Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
Gece Müzeciliği konserleri başlıyor
Gece Müzeciliği konserleri başlıyor
123456789
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
Gece Müzeciliği konserleri başlıyor
Gece Müzeciliği konserleri başlıyor
123456789

Uyumsuz bir antikahraman: "Kuyucaklı Yusuf"

Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Âli’nin 1900’lü yılların başında Aydın Nazilli’de başlayıp Balıkesir’in Edremit kasabasında Birinci Dünya Savaşı içinde sona eren kült romanıdır.

İlhan Deliktaş

Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Âli’nin 1900’lü yılların başında Aydın Nazilli’de başlayıp Balıkesir’in Edremit kasabasında Birinci Dünya Savaşı içinde sona eren romanıdır. Bu ölümsüz eser, Sabahattin Âli’nin üstün edebi yeteneğinin üzerinde yükselen toplumsal konulara ve halka eğilen bakış açısıyla  güncelliğini 1937’den bu yana hiç kaybetmedi.  Çünkü eser, insanlığın yılmadan yorulmadan çaba harcadığı kötüye karşı iyiyi, iki yüzlüye karşı içi dışı bir olanı, yozlaşmaya karşı bozulmamış olanı, yalana karşı doğruyu, çirkine karşı güzelin erdemini gerçekleştirme arzusunu gözler önüne serer. Her hafta pazartesi günü kitap köşemize, ufukları kaynaştırmak üzere bekleriz. 

Kuyucaklı Yusuf, bir kahramanlık hikâyesi değildir. Bir aşk hikâyesi değildir, bir köy yahut kent hikâyesi de değildir. Onu günümüze taşıyan da bunların hepsini içine alan ama hiçbirinde takılıp kalmadan, adeta sinematografik bir yaklaşımla okuru köyde, kasabada, kentte gezdiren anlatım gücüdür.

Romanda, Anadolu’nun köy ve kasabalarındaki ekonomik ilişkiler, aile ilişkileri, toplum-otorite çatışması gibi konular, diğer pek çok eserindeki beceri ve titizlikle işlenmektedir. Bu da esasen Sabahattin Âli’yi toplumsal meseleler hakkında önemli bir başvuru noktası yapmaktadır.

Kuyucaklı Yusuf, ailesinin öldürülmesine şahit olduktan sonra, köyüne gelen kaymakam tarafından sahiplenilip kasabaya taşınmış bir “yabani”dir. Ne kasabalının dilinden anlar ne de kasabalı onunla iletişim kurmaya gönüllüdür. Eserde, Yabanın Yusufu, sıkça “yerini bulamamanın azabını teferruatıyla duymakta olan” “mütemadiyen yabancı ve ayrı” gibi ifadelerle tanımlanır.

Çocukluğu boyunca, yerleştiği kasabada yaşıtları tarafından dışlanan Yusuf, büyüdüğünde de bu zorbalıktan kurtulamaz. Onun anlamadığı ve anlamaya da yeltenmediği, adeta saygın bulmadığı bu dünyada “bilgiçlikleri her tavırlarından dökülen” bu insan kalabalığının içinde hep yalnızdır.

Her sıkıntısında kendisini çınar ağaçlarına yaslar, doğaya sığınır.

Ne okul hayatı ne de masa başı bir işte olmak onun varoluşunu tamamlayabilir. Yabancılığını hiçbir meşgale dindiremez. “Neredeydi? Buraya ne yapmaya gelmişti? (...) Bu odada her şey ona, bilmediği bir dinin mabedine giren bir adam gibi, anlaşılmaz ve korkunç görünüyordu.” (s. 168-169)

Hikâye, devam ederken arka planda da kasaba halkının yozluğunu, bürokrasinin ve yine halkın çirkin ilişkilerini görürüz. Sabahattin Âli, adeta Kuyucaklı Yusuf’un yabanlığına bu hikayelerle hak vermektedir.

Onu sahiplenen kaymakamın kızıyla evlenir, ancak ne ev hayatı ne de iş hayatı onun dünya tahayyülüne uygundur. Çocukluğundan beri yaşadığı yabancılık hâlini aşık olduğu kadınla da aşamaz.

İş değiştirip, uzun günler boyunca evden uzakta çalışarak mali zorluklarla savaşmaya koyulduğunda karısının bu yoz çevrede kendisinden koparılmasına şahit olacak, duruma katlanamayıp oradaki insanlara ateş açacak ve karısının da kazara ölümüne neden olacaktır. En sonunda Kuyucaklı Yusuf, atının sırtında kendini dağlara vuracak ve yabani hissetmediği, ait hissettiği tek yer olan doğanın koynuna kendisini bırakacaktır.

Anadolu’nun hem Yusuf’un köyündeki gibi “yalansızlığını”, hem onun da ailesinden ayrılmasına neden olan eşkıyalarıyla “vahşiliğini”, doğanın sahiplenen, koruyan canlı hâlini; kasabada riyakarlığı, yozlaşmayı, bürokrasinin ve toplumun oluşturduğu çirkin hâli bu eserde satır satır görmek mümkündür. Yazarın toplumcu gerçekçi çizginin başka bir yanında olan edebi anlayışıyla, okuru toplumun en gerçek damarlarıyla yüzleştirdiği bu zamansız eser, bugün dahi edebiyat kanonundan kopmayışını kanımızca bu tavırdan almaktadır.