Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

''Bir daha asla AK Parti'yle olmayız''

''Türkiye'de bir değişim olması gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanı yaşlandı, yoruldu, yıprandı. Kadrosu yıprandı, yoruldu''

Haber Merkezi

ANKARA - Türkiye’deki İslamcı kökenden gelen siyasetçilerin önemli bölümü açısından okul işlevi gören Millî Görüş siyasetinin günümüzdeki taşıyıcısı Yeniden Refah Partisi (YRP), son iki seçimin kilit aktörlerden biri olmayı başardı. 2023 seçimlerinde bir son dakika hamlesiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmesine önemli katkı sağlayan YRP, 2024 yerel seçimlerine ise ‘müstakil’ girerek oy oranını yüzde 6’nın üzerine çıkarttı. O gün bugündür Yeniden Refah’ın her adımı daha yakından takip edilir oldu.

Fatih Erbakan, partisinin 14 Mayıs ile 31 Mart arasındaki makas değişikliğini izah ederken, geçen sene Cumhur İttifakı’na katılmalarının asıl sebebinin sağ muhafazakâr mahallenin kendilerine yüklediği psikolojik bagaj olduğunu da itiraf etmiş oldu. “İktidarı CHP’ye veren siz olmayın” şeklindeki telkinler nedeniyle AK Parti ile o mutabakatı imzalama yönünde bir karar almış. Ancak “Bir daha asla” diyor. Artık başka gündemleri var. Öncelikli gündemi erken seçim, ki en geç bir buçuk yıl içinde yapılması gerektiğini düşünüyor. Sağ partilerin kuracağı bir ‘üçüncü ittifak’ın eli CHP’ye gitmeyen muhafazakâr seçmen için ciddi bir alternatif olacağından emin. Belli ki DEVA ile Gelecek Partisi’nin birleşme müzakereleri olumlu sonuçlanırsa sağ cenahta işler hızlanacak.

IMF'den çok daha fazla borç alıp çok daha yüksek faizle borç alıyor. Maalesef 8 trilyon lirayı merkezi yönetim borcu aşmış, geldiklerinde 130 milyar dolar civarında bir devlet borcu varken şimdi 250 milyar dolara yaklaştı. 14 Mayıs'tan sonra çok büyük ümitle getirdikleri ekonomi yönetimi, bırakın iyiye götürmeyi, verileri sabit bile tutamıyor, daha da kötüye gidiyor. Enflasyon %38'den %75'e çıktı. Akaryakıt 20 liradan 45 liraya çıktı. Döviz kuru 18 liradan 34 liraya çıktı. Yaşama maliyeti arttı. Faizler yüzde 8,5'den yüzde 50'ye çıktı.

Öte yandan, 22 senelik AK Parti iktidarında D-8 de âtıl kaldı. Amerika'nın ve İsrail'in Orta Doğu'daki planlarının yürümemesi bakımından D-8'in kurulması önemliydi. Tüm bunlara baktığımızda, 28 Şubat'ın dış güçlerin asıl amaçları bakımından başarıya ulaştığını görüyoruz. Türkiye borç faizi ödemeye devam ediyor. İsrail'in planları istedikleri gibi yürüyor. Yani 28 Şubat’ta mesele başörtüsü, imam hatip konusu değildi. Rahmetli Prof. Arif Ersoy Hoca’yı anacağım burada. “Mesele paylaşım ve yönetim konusu. Paylaşıma ve yönetime müdahale etmezseniz, isterseniz çarşafa girin, isterseniz dizinize kadar sakal bırakın sorun değil. Ama paylaşıma ve yönetime müdahale eder, ‘Büyük İsrail'in kurulmasını istemiyorum, Amerika'nın planlarının yürümesine engel olacağım’ derseniz müdahale ederler.” Yani aslında rahmetli Erbakan Hoca'nın başbakan olduğu dönemde paylaşım ve yönetimle ilgili attığı atımlar aslında 28 Şubat'a sebep oldu. Ama o gün bunu işte “Laiklik elden gidiyor, şeriat geliyor” gibi birtakım tiyatrolarla gösterdiler.

14 Mayıs'a gittiğimiz günlerde görüşüne değer verdiğimiz insanlardan ve halkımızdan bize “Sizin kritik bir oyunuz var. Sizin desteğinizle CHP iktidarının gerçekleşmesi durumunda, sizin elinizle yıllar sonra yeniden CHP'li bir Cumhurbaşkanı Türkiye'de iş başına gelecek. Bu insanlar sizin babanızın öğrencileri. Birçoğu Milli Gençlik Vakfı'nda yetişmiş. Erbakan Hoca ile belki sizden çok anısı olan insanlar. Sonuçta 15-20 sene öncesine kadar hep beraberdik. Siz eleştirdiğiniz konularda taleplerinizi ortaya koysanız, bir mutabakat sağlanması halinde AK Parti yöneticileri de yanlışlardan kurtulmuş olsa hem de milletin faydasına bir iş yapılmış olsa. CHP'ye iktidarı teslim etmek yerine, babanızın eski dava arkadaşlarının yanlışlardan dönmelerine vesile olun. Sizin iktidara gelmeniz çok zaman alabilir” dediler. Biz de yaptığımız istişarelerin sonunda ekonomi, dış politika, sosyal politikalar alanındaki kırmızı çizgilerimizle ilgili hususları bu mutabakat metnine yazdık. Tabiri caizse onlara bir zeytin dalı uzattık. Hem kendileri kurtulsunlar hem millet kurtulsun yanlışlardan diye son bir çıkış yolu gösterdik. 

Rahmetli Erbakan Hoca da en ağır eleştirileri getirdiği zaman bile hep “Onları sevdiğimiz için bu eleştirileri yapıyoruz” diyordu. Biz de onun o mantığıyla hareket ettik ve dedik ki; “Bunlar en azından bu yanlışlardan, bu vebalden geri dönsünler.” Bizim istediklerimiz de belli. Borç, faiz, zam, vergi ekonomisi yerine, üretime, istihdama, ihracata dayalı bir ekonomi modeli istiyoruz. Kaynakların imtiyazlı holdinglere aktarılması yerine halka aktarılmasını, dış politikada da D-8'in canlandırılmasını istiyoruz. Sosyal politikalar alanında da ailenin korunması, ahlaki ve manevi kalitesi yüksek bir neslin yetiştirilmesi için adım atılmasını istiyoruz. Mutabakat metnine de bunları yazdık. İlk önce ‘imzalamayız’ dediler. O zaman biz de biliyorsunuz cumhurbaşkanı adayı olduk. İmzaları topladık, 70 bin imzaya geldik ki 100 bin imza da toplanacaktı. Onlar sonradan “Biz mutabakatı imzalıyoruz” deyince, biz de milletin selameti için kabul ettik.

AK Parti tarafı geri adım attı. Biz çizgimizde sabit kaldık. Biz cumhurbaşkanı adayı oluyorduk, ittifaka girmiyorduk. Sonradan “imzalayalım” dediler, adaylığımızı geri çektik. Ama günün sonunda maalesef bu son şansı da ellerinin tersiyle ettiler. Çünkü bırakın o mutabakat metnine uymayı oradaki yazılanların tam tersine işler yapılıyor. Vergiler artıyor, borçlanma artıyor, faiz ödemesi artıyor, zamlar artıyor. Fakir daha fakir, zengin daha zengin oluyor. Yani aynı tas, aynı hamam devam ettiler. Böyle bir tabloda da bizim tabii onlara daha fazla destek olmamız mümkün değildi. O nedenle şimdi müstakil olarak yola devam ediyoruz.

Çünkü bizim çok samimi yaklaşımımıza, fedakarlığımıza ve ortada milletin huzurunda imzalanan bir mutabakat olmasına rağmen bunların hepsi hiçe sayıldı. Bu da bizim güvenimizi tamamen sarstı. O nedenle de bundan sonrası için bir birliktelik olması ihtimalini görmüyoruz.

Artık onlarla ortak bir noktada buluşmamız mümkün gözükmüyor. Bu söylediklerinizin benzeri, hatta daha geniş çaplı bir versiyonu zaten 14 Mayıs mutabakatında vardı. O mutabakattaki maddelerin bir tanesi bile uygulanmadığı gibi pek çoğunda tam aksi istikamette hareket ettiler. Durum buyken bizim artık güvenmemiz mümkün değil.

Bir de bizim Yeniden Refah Partisi olarak artık düşüncemiz şu; Türkiye'de bir değişim olması gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanı yaşlandı, yoruldu, yıprandı. Kadrosu yıprandı, yoruldu. Metal yorgunluğu konusunu yıllar önce söylemişti, şimdi artık metaller çok daha fazla yoruldu. Artık aktörlerin değişmesi gerektiğine, iktidarın değişmesi gerektiğine inanıyoruz. Millete verebilecek herhangi bir şeyleri kalmadı. Son şanslarını da maalesef ellerinin tersiyle ittiler. Bizim yaptığımız fedakarlığı maalesef değerlendirmediler. Bundan sonra artık bir fedakârlık daha yapmamız, tekrardan aynı masada onlarla oturmamız bizden beklenmemelidir. Perşembenin gelişi çarşambadan belli. Yaptıklarınız yapacaklarınızın teminatı. Dolayısıyla Türkiye'de artık mevcut iktidarla bir yere varılması mümkün değil. Bir değişim gerekiyor. Halk da artık aktörlerin de anlayışın da bu kadronun da değişmesi gerektiğini düşünüyor. 2028’e kadar ne milletin ne iktidarın dayanabileceğini düşünüyoruz.

2026 yılının ilkbaharında veya 2025'in sonbaharında bir erken seçim olabilir. Bir, bir buçuk sene içerisinde bir erken seçimde bir değişim olmasının Türkiye'nin faydasına olacaktır. Milletin de beklentisi bu yönde.

AK Parti'nin bütün bu yanlışlara ve ekonomik çöküntüye rağmen yüzde 30'luk bir oyu muhafaza ediyor olmasından belli. O eski Refah Partisi'nden, Millî Görüş’ten gelen seçmen tabanı halen daha Cumhuriyet Halk Partisi'ni bir alternatif olarak görme düşüncesinde değil, bu gözüküyor. Ama öte yandan, toplumun çok geniş kesimlerinde de CHP'ye karşı yaklaşımın çaresizlik ve bunalmışlıktan dolayı bir miktar değiştiğini de görüyoruz. Özellikle merkez sağ seçmeninde CHP’ye dönük önyargıların yumuşadığını görüyoruz. İşte CHP’nin Adıyaman, Kütahya, Sakarya, Sapanca’yı alması, Konya içinde belediyeler alması. CHP, 31 Mart’ta sizin de dediğiniz gibi bugüne kadar varlık gösteremediği birçok yerde aldı ya da başa güreşti. Seçmen bazı illerde “Kazanabilecek CHP var, o zaman tabiri caizse ona yüklenelim” şeklinde bir davranışa gitti. Bu tür bir eğilim üç beş sene öncesinde yoktu. Bugüne kadar hep “Evet bunaldık ama diğer tarafta da alternatif yok, CHP var oraya da oy vermeyiz” deniliyordu. Son seçimde bunun bir miktar kırıldığını gördük.

Biz öncelikli olarak kendimiz müstakil olarak girmeyi istiyoruz. Yeniden Refah Partisi'nin bugün oy oranı bakımından da baraj problemi olmadığını görüyoruz. Seçim sonuçları bunu gösterdi.

Daha bile üzerinde diye düşünüyoruz. Zaten yüzde 6,98'i 31 Mart'ta almıştık. Ben şuna da inanıyorum; sandığa gitmeyen seçmenin önemli bir kısmı Yeniden Refah Partisi'nin böyle bir çıkış yapacağını düşünemedi, öngöremedi. Sandığa gitmeyenler, partimizin Maraş'ta yüzde 34, Düzce'de yüzde 30, Rize'de yüzde 18, Bingöl'de yüzde 22, Elâzığ’da yüzde 20, Konya'da yüzde 24 alacağını bilselerdi, onlar da gelirdi. Şimdi bunu gördüler, o nedenle de seçimden bugüne oy oranımızın ciddi yükseldiğini düşünüyorum. O nedenle biz müstakil olarak girmeyi, kendi cumhurbaşkanı adayımızla girmeyi önceliyoruz. Ama bir ‘üçüncü yol’ alternatifi Türkiye'de her zaman mümkündür. Seçmenin ‘sağ partiler’ olarak nitelendirdiği partiler ittifak yoluna gidebilir. İYİ Parti var, DEVA var, Gelecek var, Saadet var. Büyük Birlik Partisi de olabilir.

Bizim şu anda bir hazırlığımız, görüşmemiz, çalışmamız yok. Ali Beyler bize bir nezaket ziyareti yaptılar. Onların herhalde Gelecek Partisi ile bir birliktelik durumları var. Bu yönde görüşmeleri olduğunu ifade ettiler. Ama bize “Siz de bunun içinde bulunun” gibi bir şey söylemediler. Zaten bizim herhangi bir şekilde bir partiyle birleşme gibi bir düşüncemiz olmaz.

Sağ partilerin bir ittifak içinde cumhurbaşkanı adayı göstermesi, daha çok AK Parti’den oy alacak bir seçenek yaratmaktır. Öylesi bir ittifakın adayı CHP’nin adayından daha çok AK Parti'nin adayından oy kaydırır. CHP’ye bir şekilde eli gitmeyen o nedenle de sandığa gitmeyen kitle sandığa gider. Bazısı da CHP’nin adayına vermek istemese de “Mecburuz çünkü alternatif yok” diye oy verdi AK Parti’ye. Biraz önce anlattım. Sağ partilerden oluşacak bir ittifak, AK Parti’ye gönülsüz oy verenler için ciddi bir alternatif haline gelir. O yüzden de üçüncü bir ittifakın AK Parti’ye yarayacağını düşünmüyoruz.

Mansur Bey’in ismi öne çıkarsa onun CHP’nin adayı olacağını düşünüyorum. Konuşmak için de biraz erken. Ama dediğim gibi, Mansur Bey’in bizim adayımızdan ziyade CHP'nin adayı olma ihtimali çok daha yüksek.

Bizim ittifak yapmamız halinde belki partiler kendi cumhurbaşkanı adaylarını da çıkarabilir. O da bir alternatif ihtimal. Yani milletvekili seçimine yönelik bir ittifak çatısı olur ama cumhurbaşkanı adayları da farklı olabilir. Tek bir aday üzerinde illa uzlaşacağız diye bir şey yok. Ama en başa döneyim; bizim birinci seçeneğimiz seçimlere müstakil olarak gitmek ve kendi adayımızla gitmek. Ama o zamanki konjonktürde bir ittifak teklifi olursa ona da kapıları kapatmayız ifadelerini kullandı.