6. İstanbul Uluslararası Halk Müzikleri Festivali
6. İstanbul Uluslararası Halk Müzikleri Festivali
6 sanduka mezar gün yüzüne çıkarıldı
6 sanduka mezar gün yüzüne çıkarıldı
Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
Künhü'l Ahbar basıldı
Künhü'l Ahbar basıldı
123456789
6. İstanbul Uluslararası Halk Müzikleri Festivali
6. İstanbul Uluslararası Halk Müzikleri Festivali
6 sanduka mezar gün yüzüne çıkarıldı
6 sanduka mezar gün yüzüne çıkarıldı
Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
Künhü'l Ahbar basıldı
Künhü'l Ahbar basıldı
123456789

Fikret Bilâ'ya üç soru üç yanıt

Gazete Durum Haber Merkezi, Gazeteci-Yazar Fikret Bilâ'ya 14 Mayıs çok partili yaşamı ve güncel siyasi gelişmeleri sordu.

Haber Merkezi

1- Türkiye’nin çok partili hayata geçtiği 14 Mayıs 1950’nin yıl dönümünde Türk demokrasisi nereden nereye geldi?

Bugünden 72 yıl öncesine baktığımızda çok çarpıcı bir benzerlik görülüyor. Türkiye bugün AK Parti iktidarının seçim yasasında yaptığı değişikliği tartışıyor. Türkiye 1950 yılında 14 Mayıs seçimleri öncesinde aynı konuyu tartışıyordu. Ancak roller farklıydı. CHP iktidardı, Demokrat Parti (DP) muhalefetti. O zaman seçim güvencesi isteyen DP’ydi. Bugün DP’nin devamı olduğunu söyleyen AK Parti ve seçim güvencesi isteyen CHP.

Aslında Türkiye çok partili hayata 1946’da geçti. Ancak siyaset bilimciler ve tarihçiler çok partili hayata geçiş tarihi olarak 1946 seçimlerini değil, 14 Mayıs 1950 seçilerini esas alırlar.

Bunun nedeni 1946 seçimlerinin anti demokratik olmasıdır. 1946’da “açık oy-gizli sayım” uygulanmış ve oyları da CHP’ye bağlı devlet memurları saymıştır. Oyun açık kullanılıp, gizli sayılması elbette demokrasiye aykırıdır.

Bu nedenle DP’nin iki lideri Celal Bayar ve Adnan Menderes, Cumhurbaşkanı ve CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’den üç talepte bulunmuşlardır. Cumhurbaşkanın tarafsız olması. Bu amaçla CHP Genel Başkanlığı’nın bırakması. “Gizli oy-açık sayım” ilkesinin getirilmesi ve seçimlerin yargıç gözetiminde yapılması. Bayar ve Menderes bu istekleri kabul edilmezse DP’nin seçime girmeyeceğini de İnönü’ye bildirmişlerdir. İnönü bu üç demokratik isteği de kabul etmiştir. CHP Genel Başkanlığı fiilen bırakmış ve Başbakan’ı CHP Genel Başkanlığı vekaletine tam yetkiyle getirmişti. Gizli oy-açık sayım ve seçimlerin her seçim bölgesinde en kıdemli yargıcın güvencesinde yapılmasını öngören seçim yasasını çıkarmıştır.

Bugün aynı talepleri CHP ve diğer muhalefet partileri istiyor. Partili cumhurbaşkanına karşı çıkıyorlar. Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişi amaçlıyorlar. DP’nin devamı olduğunu söyleyen AK Parti ise seçimlerin en kıdemli yargıcın seçim kurulu başkanlığında yapılması hükmünü kaldırıyor, yerine kura ile seçilmesini getiriyor. Böylece partili avukatlardan yargıçlığa atadıklarının seçim kurulu başkanı olması olasılığını artırıyor. Bu de seçim güvenliği açısından büyük endişe yaratıyor. Muhalefet iktidarın sandıkta kazanamayacağı seçimi, kendine yakın yargıçlar eliyle kağıt üzerinde kazanmaya çalışmakla suçluyor.

Garip ama gerçek.

Demek ki Türk demokrasisi 72 yıl içinde ilerlememiş, aksine 72 yıl öncesine gerilemiş dudumdadır. CHP’yi 1950 öncesinde yöneltilen parti-devlet, şahıs devleti eleştirileri bugün Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve AK Parti’ye yöneltiliyor. CHP ve diğer muhalefet partileri bugün en kıdemli yargıç güvencesi talep ediyor, Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda parti genel başkanı olmasına itiraz ediyor. DP’nin 1950’de CHP’den istediklerini CHP bugün AK Parti’den istiyor.

Türk demokrasisi bugün çok ağır hasar almış durumdadır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle demokrasinin temeli olan kuvvetler ayrılığı fiilen askıya alınmıştır. Yürütme organın tüm yetkileri tek başına Cumhurbaşkanı’na verilmiştir. Bu durum Türkiye’de tek adam rejimi yaratmıştır. Yargı siyasallaşmıştır. Yargı kararları siyasi otoritenin beklentisi yönünde verilmektedir. Yargı ve yasama tümüyle yürütme erkinin kontrolündedir. Basın yayın organlarının büyük bölümü iktidarın propaganda aygıtına dönüşmüştür. Yine demokrasinin olmazsa olmaz ilkesi laiklik de fiilen rafa kaldırılmıştır. Din de yargı gibi siyasallaştırılmıştır. Bu nedenlerle Türkiye demokrasiden çok uzaklaşmıştır.

Türk demokrasisi o kadar ağır bir darbe almıştır ki yeniden cumhuriyetin nitelikleriyle birlikte demokrasinin de yeniden inşası gereklidir.

2- CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu getirilen siyaset yasağını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Birinci soruda olduğu gibi bu sorunun yanıtını bir benzerlikle vereyim. İlk soruyu 72 yıl öncesinin koşullarıyla benzerlik üzerinden vermiştim. İkinci sorunun yanıtına da 25 yıl öncesindeki koşulların benzerliğiyle başlayalım.

Türkiye 25 yıl önce AK Parti İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a getirilen siyaset yasağını konuşuyor ve eleştiriyordu. Erdoğan okuduğu bir şiir nedeniyle mahkum olmuş ve hakkında siyaset yasağı getirilmişti. Bir siyasetçi sırf şiir olduğu diye siyaseten yasaklanır mı, demokrasilerde böyle bir karar verilebilir mi diye yoğun eleştiriler yapılıyordu.

Erdoğan bu yasaktan CHP sayesinde kurtuldu. CHP’nin o zamanki lideri Deniz Baykal, bu yasağı demokratik ve hukuki bulmamıştı. Baykal’ın girişimiyle Anayasa değiştirildi ve Erdoğan siyasi haklarına kavuştu. Siirt’ten milletvekili seçildi ve Başbakanlık görevini üstlendi.

Bugün aynı Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı döneminde Canan Kaftancıoğlu’na 10 yıl önce attığı bir tweet nedeniyle siyasi yasak getirildi. Roller yine değişti. 25 yıl önce AK Parti siyasi yasağın kaldırılmasını istiyordu. Şimdi CHP siyasi yasağın kaldırılmasını itiyor. Roller yine değişmiş durumda.

Kaftancıoğlu hakkında verilen mahkumiyet ve siyasi yasak kararı siyasi bir karardır. İktidar İstanbul’u kaybetmiş olmayı hâlâ içine sindiremedi. Bu nedenle CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu hedef haline getirdi. Her ikisini de yargı eliyle siyasetin dışına itmeye çalışıyor. Kaftancıoğlu hakkında siyaset yasağı getirdi. İmamoğlu’nu hakkında da dava açtı. İmamoğlu davası 1 Haziran’da görülecek. İktidar İmamoğlu’nu da yasaklayarak siyaset dışına atmaya çalışıyor.

AK Parti seçimi kazanamayacağını gördüğü için kendine göre yol temizliği yapıyor. Seçimi yargı üzerinden kazanmayı deneyeceği anlaşılıyor.

3- “CHP Nasıl İktidar Olur?” diye bir kitap yazdınız. CHP nasıl iktidar olur?

CHP, Atatürk’ün liderliğinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve demokrasiye geçiren partidir. Bu özellikleriyle demokratik, laik, çağdaş hukuk devletinin kurucusudur.

Buna karşın çok partili hayata geçildiği 1950 yılından bugüne kadar geçen 72 yıl içinde ancak 15 yıl, o da koalisyon ortağı olarak iktidar olabilmiştir. Türkiye, 57 yıl sağ partiler tarafından yöneltilmiştir. Son 20 yıllık yönetim döneminde ise Atatürk’ün kuruluş felsefesinden, demokratik, laik, çağdaş bir cumhuriyet ve sosyal hukuk devleti özelliklerini büyük ölçüde yitirmiştir.

Bu sonuçta CHP’nin uzun süre iktidar olamamasının etkisi büyüktür. CHP’nin iktidar olamamasında etkili olan üç kırılma noktasından söz edebiliriz.

Birincisi, hilafetin kaldırılmasından bugün kadar süren “dinsiz parti” propagandasıdır. Laik düzene geçişle birlikte bu propaganda yaygın şekilde kullanılmış ve etkili olmuştur.

İkincisi kırılma noktası, 2. Dünya Savaşı yıllarındaki ekonomik yokluklar, halkın çektiği sıkıntılardır İsmet İnönü’nün savaş koşullarında kaynakları askeri ihtiyaçlara ayırması nedeniyle, ağır vergiler konulması, ekmeğin ve temel ihtiyaçların karneye bağlanması, yüksek enflasyon CHP’yi “ekonomiyi iyi yönetemeyen, yokluk, karne, kuyruk partisi” olarak

damgalanmasına neden olmuştur. Bülent Ecevit’in gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra Türkiye’ye ekonomik ve askeri ambargo uygulanmasıyla ortaya çıkan ekonomik kriz nedeniyle CHP yine “kıtlık partisi” damgası yemiştir.

Üçüncüsü 12 Eylül 1980 darbesinin CHP’yi ezmesi ve sol kadroları dağıtmasıdır. Sonrasında ise merkez solun CHP, DSP, CHP olarak üçe bölünmesidir.

Dördüncü kırılma noktası HEP ve ardılı partilerden sonra Kürt seçmenin CHP’den kopmasıdır.

CHP’nin iktidara gelebilmesi içir bu üç önemli kırılma noktasın etkilerini ortadan kaldıracak ve düzen değişikliği iddiasını içeren politikalara yönelmesi gerekir.

CHP, iktidara gelebilmesi için “Toplumsal Hareket Sendikacılığı”nı esas alan toplumsal muhalefet anlayışıyla hareket etmesi gereklidir. Dayanışma ekonomisini belediyeleri yönettiği 11 büyük ilde hayata geçirerek, kent yoksullarına ulaşarak, kamucu ekonomiye geçmelidir. Ki bu konuda CHP’li belediye başkanları başarılı örnekler vermektedir. AK Parti iktidarının kayırmacı ekonomi modeline karşı, dayanışmacı ekonomi modelini oluşturmayı başarmışlardır. Bunun seçimlerde olumlu etkisi görülecektir.

CHP’nin kadın hareketlerini, çevre hareketlerini içine alıp, beyaz yakalıları Anadolu’ya, halka gönderip, parti politikalarını, nasıl bir Türkiye inşa edeceğini, yoksulluğu nasıl ortadan kaldıracağını kapı kapı anlatması gereklidir.

CHP, laikliğin dinsizlik olmadığı aksine inanç özgürlüğünün güvencesi olduğunu anlatmalıdır. ikna edici şekilde, halka güven vererek kapsamlı bir kampanya yürütmesi gerekir. Kadınların ve gençlerin CHP’de aktif hale getirilmesi gereklidir.

CHP’nin yoksullara, işçilere, çalışan kesime, çiftçiye, esnafa ulaşmak için çabalarını artırması gerekir. Sosyal demokrat olduğunu söyleyen CHP’nin bu kesimlere yaslanması gerekir.

Bu çaba, bugün Türk siyasetinin başat sorunu olarak görünen demokrasi talebini önde tutmaya da engel değildir.

CHP, Millet İttifakının ve 6’lı masanın büyük partisi olarak iktidar değişikliğinde Türkiye’yi en geniş toplumsal uzlaşma ile yöneteceği güvencesini vermelidir. AK Parti’nin yarattığı kutuplaşma yerine toplumsal kucaklaşmayı hedef almalıdır.

Demokratik laik Türkiye Cumhuriyeti’ni ve gerçek demokrasiyi yeniden inşa edeceğini sık sık gündemde tutmalıdır. Yeniden inşayı ise iktidarı tek başına kazansa bile İYİ Parti başta olmak üzere diğer muhalefet partileriyle koalisyon oluşturacağını ve ülkeyi kucaklaşmayı sağlamak üzere birlikte yöneteceklerini ilân etmelidir.