Regaip Kandili anlamı ve önemi
Regaip Kandili anlamı ve önemi
1149 eser bu yıl ana vatanına döndü
1149 eser bu yıl ana vatanına döndü
Ünlü rapçi Reckol Kıbrıs'ta tutuklandı
Ünlü rapçi Reckol Kıbrıs'ta tutuklandı
Simge ''Kısmetimi kapatıyor'' demişti
Simge ''Kısmetimi kapatıyor'' demişti
123456789
Regaip Kandili anlamı ve önemi
Regaip Kandili anlamı ve önemi
1149 eser bu yıl ana vatanına döndü
1149 eser bu yıl ana vatanına döndü
Ünlü rapçi Reckol Kıbrıs'ta tutuklandı
Ünlü rapçi Reckol Kıbrıs'ta tutuklandı
Simge ''Kısmetimi kapatıyor'' demişti
Simge ''Kısmetimi kapatıyor'' demişti
123456789

TARİHTE BUGÜN

Haber Merkezi

TARİHTE BUGÜN

27 Mayıs 2013 - İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Taksim'de yayalaştırma çalışmalarında ağaçların sökülmesini gerekçe gösteren kişiler, "Gezi Parkı eylemleri" adıyla anılacak olaylı gösterilerin başlamasına neden oldu.

Gezi Parkı olayları veya Gezi Parkı direnişi, 28 Mayıs 2013 tarihinde, ilk olarak İstanbul'daki Taksim Gezi Parkı için hazırlanan kentsel gelişim planına karşı çıkmak amacıyla düzenlenen, daha sonrasında ifade özgürlüğü, medya sansürü, otoriteryanizm gibi toplumsal sorunlara ve Erdoğan'ın baskıcı yönetimine karşı toplumsal bir harekete dönüşen protesto hareketleridir.

Protestolar, 61. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti'nin, İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde bulunan ve sadece umumi hizmette kullanılmak koşulu ile tapuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne tahsis edilmiş olan Taksim Gezi Parkı'na İstanbul 6. İdare Mahkemesi ve 2 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı olduğu hâlde Topçu Kışlası'nı Taksim Yayalaştırma Projesi çerçevesinde imar izni olmadan yeniden inşa etmesini engelleme eylemi olarak başladı ve parkta yapılan bir oturma eyleminin şiddet kullanılarak tahliye edilmesine duyulan öfkeyle ateşlendi. Ardından, Türkiye'nin dört bir yanında, basın, ifade ve toplanma özgürlüğü ile AKP hükûmetinin Türkiye'nin laikliğini zedelemesi gibi çok çeşitli kaygıları protesto eden destek gösterileri ve grevler düzenlendi. İlk çevre protestosunu organize eden küçük bir topluluğun ötesinde merkezi bir liderliğin olmadığı protestolar, İşgal hareketi ve 1968 Mayıs olaylarıyla karşılaştırıldı. Sosyal medya, protestolarda kilit bir rol oynadı, çünkü Türk medyasının büyük bir kısmı özellikle ilk aşamalarda protestoları küçümsedi ve protestolara sansür uyguladı. Hükûmetin tahminiyle yaklaşık 3,6 milyon kişi, Türkiye genelinde ilk Gezi Parkı protestosuyla bağlantılı yaklaşık 5.000 gösteriye aktif olarak katıldı. Yirmi iki kişi hayatını kaybetti ve çoğu ağır olmak üzere 8.000'den fazla kişi yaralandı.

Taksim Gezi Parkı'ndaki oturma eylemi, polisin 1 Haziran'da Taksim Meydanı'ndan çekilmesinin ardından yeniden başladı ve binlerce protestocunun çadırlarda yaşadığı, kütüphane, sağlık merkezi, gıda dağıtımı ve kendi medyalarını kurdukları bir protesto kampına dönüştü. Gezi Parkı kampının 15 Haziran'da çevik kuvvet tarafından temizlenmesinin ardından protestocular Türkiye'nin dört bir yanındaki diğer parklarda toplanmaya başladı ve protestoları ilerletmenin yollarını tartışmak üzere halka açık forumlar düzenledi. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 2 Haziran'da protestocuları "birkaç çapulcu" olarak nitelendirdi. Polis, protestoları göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su ile bastırdı. Olaylarda 11 kişi hayatını kaybetti, 8.000'den fazla kişi yaralandı ve 3.000'den fazla kişi tutuklandı. Polis şiddeti ve hükûmetin protestocularla diyalog kurmaması, bazı yabancı hükûmetler ve uluslararası kuruluşlar tarafından eleştirildi.

Protestocuların yelpazesinin geniş olduğu ve hem sağ hem de sol görüşlü bireyleri kapsadığı belirtildi. Protestocuların şikâyetleri; yerel çevre sorunlarından, Recep Tayyip Erdoğan'ın otoriterliği, alkol yasağı, toplum içinde öpüşme tartışması ve Suriye'deki savaş gibi konulara kadar uzanıyordu. Protestocular, kendilerini çapulcu olarak adlandırarak, Erdoğan'ın kendilerine yönelik hakaretini sahiplendiler. Twitter'daki pek çok kullanıcı da kullanıcı adlarını değiştirerek çapulcu adını kullandı. Çeşitli analistlere göre protestolar, Erdoğan'ın on yıllık döneminin en zorlu olayları ve on yıllardır ülke çapında yaşanan en önemli huzursuzluk gösterisiydi.

27 Mayıs 2013 tarihinde iş makinelerinin parka girmesinin ardından bu haberin sosyal medya aracılığıyla kısa sürede yayılması sonucunda bazı aktivistlerin parka gidip çalışmaları durdurmaya çalışmasına polis orantısız müdahalede bulunmuştur. Bu müdahaleler ve dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın inşaatın yapımında ısrarcı açıklamaları ile protestolar hükûmet karşıtı gösterilere dönüşmüş ve başta Ankara, İzmir gibi büyükşehirler olmak üzere Türkiye'nin diğer illerine de yayılmıştır. 1 Haziran tarihinde polis kuvvetleri Taksim Meydanı'ndan çekilmiştir ve protestocular Gezi Parkı'nda bir kamp kurmuşlardır. Kampta gönüllülerin çalıştığı kütüphane, revir, mutfak gibi tesisler kurulmuştur. 15 Haziran akşamındaki polis müdahalesi sonrasında ise Gezi kampı dağıtılmıştır. Bu olaydan sonra Türkiye'nin çeşitli illerindeki parklarda forumlar düzenlemeye başlanmıştır.

Projenin dayanağı olan planlar İstanbul 1. İdare Mahkemesi tarafından 6 Haziran 2013 tarihinde iptal edilmiştir. Başbakan Erdoğan'ın göstericilere "çapulcu" demesi sonrasında, bu kelimenin kullanılmasından dolayı 2003 yılında açılan bir davada davacıya 10 milyar TL (Şimdiki 10.000 TL) tazminat ödendiğine dair emsal kararı ortaya çıkınca protestocular kendilerini çapulcu kelimesi ile ifade etmeye başlamışlardır. Bazı medya kuruluşlarının gösteri ile ilgili haberleri yayınlamamasına tepki gösterilmiştir. Örneğin CNN Türk haber kanalının gösterilerin yoğun olduğu sırada penguenlerle ilgili belgesel yayınlaması karikatürler ve çeşitli şekillerde tepkilere neden olmuştur ve penguen de gösterilerde kullanılan sembollerden biri hâline gelmiştir. İçişleri Bakanlığı'nın 23 Haziran'da yaptığı açıklamaya göre Bayburt ve Bingöl hariç 79 ilde düzenlenen eylemlere toplam 2,5 milyon kişi katılmış, bundan daha fazla kişi de sosyal ağlar aracılığıyla görüşlerini aktarmışlardır. Olaylar sonucunda 8 sivil (Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Berkin Elvan, Burak Can Karamanoğlu, Mehmet İstif ve Elif Çermik) ve 2 güvenlik görevlisi (polis komiseri Mustafa Sarı ve polis memuru Ahmet Küçüktağ) hayatını kaybetmiş, 9063 kişi yaralanmıştır. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 18 Haziran 2016 tarihinde katıldığı bir davette Gezi Parkı'nın yıkılıp yerine tekrar topçu kışlası yapılacağını dile getirdi. Bu açıklamanın ardından insanlar Twitter'da açıklamaya tepki gösterdi.

Taksim Meydanı ve Taksim Gezi Parkı'nın da içinde bulunduğu alan, çeşitli Osmanlı tebaasına ait mezarlık olarak kullanılmaktaydı. Bu mezarlıkların üzerine ve yanına 1806 yılında Halil Paşa Topçu Kışlası inşa edildi. Kışla; askerî işlevlerinin yanı sıra cambaz gösterileri, at yarışları, Rum hacıların konaklaması gibi amaçlarla da kullanılmaktaydı. II. Meşrutiyet döneminin başında İstanbul'a getirilen meclisi ve padişahı korumakla görevli avcı taburları kışlaya konuşlandırıldı. İlerleyen yıllarda yitirilen kışla, 1913'te Sanayi ve Ticaret Şirket-i Milliye-i Osmaniye'ye satıldı. Binanın orta kısmındaki eğitim alanı futbol sahası hâline getirildi ve uzun yıllar futbol maçları ve çeşitli gösteriler için kullanıldı. Cumhuriyetin ilanından sonra da kışlanın avlusundaki futbol sahası futbol karşılaşmaları için kullanılmayı sürdürdü ve kışla Taksim Stadı adını aldı. Sonradan BJK İnönü Stadyumu'nun yapılmasıyla kışla bu işlevini kaybetti. Mezarlıklar 1926 yılında sökülmeye başlandı ve parsellenerek özel mülkiyet olarak satıldı. 1930'lu yılların sonunda Fransız mimar Henri Prost'un hazırladığı imar planı doğrultusunda kışla, 1939 yılında yıkıldı. Orijinal olarak tiyatro, sinema ve sergi salonlarının yer aldığı Prost projesinden 1940'lı yıllarda vazgeçildi. 4 Eylül 1942'de, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün katıldığı resmî açılışla başlayan Gezi Parkı inşası, 1943 yılında tamamlandı ve İstanbul Belediye Başkanı Lütfü Kırdar tarafından açıldı. Etrafına daha sonra yeni otellerin yapılması ve çevre düzenlemeleriyle, parkın kapladığı alan zamanla azaldı.

16 Eylül 2011 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi oy birliği ile Taksim Yayalaştırma Projesi'ni kabul etti. Bu plan 4 Ocak 2012 tarihinde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu tarafından da onaylandı. Bu proje kapsamına yeniden inşa edilecek Topçu Kışlası'nın 3 katlı olacağı ve yaklaşık 28.900 metrekarelik bir inşaat alanına sahip olacağı açıklandı. Mevcut parkın yerine bir bina inşa edilecek olması ve parkın yok olması hususlarında birçok sivil toplum örgütü ve gruplar olumsuz eleştiriler getirdi. Projenin resmen açıklanmasından itibaren birçok etkinlik, protesto ve yürüyüş etkinlikler düzenlendi. 6 Şubat 2012 tarihinde Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası Gezi Parkı'nın tescillenmesi için 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kuruluna başvuruda bulundu. Haziran 2012'de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Topçu Kışlası'nın aslına uygun olarak yeniden inşa edileceğini açıkladı. Bu konuda ilk protestolardan birisi 6 Haziran 2012 tarihinde gerçekleşti. Gezi Parkı'nda toplanan Taksim Dayanışması grubu üyeleri bir basın açıklaması yaparak dağıldılar. 4 Ekim 2012 tarihinde Gezi Parkı'nın yıkılması için ilk çalışmalar başladı. Kışla inşaatı projesi kapsamında parkın meydana ve Cumhuriyet Caddesi'ne bakan kısımlarında yer alan dükkân sahiplerine sözleşmelerinin yenilenmeyeceği, bundan böyle kiralarını işgaliye olarak vereceklerine dair tebligat yapıldı. Proje kapsamında parktaki ağaçların proje müellefi mimar Halil Onur'un şirketi tarafından işaretlenmesi de bu dönemde başladı. 2012 yılının Kasım ayında, başta Taksim Dayanışması üyeleri olmak üzere birçok kişi ve kuruluş Gezi Parkı'nın yıkılmasına karşı Taksim'de nöbet tutacaklarını açıkladı. 2 Mart 2013 tarihinde Taksim Dayanışması grubu üyeleri parkın yıkımına karşı Taksim Metro İstasyonu çıkışında imza kampanyası düzenlemeye başladı. 14 Nisan 2013 tarihinde bu alanın kışlaya dönüştürülmesini protesto amaçlı Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği tarafından 1. Taksim Gezi Parkı Festivali düzenlendi. Protestolar ilk olarak Taksim Gezi Parkı'nın yıkılmasını önleme amacıyla başlasa da, olaylar AKP’nin izlediği diğer politikalara karşı gösterilen tepkilerle büyüdü. 2011 yılından itibaren, çeşitli yerli ve yabancı kurum, kuruluş, basın-yayın organı ve siyasetçiler tarafından Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki iktidar partisi Adalet ve Kalkınma Partisinin; ifade, basın ve internet kullanımı, alkol tüketimi, kürtaj, televizyon ve toplanma özgürlükleri üzerindeki baskılarının arttığı konusunda endişeler dile getirildi. Hükûmetin Suriye'deki iç savaşa karşı tutumu ve giderek artan otoriter faaliyetleri de toplumsal gerginliğin artmasında etkili olduğu da iddia edildi. Bunun yanında 28 Mayıs 2013 tarihinde dönemin başbakanı Erdoğan'ın dini gerekçelerle alkol düzenlemesi yapıldığı eleştirilerine "İki tane ayyaşın yaptığı yasa muteber de dinin emrettiğinin neden reddedilmesi gerekiyor" cevabını vermesi gibi -toplumda Atatürk ile İsmet İnönü'ye atfedildiği intibaı uyandıran- olayların öncesindeki ve olaylar sırasında kullanılan sert, iğneleyici üslup eleştirilere, olayların iyice büyümesine ve protestolara katılan kesimin genişlemesine neden olmuştur.