Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

"İŞ – EMEK – ÖLÜM!"

Aslı Leman Atlı


Yeni Türkiye'nin, “yerli ve milli” hamleler eşliğinde “ekonomik kalkınma” ve “büyüme” hızında geldiği noktayı -hatta bizi kıskanan ülkeleri düşününce- geçtiği hudutları “Türkiye Yüzyılı” başlığı altında sıklıkla duyuyoruz ya da okuyoruz.

Belleklerimize alfabe ile eş zamanlı, benliklerimize hayatla eş güdümlü kodlanan “çalışmanın önemi” hep aklımızda, unutmuyoruz.

“Ekmek aslanın ağzında” diye bildiğimiz deyimi veriler ışığında güncelliyoruz...

Ekmek, toprağın altında!

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin (İSİG) hazırladığı rapora göre, 2023 yılında en az 1932 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti! Ülkemizde her gün “en az” 5 işçi geçim peşinde can verdi.

Bütün iş kazalarının önlenebilir olduğu düşüncesiyle konuyu ele alan İSİG Meclisi, bu nedenle “iş kazası” yerine “iş cinayeti” kavramını benimsiyor. Yanı sıra, raporlar kayıtlı verilere göre hazırlandığından rakamlar “en az” vurgusuyla açıklanıyor. Yani kayıt dışı ölümlerle sayılar artıyor.

Artan enflasyona, hak ve özgürlük arayışlarına ve azalan alım gücüne karşın; günden güne kötüleşen, güvencesiz çalışma koşullarının hakim olduğu emek sömürüsü herkesin malumu... Öte yandan duruma ilişkin pek de bilinmeyeni, İSİG Meclisi'nin açıkladığı veriler ortaya koyuyor:

İSİG raporunda, iş cinayetlerinin (kayıtlara göre 981 işçi ölümüyle) yoğunlaştığı üç işkolu; inşaat, tarım ve taşımacılık olarak belirlenmiş. Yani, “güvencesiz çalışmanın” hakim olduğu, buna karşın sendikal örgütlenmenin oldukça zayıf kaldığı iş grupları.

Sektör bazında geçen yıl : Sanayi sektöründe 634, Hizmet sektöründe 534, İnşaat sektöründe 393 ve Tarım sektöründe 371 işçinin hayatını kaybettiğini görüyoruz.

Geçtiğimiz yıl, iş cinayetlerinin bir numaralı nedeni trafik ve servis kazaları. 2023 yılında 444 işçi bu şekilde hayatını kaybetti. Ancak bu ölümler iş cinayeti değil trafik kazası olarak görülüyor. Oysa tır, kamyon, otobüs, servis minibüsü, taksi şoförleri, moto kuryeler uzun çalışma saatlerinde ve neredeyse dönüşümsüz çalışmakta. Öte yandan araçların yeterli bakımı yapılmıyor, yol aydınlatması veya düzenlemelerinde sorunlar var ve iş yetiştirme baskısı da cabası.

Şoför ölümlerinin iş cinayeti olarak görülmemesi bir yana, vakaların örtbas edilme biçimine ilişkin çok çarpıcı bir örnek 2023 yılı sonunda kamuoyunun gözleri önünde yaşandı. Bir cinayetin faili Cumhurbaşkanı'nın evladı olduğunda konunun nasıl ele alındığı bu vesileyle hatırlandı...

Veriler karanlığında iş cinayetleri...

Geçtiğimiz yıl iş cinayetlerinin en yüksek olduğu iki dönem, Şubat ve mevsimlik çalışmanın arttığı yaz ayları...

6 Şubat'ta meydana gelen ve resmi verilere göre elli binin üzerinde can kaybı yaşanan deprem hepimizi paramparça etti. Yüzbinlerce kişi yaralandı, yüzlerce kayıp vatandaşımız söz konusu. Manevi hasarın tespiti söz konusu değil!

İşçi ölümleri ekseninde değerlendirmeye dönersek, bu noktada depremde ölenlerden kimlerin iş cinayeti kapsamına girdiğine bakmak gerek : “Deprem esnasında işyerinde ya da patronun talimatıyla bölgede olan bütün işçilerin ölümü iş cinayeti (resmi terimle iş kazası) kapsamına girer. Yine bazı hastanelerin veya belli bölümlerinin yıkıldığını biliyoruz. Ayrıca yıkılan otel, lokanta, oto tamir, belediye, genel işler vb. işyerleri var. Buralarda gece vardiyasında çalışırken hayatını kaybeden tüm işçiler, yine bölgedeki otellerde eğitim seminerleri ve geçici görevlendirme ile kalırken hayatını kaybeden işçiler de iş cinayetleri kapsamındadır.”

Çoğunluğu, hastane ve otellerin çökmesi nedeniyle “tespit edilebildiği kadarıyla” 158 işçi deprem esnasında hayatını kaybetmiş.

Raporda, böylesine yıkıcı bir depremde ölen işçilerin gerçek sayısını bilmenin ancak devlet eliyle söz konusu olabileceği vurgulanırken, bu nedenle emekten yana olan vekillerin TBMM'de konuya ilişkin önerge vermesinin önemine işaret ediliyor.

Öte yandan depremdeki can kaybına ilişkin durum bile müphemken, olağanüstü bir süreç olması nedeniyle bölgedeki işçi ölümlerine dair bilgi alma olanaklarının kısıtlı olduğu biliniyor.

İnsanlarımız depremde hayatını, sağlığını, yakınını, evini- ocağını, işini, geleceğini, güvencesini kaybetti. Buna, yardım ve dayanışma faaliyetleri için bölgeye koşanlar arasından da kayıplar eklendi. Yardım malzemesi taşırken kaza geçiren nakliyeciler ya da arama- kurtarma görevi sırasında kalp krizi geçirip hayatını yitirenler de İSİG verilerinde mevcut. Ancak raporda dikkati çeken bir başka husus : “Deprem nedeniyle ağır hasar alan işyerlerinde “malları” kurtarmak için yapılan işlerde insan sağlığına önem verilmemesi...”

Raporda, Kahramanmaraş’ta depremlerde ağır hasar alan metal fabrikasında patronun görevlendirmesiyle ürünleri çıkarırken “önce iş güvenliği” yazan tabelanın çökmesi sonucu kolon ve tavanın altında kalan iki işçinin hayatını kaybettiği belirtiliyor.

Deprem sonrası yıkım, enkaz kaldırma, depolama ile gündeme gelen asbest sorunu, yıllardır işçi-halk sağlığı sorunu olarak var olan ve üzeri örtülen bir konu. Buna ilişkin en küçük önlemin bile alınmaması sorunun ayrı bir boyutu.




Sayı değil, kişi...

İşçi ölümlerinin artış gösterdiği bir başka dönem ise mevsimlik çalışmaların arttığı yaz dönemi. Dünya çapında sıcaklık rekorlarının kırıldığı 2023 yazında, ucuz emek pazarı haline gelen yurdumuzda hayatını kaybeden işçilerin sayısının da artış gösterdiği rakamlarla ortada.

2023 yılında iş cinayetlerinin cinsiyetlere göre dağılımında 147 kadın işçi ve 1785 erkek işçinin hayatını kaybettiğini öğreniyoruz.

Bir kez daha hatırlatmakta fayda var, bu rakamlar tespit edilen ya da kayıt altına alınmış ölümlere ilişkin rakamlar. Okumalarına ve çalışmalarına izin verilmeyerek ekonomik şiddete maruz kalan ücretsiz ev emekçisi kadınlar, istihdam edildiklerinde de bu şiddetin, ayrımcılığın, her türden mobbing ve istismarın hedefi oluyor. ”Kadının Adı Yok”; katli mevcut ama kaydı yok! Kadına dair ne varsa üstünü örten bir gelenekte, kadın emeğinin görünmez olduğu koşullarda, karşı karşıya kaldıkları iş cinayetleri, meslek hastalıkları ve iş kazaları da görünmüyor. Erkek işçilerin kadın işçilere göre kaza geçirme ve ölüm olasılığının daha yüksek olduğu varsayımıyla, kadınların istihdamdaki ağırlığı, ücretsiz ev işçiliği ve kayıt dışı istihdamın boyutları göz ardı ediliyor.

Araştırmalara göre iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı şu şekilde sıralanıyor :

14 yaş ve altı 22 çocuk işçi, 15-17 yaş arası 32 çocuk/genç işçi, 18-29 yaş arası 396 işçi, 30-49 yaş arası 770 işçi, 50-64 yaş arası 454 işçi, 65 yaş ve üstü 95 işçi, yaşı bilinmeyen 163 işçi hayatını kaybetti…

Her bir yaş aralığı, çalışma koşulları ve uygulanan politikalar ekseninde incelendiğinde tablonun ayrı vahim sonuçları gözler önüne seriliyor. Çocuk işçiliğin yasal ve meşru hale getirilme çabaları yanında ekonomik açıdan da zorunlu hale gelmiş olması ülkenin bir başka kanayan yarası.

Yanlış dış ve iç politikalar sonucu Türkiye’de yaşayan mülteci sayısının, kaydı bulunmayan göçmen ve mültecilerle birlikte 7-8 milyon civarına ulaşması ise vahametin boyutunu katlıyor. Günübirlik ve güvencesiz şekilde işgücü piyasasına dahil olan bu insanlar patronlar açısından, ücret pazarlığı imkânı olmayan, ödemelerinin eksik yatırabileceği ya da geciktirebileceği, hakkını aradığında şiddet uygulayabileceği, zorla çalıştırabileceği ek bir çocuk işçi kitlesi anlamına geliyor.

Kürsülerden yükselen sesler ne derse desin gerçekler ortada. Bu acı ve çarpıcı rapor erişilebilen verilerle durumu açıkça ortaya koyuyor :

“Emperyalist savaşlar, bölgesel askeri müdahaleler ve sömürge politikaları coğrafyaları yeniden şekillendirirken küresel ölçekte nüfus hareketliliğini hızlandırıyor. AKP iktidarının AB ile yaptığı anlaşmalar sonucu ‘açık hava hapishanesine’ dönen Türkiye’de de işgücü piyasasına katılan göçmenlerin/mültecilerin sayısı hızla çoğalıyor. Bu durumun bir yansıması olarak da göçmenlerin/mültecilerin maruz kaldığı iş cinayetleri artış gösteriyor. İster 6331 sayılı İSG Yasası çıkarın ister oransal olarak “işçi ölümleri düştü” gibi söylevler verin gerçekler değişmiyor. Güvencesizliği bugünün proleter çalışma ve yaşam disiplini haline getiren AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden bugüne iş cinayetlerinde en az 32 bin 478 işçi hayatını kaybetti.”

İşte 22 yılın özeti...