Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Mülteci Krizi İnsan Hakları Krizidir

Dünya Mülteciler Günü nedeniyle Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) açıkladığı rakamlara göre 2022’nin mayıs ayında dünyadaki zorunlu göçün, mülteciliğin ve başka türlerinin acısını yaşayanların sayısı 100 milyonu aştı. Bu son on yılda iki katı artışı gösteriyor. Bu korkunç artış karşısında BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi. “İki seçeneğimiz var. Ya uluslararası toplum bu insani trajediye son vermek ve kalıcı çözümler bulmak amacıyla harekete geçmek için bir araya gelecek, ya da bu korkunç trajedi devam edecektir” dedi.

UNHCR rakamlarına göre, yeryüzündeki her 78 kişiden birisi zorla evini veya yurdunu terk etmiş durumda. Böyle bir hızlı artışı on yıl önce kimse öngörememekteydi. 2021 sonunda mülteciler ve ülke içinde göçe zorlananların sayısı 89.3 milyondu. Ama Ukrayna-Rusya savaşının ilk altı ayında ülkelerinden kaçan altı milyon mülteci ile sayı 100 milyonu buldu. Son yıllardaki yerinden edinmiş insanların, mültecilerin sayısındaki hızlı artış mevcut çatışmaların şiddetlenmesinin yanı sıra yeni çatışmaların ortaya çıkmasına bağlanıyor.

Dünya Bankası rakamlarına göre toplam nüfusu 850 milyon olan 23 ülkede orta veya yüksek yoğunluklu çatışmalar sürüyor. Rusya-Ukrayna savaşından önce, 2021’deki sayılara bakıldığında, 89.3 milyon yerinden edilmiş kişinin 27.1 milyonu, bir başka ülkeye sığınmak zorunda kalarak mülteci oldu. Bu kişilerin 21.3 milyonu UNHCR’nin koruma sorumluluğu altında. 5.8 milyonu ise BM Filistin’e yardım örgütü UNRWA’nın korumasındaki Filistinli mülteciler.

UNHCR verilerine göre 53.2 milyon ülke içinde yerinden edilmiş kişi var. Ayrıca 4.6 milyon kişi başka ülkelerde mülteci olabilmek için sığınma başvurusu yapmış karar bekliyor. Bunun yanı sıra ekonomik ve siyasi kriz nedeniyle 4.4 milyon Venezüellalı da ülkelerini terk etmek zorunda kaldı.

Bu kadar yüksek sayıda mülteciye ev sahipliği yapma sorumluluğu ise çok büyük ölçüde kalkınmakta olan ülkelerin omzuna binmiş durumda. Düşük ve orta gelirli ülkeler dünyadaki her beş mülteciden dördüne koruma sağlıyor. Toplam 3.8 milyon Suriyeli ve 400 bine yakın Suriyeli olmayan mülteciye sağladığı sığınma imkanı ile dünyada en fazla mülteci barındıran ülke. Türkiye’yi 1,8 milyon Venezüellalıya ev sahipliği yapan Kolombiya, 1,5 milyonar mülteciye koruma sağlayan Pakistan ve Uganda ve 1,3 milyon mülteciyle Almanya takip ediyor.

2021’de patlak veren yeni insani krizlerden Etiyopya’nın Tigray bölgesindeki çatışmalarda bir yılda en az 2,5 milyon insan evini terk etmek zorunda kaldı. Afganistan’da geçen Ağustos’ta Taliban’ın iktidara el koymasıyla ülkeyi terk edenlerin sayısı hızla artmaya devam ediyor.

Bu ürpertici rakamlar aynı zamanda dünyada 100 milyon insanın zulüm, çatışma, savaş gibi nedenlerle başta yaşam hakkı olmak üzere temel insan haklarının ciddi bir biçimde çiğnendiğini gösteriyor. Bir başka ifadeyle karşı karşıya bulunduğumuz mülteci krizi aynı zamanda bir insan hakları krizi. İnsan hakları kavramı bir yandan daha kapsayıcı bir şekilde gelişirken, bu hakların daha fazla ihlal edildiğini, bu nedenle de insanların ülkelerini, evlerini terk etmek zorunda kaldıklarına tanık oluyoruz.

BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, haklı olarak bu trajedinin önlenebilmesi için tüm ülkelerin el ele vererek ortak çözümler bulmasının tek seçenek olduğuna işaret ediyor. Peki uluslararası alandaki gelişmeler, çatışmaları önleyici çabalar, demokrasinin yaygınlaştırılmasına yönelik gayretler istenilen yönde mi? Buna olumlu yanıt vermek maalesef pek mümkün değil. Sorumluluk paylaşımı 1951 Mülteci Sözleşmesinin giriş kısmında açık olarak vurgulanmakla beraber, yukarıda belirtildiği gibi bugün yükün önemli bir kısmı, gelişmekte ve az gelişmiş ülkelerin omzunda.

Ancak burada şunu da vurgulamak gerekir. Bu gerçeğe bakarak sadece gelişmiş ülkeleri suçlamak bizi bir çözüme ulaştırmaz. Unutulmamalıdır ki gelişmekte olan ülkeler aynı zamanda en çok insan haklarının ihlal edildiği ve zorunlu göçün tetiklendiği ülkelerdir. Bunun yanı sıra bu ülkeler dünya mültecilerinin büyük çoğunluğuna kendi sınırlarını içinde can güvenliği sağlamalarına karşılık onların temel haklarını tam olarak tanımamaktadırlar. Dolayısıyla mülteciler, daha iyi koşullarda yaşamak için yeniden göçe zorlanmaktadırlar. Sorumluluk paylaşımında gelişmiş ülkelerin, daha fazla maddi destek, daha fazla üçüncü ülkeler yerleştirme kotaları, daha fazla bilgi ve teknoloji transferi aktarmaları beklenirken, gelişmekte olan ülkelerin de kendi sığınma sistemlerini uluslararası standartlara yükseltmeleri gerekir. Uluslararası koruma sadece, sınırları açık tutarak yaşamları tehdit altındaki insanlara güvenlik sağlamakla sınırlı kalmamalıdır. Onların insan haklarını tanıyarak yeni bir hayata başlamalarına olanak tanıyan hukuki, idari düzenlemeleri almaları gerekir.