Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Parti içi demokrasi olsaydı

Recep Tayyip Erdoğan’ın Refah-Fazilet’ten ayrılıp AKP’yi kurması, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun AKP’den kopuşu, Muhsin Yazıcıoğlu ve Meral Akşener’in MHP’den ayrılmaları, Akşener’in kurduğu İYİ Parti’den Ümit Özdağ’ın ayrılması, Mustafa Sarıgül ve Muharrem İnce’nin CHP’den, Ayhan Bilgen’in HDP’den uzaklaşarak kendilerine ayrı yollar çizmesi.

Örnekleri çoğaltabiliriz şüphesiz ki. Ama bu kadarı da meramımızı anlatmak için yeterli. Türkiye yakın tarihindeki partileşme süreçlerinin tamamında, bir parti içi demokrasi trajedisi var. Tabii ki elitlerin kendi içinde bölünmesi ve sosyolojik dönüşüme paralel bir şekilde yeni partilerin kurulması normal. Sık sık yaşanmasına rağmen tuhaf olan şey, parti yapılarının demokrasi eksikliği nedeniyle yumuşak geçişe izin vermemesi.

Çünkü bizde parti, liderin partisi olarak görülür. Çok istisnai örnekler hariç genel başkan, kendisi görevi bırakmadığı veya ölmediği müddetçe partinin başında kalır. Yapılan seçimler göstermeliktir. Genel başkan, kendisini seçen delegeleri seçer. O delegeler de genel başkanı. Dedikodu yapılsa da açık bir tartışma hoş karşılanmaz. Partilerin grup toplantılarında sadece genel başkanlar konuşur mesela. Parti grubundan hiç kimse grup toplantısında söz almaz. Bu çarpık yapı solda da sağda da böyle.

Oysa demokrasi, katılımdan çok rekabettir. Zamanında Robert Dahl’ın ifade ettiği üzere, bir politik sisteminin demokrasi düzeyini, yarışmaya izin verme seviyesi belirler. Yasal, örgütsel veya kültürel engellerle yarışma kısıtlanıyorsa demokrasi önce yüzeyselleşir, sonra da kötücül kardeşi olan oligarşiye dönüşür.

Bu temel gerçeği Türkiye’nin güncel siyaseti ve sistem tartışmaları bakımından yeniden yorumlamak gerekir. Muhalefetin iddia ettiğinin aksine, ülkenin temel sorunu başkanlık sistemi değildir. Başkanlığı bırakıp revize edilmiş bir parlamenter sisteme döndüğümüzde hiçbir şey güllük gülistanlık olmayacak, mağdur öznelerin adı değişerek sorunlar olduğu gibi devam edecektir. Bu nedenle buz dağının arkasındaki asıl gerçeğe odaklanmak gerekir. Siyasi partiler yasası değişmeli, otoriter siyasi parti kültürü daha yarışmacı, yatay ve katılımcı bir içeriğe doğru kendini yenilemelidir.