Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

İtalya'da faşizmin en güçlü meydan okuması...

ALMANYA- İtalyanlar hafta sonu yapılan erken genel seçimde ülkeyi, neonazi/aşırı sağcı ittifaka teslim etmeyi uygun gördüler. İtalya'daki arkadaşlarımla konuşuyorum, hepsi aynı şeyi söylüyor: "Burada herkes şaşkın. Bu kadar oyu nazilere kim verdi, onu soruyorlar..." Ben de "Neden etraflarına bakınıyorlar? Onlar verdi" diyorum dostlarıma. Böylesine aşağılık bir işin altına attıkları imzaların ülkelerini nereye sürükleyebileceğini az çok tahmin ettiklerinden, sorumluluktan kurtulmak için "Çok şaşkınız" falan diye birbirlerini kandırmaya çalışıyorlar. Hepsi bu. 

Asıl mesele şu, neonazi İtalya'nın Kardeşleri'nin seçim zaferi Avrupalı diğer aşırı sağcıları mutluluktan çılgına çevirdi. Sosyal medya mecraları yıkıldı adeta. Tebrik mesajları, sevinç çığlıkları... "Kapitalizm bunalımlarıymış", "merkez siyaset çökmüşmüş"... Bunları temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp insanların önüne koymayın lütfen. Bu gerekçelerin hiçbiri 2. Dünya Savaşı'nda 70 milyon insanın yaşamını yitirmesine neden olan katil faşistlerin torunlarının iktidara getirilmesini açıklayamaz. Faşizm bir insanlık suçudur ve buna ortak olanlar insanlığa karşı suç işliyorlar. 

Avrupa'da, neofaşizmin ya da tarihçi Enzo Traverso'nun ifadesiyle post-faşizmin ülke ülke iktidarı ele geçirirken, salt üyeler arasında para alışverişi fonksiyonuna sıkışıp kalmış AB'nin çürümeye yüz tutmuş kurumlarıyla bu gidişi durduramayacağını herkes biliyor. Avrupa bir eşiğe yaklaşıyor. O eşik aşıldığında yeniden faşizm ateşiyle yüzleşmek zorunda kalacak yaşlı kıta. Bu kez milyonlarca insan yaşamını yitirdiğinde ne anlatacaklar dünyaya? Faşizmin ata yurdu olan bu kanlı coğrafya faşizm vebasından kurtulabilir mi? Sanmıyorum. Çünkü Avrupa, dünyanın geri kalanının kendi lütufları ve ihsanlarıyla yaşadığına inanan, tıpkı nazi Meloni'ye benzeyen beyaz tenli, sarı saçlı ve renkli gözlü faşistlerle dolu ağzına kadar. 

Avrupa'da faşistler kazandıkça, AB'nin anti-demokratik uygulamalara, otokrasiye direnme gücü de azalıyor. İsveç, İtalya, Fransa, Macaristan ve Polonya... Hepsi AB üyesi olan bu ülkeler, AB'nin temel değerleri olan "barış", "özgürlük", "insan hakları" gibi ideleri cepheden reddeden iktidarlar tarafından yönetiliyor. Bu aritmetik hızlıca Avrupa Parlamentosu (AP) koltuklarına sirayet edecektir. Nazi Giorgia Meloni'nin zaferi, kesin olarak diğer ülkelerde domino etkisi yaratacaktır. Özellikle Almanya'da. İkinci Dünya Savaşı'nda dedelerinin cinayetlerinin neden olduğu utancın dizginlediği Almanlar da bu rüzgârı arkalarına alarak faşist ruhlarını özgür bırakacaktır. Mussolini'nin çocukları bunu başardı, Hitler'in çocukları neden başaramasın? 

İtalya'da iktidarı ele geçiren faşistler bir süre sonra başarısız olup güç yitirseler dahi artık iktidar alternatifi olarak hep orada olacaklar. İtalya ile Nazileri iktidara taşımak Avrupa'da bir tabu olmaktan çıktı maalesef. Asıl tehlike bu sanıyorum. 

İtalya'nın içerisinde bulunduğu bu yeni periyot, Brüksel tarafından bir risk ve hatta bir travma olarak görülüyor. İsveç'teki Neonazi zaferi ve ardından İtalya'daki faşistler lehine sert zafer yukarıda da belirttiğim gibi domino etkisine ilişkin korkuyu körüklüyor ama sanırım yapılacak şey bir hayli az bu konuda. Faşizm, Avrupa topraklarında yeniden can buluyor. AB, bu duruma çok hazırlıksız yakalandı. COVID-19 salgını, Ukrayna Savaşı derken üzerine bu zaferlerden güç alan neonazileri daha sık ve daha kalabalık bir şekilde meydanlarda göreceğiz. 

Avrupa demokrasisi, faşizmin yenildiği 1945 yılından bu yana en çetin meydan okumayla karşı karşıya ve bu meydan okuma 1930'ların faşizminden güç alıyor. Bu kez demokrasinin işi çok zor. Demokrasilerin cevabını bir türlü veremediği ya da vermeye çekindiği, "Demokrasiler, kendilerini yok etmeye güdümlü siyasal hareketleri nereye kadar tolere edebilir" sorusu can yakıyor. Bu kez can alacak gibi görünüyor...