Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü
Serdar Ortaç ve Mehmet Ali Erbil yargılanacak
Serdar Ortaç ve Mehmet Ali Erbil yargılanacak
İbrahim Tatlıses, yürüyebilmek için tedaviye başladı
İbrahim Tatlıses, yürüyebilmek için tedaviye başladı
Ali Atay'ın sözleri sosyal medyayı ikiye böldü
Ali Atay'ın sözleri sosyal medyayı ikiye böldü
123456789
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü
Serdar Ortaç ve Mehmet Ali Erbil yargılanacak
Serdar Ortaç ve Mehmet Ali Erbil yargılanacak
İbrahim Tatlıses, yürüyebilmek için tedaviye başladı
İbrahim Tatlıses, yürüyebilmek için tedaviye başladı
Ali Atay'ın sözleri sosyal medyayı ikiye böldü
Ali Atay'ın sözleri sosyal medyayı ikiye böldü
123456789

Eski TTB Genel Sekreteri Yılmaz: “Yoğunluğun bedeli sağlıkta şiddet oluyor"

TTB eski Genel Sekreteri Bülent Nazım Yılmaz, hastanelerin acil servislerindeki yoğunluğun "sağlıkta şiddete" dönüştüğüne dikkat çekerek, "Bir yılda 300 milyon başvurunun yaklaşık yarısı acillere yapıldı. Bu durum sağlık emekçilerini de hasta ediyor” dedi.

Burcu Yıldırım

ANKARA- Sağlıkta dönüşüm politikalarının yol açtığı aksaklıklar hastanelerin acil servislerinde yoğunluğu gün geçtikçe artırıyor. Bir taraftan prim borcunu ödeyemeyen 13 milyon vatandaş, diğer yandan Merkezi Hekim Randevu Sistemi'nde (MHRS) randevu bulamayan insanlar, acil kapılarında yığılmalara neden oluyor. Eski Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Sekreteri Dr. Bülent Nazım Yılmaz, acil servislerde yaşanan yoğunluğun "sağlıkta şiddete" dönüştüğüne dikkat çekerek, “Acillerdeki bu yoğunluğun bedeli sağlıkta şiddet oluyor. Acillerde insana yakışır bir sağlık hizmeti verildiğini, normal bir hasta hekim ilişkisinin olduğunu söyleyemeyiz. Bu durum hizmet veren sağlık emekçilerini de hasta ediyor” dedi.

Hastaların nitelikli muayene olamadığını, doktorlarınsa muayeneye vakit ayıramadığını belirten Yılmaz, acil servislerde yaşanan sıkıntıları GAZETE DURUM'a değerlendirdi:

“Yılda 300 milyon başvurunun yarısı acil servislerinden: Uzun zamandan beri özellikle orta sınıf ve yoksullar açısından acil kapıları, sağlık hizmetinin en çok zorlandığı alan. Birinci basamak sağlık hizmeti yeterince geliştirilmediği ve sağlıkta dönüşüm politikalarıyla özel hastaneler hastaneler yaygınlaştırıldığı için acil servislerdeki yoğunluk hat safhaya ulaştı. Bu sorunun sebeplerini şöyle açabiliriz. Birincisi; işçiler işlerini kaybetmemek adına durumu acil olsa hastaneye gelmek için mesai saatinin bitmesini bekliyor ya da izin alamadıklarından dolayı hemen işlerini halledip gitmek için tercih ediyor. Bu durum eşleri ve çocukları içi de geçerli. İkincisi; Türkiye'de prim borcu, 13 milyona dayanan çok sayıda kapsam dışı insan var. Bunlar, zorunlu olarak ilk elden ücretsiz müdahale için zorunlu olarak acile geliyor. Acil dışındaki diğer birimlere ücret ödemek zorundalar. Üçüncüsü; MHRS sisteminden randevu alamayanlar sağlık hizmeti alabilmek adına direk acile geliyor. 2020 sağlık istatistiklerinde durumun ne kadar vahim olduğunu görürüz. Türkiye'de bir yılda ikinci veya üçüncü basamağa 300 milyon kez giden insanların yaklaşık yarısı, acillerden hizmet almış. Bu inanılmaz bir sayı. Dördüncü olarak da yine sağlık hizmetinde, yararlanma konusunda çok engelleri olan göçmenler. Onlar da diğer bölümlere gidemediği için acillerden sağlık hizmeti almaya çalışıyor. Beşincisi; asıl gelmesi gereken acil hastaları. Şiddetli kalp, karın, göğüs ağrısı ve kazalarla gelenler. Acillere gelen beş grup içerisinde sadece bu grup, acil sağlık hizmetine gereksinimi olanlar. Acil hastalar dışında acilleri dolduran hastalar ise Türkiye'deki sağlık sisteminden, sağlık hizmetini zamanında ya da hiç alamayanlar. 

Yoğunluğun bedeli sağlıkta şiddet oluyor: Bütün bu yoğunluktan başta hekimler ve hemşireler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının büyük bir özverisiyle çakılmaya çalışılıyor. İçinde bulunduğumuz durumun başka bir ülkede eşine çok az rastlanır. Acillerde, insan üstü şekilde çoğu zaman tehlikeli ve içinde yanlışı da barındıran bir tempoyla çalışılıyor. Diğer yandan bu kalabalıkta hızlı bir sirkülasyon yaşanıyor ve hasta başı muayene süreleri çok azalıyor. Acillerdeki bu yoğunluğun bedeli sağlıkta şiddet oluyor.

Gerçek hastalara yeterli vakit ayrılamıyor: Yaşanan yoğunluk gereksiz tıbbi teknoloji kullanımına sebep olarak fazladan tomografi, MR, röntgen, laboratuvar istemlerine yol açıyor. Bu da topluma, büyük bir maliyet yüklüyor. Daha iyi bir sağlık hizmeti yapılacakken ne yazık ki harcamalar boşa aktarılıyor. Bu kadar hızlı tempoda yeterli fizik muayene, hastayla konuşma yapamıyoruz. Hastanın hikayesini öğrenilemiyor. Örneğin 'belim ağrıyor' diye gelip hastanede kalp krizi geçirdiği tespit edilen insanlar olabiliyor. Ama bunlar şanslılarsa, fazla vakit ayrılabildiyse tespit edilebiliyor. Acillerde insana yakışır bir sağlık hizmeti verildiğini, normal bir hasta hekim ilişkisinin olduğunu söyleyemeyiz. Bu durum aynı zamanda acillerde hizmet veren sağlık emekçilerini de hasta ediyor. Diğer yandan aciller için ekipman eksikliği olduğunu söyleyemeyiz.

Genç hekimler yurt dışına gitmek için dil öğreniyor: Ben şu anda Türkiye'nin dört bir yanında acillerde çok fazla genç hekim çalışıyor. Hepsinin gönlü memleketinden yana ama aklı yurt dışında ve gitmek için harıl harıl İngilizce, Almanca çalışıyorlar. Bu koşullarda da genç hekimler çok hızlı bir şekilde istifaya karar veriyorlar. Çünkü ücretler kötü, mutlu değiller, hastane yönetimlerinin baskıcı tavırları kötü. Genç hekimler bunları kabul edemiyor ve demokrasi ve özgürlüğün olduğu ortamları tercih ediyor ve bu durumu dışarıda görüyorlar."