren, finaliyle özdüşünümselliğe vurgu yapan bir sanat filmi.
Kiyarüstemi, bu filminde İran sinemasının sınırlılıkları sebebiyle bir gelenek haline gelmiş olan, sıradan insanların hayatından çok küçük bir kesitin anlatılması motifini bozmayarak basit bir öykü üzerinden derin felsefi tartışmalara kapı aralar. Yönetmenin sinemasının birçok auteur unsuru bu filmde görülür; uzun çekimler; geniş açılı odak, kırsal manzara, minimalist öykü üzerinden varılan büyük resim, şiirsel bir estetik biçem, amatör oyuncular...
Filmin konusu:
Filmde Bedii (Hümayun Erşadi) isimli bir erkek karakter intihar etmeye karar verir. Şehirde arabasıyla gezerek üzerine yirmi kürek toprak atacak birini arar, bu görevi yerine getirmeyi kabul eden kişiye de yüklü miktarda para vadeder. Kiyarüstemi, bu öykü üzerinden çok derin bir varoluş tartışması başlatır. Ölüm ve yaşam, mutluluk ve çıkmaz yola giriş, intihar olgusu, dinin bu olguya bakışı gibi konular toplumun farklı kesimlerinden insanların bakış açısından detaylıca incelenir.
Kirazın Tadı, bir yol filmi olarak değerlendirilebilir. Başroldeki erkek karakterin arabasıyla çıktığı bu yolculuğun sonunda, düşüncelerinin değiştiğine dair detaylar filmin içine ustaca yerleştirilir. Filmin tamamı bir araba içinde ve virajlı toprak bir yol üzerinde geçer.
Şiirsel bir sinematografi kullanan Kiyarüstemi, kamera açılarıyla da bir anlam yaratmayı başarmıştır. Bedii'yi sürekli üst açıdan takip eden kamera, uzak plan çekimlerle Bedii üzerindeki ezilmişliği çaresizliği ve dünyada kapladığı yerin küçüklüğünü izleyicisine yansıtır.
Kiyarüstemi, Bedii’nin intihar fikrinin sebeplerini izleyiciye açıklamaz, zaten filmdeki tartışma bu değildir. Bedii’nin arabasına aldığı ve yardımını istediği tüm kişiler, fikrini değiştirmeye çalışır ama bu kararın kökenini araştırmaya yeltenmezler.
Bedii, üzerine toprak atacak, aynı zamanda eğer bu kararından pişman olursa ona yardım edecek birini arar, bu nedenle arabasına herkesi almaz. İlk sahnelerde şehirde dolaşırken birçok ameleyle karşılaşır, toprak atma işi tam da bu insanların mesleğiyken, Bedii arabasına binmeye çoktan hazır olan bu insanlara teklif götürmez. Çünkü intihar, Bedii için "amale işi olmayacak kadar değerli"dir.
Zaten, konuştuğu kişilere yapılması gerekenleri anlatırken ertesi sabah geldiğinde önce kendisine iki kere seslenilmesini, eğer yardım isterse çukurdan çıkarılmasını ekler. Basit bir gömme işinden farklıdır aradığı şey, hayata tutunacak bir sebebin peşine düşmüştür.
İlk aday
Bedii arabasına önce genç bir Kürt askeri alır, ona bir teklifi olduğunu, bu işten bolca para kazanacağını söyler ama işin ne olduğunu bir türlü açıklamaz. Asker, Bedii’nin içine gireceği çukurun yanına geldiklerinde arabadan çıkmaz ve böyle bir işe bulaşmak istemediğini söyler, çok korkmuştur. Arabanın içinde Kürt askerle kalan kamera, izleyiciye de çukuru göstermez, izleyicinin Kürt askerle özdeşlik kurmasını isteyen Kiyarüstemi, askerin işi almaktaki gönülsüzlüğünü izleyicisine bu şekilde hissettirir.
Bedii'yi, intihar etmemesi konusunda ikna etmeye çalışmayan Kürt asker, sadece bulunduğu ortamdan kendini kurtaracak cümleler kurmaya başlar. Bedii’nin boş bir anını yakalayan asker en sonunda arabadan çıkar, koşarak geniş arazide gözden kaybolur.
İntihar olgusuna dini bakış
Arabanın ikinci yolcusu Afgan bir ilahiyatçıdır. İlahiyatçı, çimento makinesinin başında güvenlik görevlisi olarak çalışan arkadaşını ziyaret etmek için gelmiştir. Bedii, teklifi götürdüğü insanların paraya ihtiyacı olmasına özellikle dikkat eder. Seçtiği insanlar, yüklü miktarda önerilen para nedeniyle kendisine "Hayır" diyemeyeceklerdir. İlahiyatçı, Bedii’yi günah olması sebebiyle intihar etmeme konusunda iknaya çalışır, asker gibi korkmuş görünmemektedir. Büyük bir soğukkanlılıkla niyetinin İslam’a ters olduğunu, yardım etmesinin büyük bir günah olacağını anlatır. Karşılıklı bir ikna oyunu başlar. İntihar olgusuna dini ve felsefi bir bakış olarak değerlendirebilecek olan bu sekansın sonunda da Bedii’nin arayışı sonuca ulaşmamıştır.
"Uzun yoldan gidelim, taşlıdır ama daha güzeldir"
Son olarak Bakari (Abdolrahman Bagheri) isimli orta yaşlı, müzede çalışan bir Türk biner arabaya. Bakari’nin hasta bir çocuğu vardır ve Bedii’nin vereceği para, çocuğunun tedavisinde çok işine yarayacaktır.
Bakari, Bedii'nin teklifini kabul ettiğine dair bazı cümleler kurar, fakat bir yandan Bedii’yi son derece nazik bir yöntemle ikna etmeye çalışır. Onu din, toplum beklentisi, kültürel sistem gibi unsurlar üzerinden değil, kendi intihar teşebbüsünün başarıya ulaşmamasındaki küçük detay üzerinden ikna etmeye çalışır: Dutlar... Yönetmen, bu Türk üzerinden dut ile yaşam arzusu arasında doğrudan bir ilişki kurar. Öyle ki Bakari, intihardan vazgeçip, yaşama yeniden tutunur. Bakari, yolculukları boyunca hiç susmadan konuşur; Bedii’ye güneşin batışını, mehtabın oluşumunu, ağaçları, "kirazın tadı"nı nasıl bırakacağını sorar ve böylece yaşamın vazgeçilmezliğini dile getirir.
Bedii, ertesi sabah toprak atma sözünü aldıktan sonra Bakari’yi gideceği yere bırakır. Bakari, gözden kaybolduktan sonra ona çok önemli bir şey söyleme ihtiyacı duyan Bedii, arabasından iner ve koşarak Bakari'yi aramaya başlar. Uzun bir arama sonrasında onu bulduğunda, düşüncelerinde bir değişimin yaşandığını gösteren o cümleyi kurar: “Sabah gelirken iki küçük taş getirin ve onları bana atın. Eğer hâlâ yaşıyor olursam, uyuyor olabilirim.” Bedii, ölmek istemediğinden korkar hale gelmiştir.
Bedii, Bakari’nin yanından ayrılırken sabah kendisinin yanına geleceğinden emin olmak ister. Bakari’nin anlattıklarının Bedii nezdinde etkisi olduğu açıktır. Bedii, çevresine ilgi duymaya başlamıştır. Etrafını izlemeye başlar. Eve dönüş yolunda gökyüzündeki uçağa, gün batımına, koşturan çocuklara bakar.
Bedii, hayata tutunmanın bir insan aracılığıyla olacağının farkındadır ve bu sebeple intiharına bir kişiyi dâhil etmek ister, bu büyük kararın sorumluluğunu başka bir insanla bölüşmektir onu rahatlatan. Tek başına girdiği bu çıkmazdan bir insan yardımıyla kurtulabileceğini içten içe biliyordur.
Yalnız kalmanın işleri çözmeyeceğini vurgulayan bir sahne, Kiyarüstemi tarafından ustalıkla filmin içine yerleştirilir. Bedii, tek başına arabayı toprak yolda sürerken, araba birden durur. Tekerlek yolun dışına çıkmıştır, yolun kenarında çalışan bir grup işçi hemen yardıma koşar, arabayı kaldırarak tekrar yola sokarlar. İnsanların bir işi tek başına yalnızlığıyla yoluna koyamayacağı, kendisine yardım eden insan ya da insanlar bulabilirse bunun çok kolay olacağı bu sahnede metaforik biçimde anlatılır.
Yine biçimsel deneylerle Kiyarüstemi’nin filmin içine yerleştirdiği detayların bir diğer örneği, Bedii’nin arabayı bir yolun kenarına çektiği ve iş makinesinden dökülen toprağı izlediği sahnedir. Güneşi arkasına alan Bedii’nin gölgesi, dökülen toprağın üzerine düşer ve Bedii, üzerine toprak atılan siluetini izlemeye başlar.
Gece olmuştur, Bedii evden çıkar ve intiharını gerçekleştirmeyi tasarladığı yere gider. Yağmur yağan şehrin gece manzarasına dalar ve çukura girer, yüzüne vuran ay ışığıyla Bakari’nin bahsettiği mehtabı görmenin keyfini sürerek gözlerini kapatır.
Filmin finalinde Bedii’ye ne olduğuyla ilgili bir bilgi verilmez, Kiyarüstemi bu filmi için anlatıyı kapamamış, izleyicinin de anlatıya dâhil olarak finali kendisinin tamamlamasını istemiştir. Kiyarüsteminin açık uçlu filmlerle ilgili söylediği şu sözler Kirazın Tadı'nın finalini daha anlaşılır kılar: “Bitmemiş ve tamamlanmamış bir sinema tasavvuru elzemdir, böylece izleyici müdahale edebilir ve boşluğu, eksiklikleri doldurabilir. Kesintisiz ve kusursuz yapısı olan bir film çekmektense, yönetmen yapıyı zayıflatmalıdır -ama izleyiciyi uzaklaştırmaması gerektiğini aklından çıkarmadan!”
Bu anlamda Kiyarüstemi, klasik anlatı sinemasının pasifize eden yapısına ve izleyiciyi yalnız, atomize bir tüketici olarak konumlayan kapitalist sisteme bir karşı duruş sergileyerek seyircisini de filminin bir parçası kılmak adına böyle bir finali tercih etmiştir.
Bedii gözlerini kapattıktan sonra sahne kararır, ardından tekrar açılır. Bedii'yi canlandıran Hümayun Erşadi’nin kameranın önünden geçtiğini görür, Kiyarüstemi’nin “durabilirsiniz çekimi tamamladık sadece ses için buradayız” dediğini işitiriz. Sahne son derece düşünümseldir, üretim sürecini gizleyen klasik anlatı yerine yönetmenin filmin çekimiyle ilgili konuştuğunu görürüz. Filmin üretim sürecini izleyicisinden saklamayan Kiyarüstemi, bu yabancılaştırma tekniğini ustalıkla filminin finaline yerleştirir.
Bu sahnede renk kuşağı, ses kuşağı, görüntü kalitesi tamamen değişmiştir. Kiyarüstemi izleyiciye bir film izlediğini, bunun gerçek olmadığını, tüm bu biçimsel üslupla anlatmaya çalışır. Baş karakterin ölüp ölmediği izleyici tarafından bilinmez fakat karanlık sahnenin ardından gelen güneşli sekansta bir umudun her zaman olduğu, kirazın tadının insanı yaşama bağlayabileceği hissettirilir.
Joeby Ragpa
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyAlexander Samokhin
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyChris Root
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
Reply