Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Erdoğan "Katil" Dediği Sisi'yle Neden Barıştı?

Donalp Trump’ın en favori diktatörü kim miydi?

Tabii ki Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un değildi.

Trump, 2019’da, Fransa’daki G-7 zirvesi sırasında Hotel du Palais’in bir odasında, Mısır Devlet Başkanı Abdilfettah es- Sisi’yi bekliyordu.

Bir anda gülerek, "Nerede benim en favori diktatörüm?" demez mi!

Odada en az 10 Amerikalı ve 3 Mısırlı diplomat vardı.

Tabii hava bir anda adeta buz kesti.

Olay, Wall Street Journal gazetesine sızınca da Trump’ın en favori diktatörünü öğrenmiş olduk.


ABD Mübarek’i neden terke etti? 

Trump, Müslüman Kardeşler'i deviren Sisi’ye “favori diktatörüm “ dese de yıllardır ABD’nin, Orta Doğu’daki en yakın müttefiki, Şeriatçı Suudi Arabistan Kralı’dır.

Gerçi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinden sonra, ABD- Suudi ilişkileri biraz soğudu...

Ancak, ABD’nin Suudilerle yaptığı 110 milyar dolarlık silah satış anlaşması, cinayetin üstünü örtüverdi...

ABD’nin bir dönemdeki en yakın müttefiki de kuşkusuz Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’ti...

Ancak ABD, Arap isyanları başlayınca Mübarek’i yalnız bıraktı.

Mübarek’in devrilmesinin ardından iki kez Kahire’ye gittiğim zaman nedenlerini araştırdım...

Mübarek rejiminin Dışişleri Bakanı olan Amr Musa’yla uzun söyleşiler yaptım.

"ABD neden Mübarek’i terk etti?" diye de sordum...

Musa, ABD’nin yeni bir Orta Doğu istediğini söylüyordu.

"Mübarek bitmişti. Ordudaki kontrolünü de kaybetmişti. ABD tarafsız kaldı" dedi.



Mursi'yle nasıl görüştüm?

İlk gidişimde Müslüman Kardeşler cemaati, "Özgürlük ve Adalet Partisi"ni kurmuştu...

Parti merkezi şehrin yoksul bölgesinde köhne bir binanın küçük dairesindeydi.

İçeri girdiğim zaman koridor ve odaların namaz kılanlarla dolu olduğunu gördüm.

Çevreye göz atarken, partinin çiçeği burnundaki Başkanı Muhammed Mursi, odasından çıkıp gülümseyerek yanıma geldi, "Hoş geldiniz" diye elimi sıktı.

Belli ki 7 yıl boyunca, ABD’de üniversitede ders veren Prof. Dr. Mursi, Müslüman Kardeşler'in “ılımlı İslam” yüzüydü...

Mursi’yle yaklaşık bir saat görüştüm.

Samimi bir sohbet oldu. Birçok soruyu da açıkça sordum.

Hatta Mısır’da aydınların, solcuların ve Hristiyanların korkulu rüyası olan "şeriat"ı uygulayıp uygulamayacaklarını da sordum.


Gerçek şeriat nedir? 

Mursi, Mısır halkını kucaklayacaklarını söylüyordu.

Gülümseyerek, “Gerçek şeriatı uygulayacağız. Hedefimiz özgürlük, demokrasi ve adalet. Kalkınma getireceğiz. Halk, iktidarın, gerçek sahibi olacak” diyordu...

Mursi’nin sözünü ettiği “Gerçek Şeriat” neydi? Bilemiyorum.

Ancak yıllarca hırsızların elinin kesildiği, zina yapan kadınların taşlanarak öldürüldüğü Suudi Arabistan rejimi de gerçek şeriat uyguladığını savunuyordu.


Mursi'nin halk arasındaki adı "Yedek Lastik"ti

Başlangıçta, Müslüman Kardeşler, Mısır ordusuyla ve perde arkasındaki ABD’yle uzlaşmaya çalışıyordu.

Bu nedenle de önce Parlamento'da çoğunluğu elde edip, yavaş yavaş ülkenin tüm kurumları kontrol etmeyi hedefliyorlardı.

İlk seçimde, Cumhurbaşkanlığına aday da göstermeyeceklerdi.

Ancak planı, AKP’ye de yakın olan, cemaatin liderlerinden  Abdel Futuh bozunca, Müslüman Kardeşler aday göstermek zorunda kaldı.

Aslında Mursi, cemaatin gerçek Cumhurbaşkanı adayı değildi.

Mısır’da orduyla Müslüman Kardeşler arasında oynanan kanlı oyunun kurbanı oldu...

Cemaatin gösterdiği esas güçlü iki adayı, ordu veto edince, Mursi’yi aday gösterdiler.

Seçimden önce Kahire’ye gittiğim zaman halk Mursi’ye “Yedek Lastik” adını takmıştı.

Binlerce taraftarın Kahire sokaklarına çıktığı mitinge gittiğimde, iplerin Mursi’de değil, perde arkasındaki 6-7 liderde olduğu söyleniyordu.

Mursi de yansıttığı "ılımlı demokratik İslam” imajını Cumhurbaşkanı olduktan sonra ya sürdürmedi. Ya da sürdüremedi.

Cumhurbaşkanı olduktan sonra öyle kararlar akmaya başladı ki tepkiler çığ gibi büyüdü.


Mursi kurban oldu 

Sonunda öfkeli kalabalıklar yeniden sokaklara döküldü.

General Abdül Fetah Sisi de Cumhurbaşkanı'nı devirdi.

İlk kez Mısır’ın efsane lideri Nasır’ın yasakladığı Müslüman Kardeşleri yeniden yasakladı. Mısır’da tutuklama furyası da başladı.

Darbenin en ilginç yanı, General Sisi’nin Müslüman Kardeşler'e yakın olmasıydı.

Hatta Mursi, Cumhurbaşkanı seçildikten 2 ay sonra Sisi’yi Genelkurmay Başkanı yapıp orduyu kontrol etmeyi hedeflemişti...

Herhalde kendi atadığı Genelkurmay Başkanı tarafından hapse atılıp demir parmaklıklar ardında öleceğini düşünmüştü...


Müslüman Kardeşler politikası fiyasko oldu 

2013’de Mısır’daki darbeye, dünyada en sert tepkiyi gösteren Erdoğan oldu...

Bunun iki nedeni vardı...

İlki, AKP kurmayları, stratejilerini Müslüman Kardeşler'in yeniden iktidarı ele geçireceği üzerine yaptılar. Bu nedenle Erdoğan, Sisi’ye “katil” bile dedi...

İkinci neden ise Erdoğan, “Rabia” işaretiyle hem AKP tabanını birleştirdi hem de Arap sokağına mesaj verdi.

Ancak Mısır'daki darbe, Müslüman Kardeşler için sonun başlangıcı oldu.

İhvan, Mısır’dan sonra diğer Arap ülkelerinde de kaybetmeye başladı.

Mübarek’in devrilmesi ve Müslüman Kardeşler'in iktidara gelmesinde tarafsız kalan ABD de Orta Doğu’da B planını devreye sokunca, AKP’nin hesapları tutmadı. Erdoğan da yalnızlığa sürüklendi.

Gerçek olan şu ki Müslüman Kardeşler'le birlikte, Orta Doğu’ya lider olma hayalinin hem Erdoğan’a hem de Türkiye’ye faturası çok ağır oldu.

Kısacası AKP’nin Müslüman Kardeşler politikası tümüyle iflas etti...


180 derecelik manevrayla seçim kazanır mı?

2023’deki tarihi seçimleri kaybetme risk ortaya çıkınca da Erdoğan büyük manevra yapmak zorunda kaldı.

Önce FETÖ’yü desteklemekle suçladığı Birleşik Arap Emirlikleri'yle (BAE), sonra gazeteci Cemal Kaşıkcı’yı öldürmekle suçladığı Suudi Arabistan’la, son olarak da “katil” dediği Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’yle barıştı.

Suriye Devlet Başkanı Esad’la da barışma yollarının arandığı ise sır olmaktan çıktı.

Erdoğan 180 derecelik manevrayla, Suudi Arabistan ve BAE’den (seçimlerden önce ekonomiye nefes aldıracak) sıcak para akışını sağlamış oldu.

İsrail’le barışarak da ABD’yle ilişkilerde yumuşama sağlamaya çalıştığı anlaşılıyor.

Arap dünyasının en önemli ülkesi olan Mısır’ın lideriyle de barışıp, Türkiye’nin dışlandığı Doğu Akdeniz’deki gaz rezervleri anlaşmalarına katılmayı hedefliyor.

Bu arada, Ukrayna Savaşı yüzünden ABD ve AB’nin ağır baskısı altında kalan Putin’in, Erdoğan’ın iktidarda kalmasını tercih edeceğini ve Rusya’dan da sıcak para akışı olduğunu unutmayalım.

Gerçek olan şu ki Erdoğan bedeli ne olursa olsun, seçimi kazanmak için büyük riskler alan ve 180 derecelik manevralar yapan bir siyasetçi olduğunu çoktan ispatladı.

Bakalım bu kez aldığı riskler ve yaptığı manevralar tarihi seçimi kazanmasını sağlayacak mı?