Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Erdoğan’dan “İşine geldiği gibi diplomasisi”

(Ankara – SenteZ) Zelenski ve Putin ile temaslarını sürdürdüğünü söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Diplomasiyi tek çıkış yolu olarak görüyoruz” dedi. Hollanda Başbakanı Rutte ise Rusya-Ukrayna krizinde, Türkiye’nin oynadığı kilit role dikkat çekti.

Rusya-Ukrayna krizinde, Erdoğan’dan diplomasi vurgusu

Hollanda Başbakanı Mark Rutte, Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. Ortak basın toplantısında iki liderin gündemindeki ana konu, Rusya-Ukrayna savaşıydı. Erdoğan’ın uzlaşmacı diplomasiyi, dış politikada temel argümanı hale getirmesi, önceki dönemlerdeki dış politika anlayışıyla çelişirken, ‘Erdoğan’ın seçimlerde kazanmasının yolu diplomasiden mi geçiyor’ sorusunu da gündeme taşıdı. MetroPOLL Araştırma Şirketi’ne göre; Erdoğan’ın, Mart 2022 görev onayı, bir önceki aya göre yüzde 2.2 artarak, yüzde 43.3 seviyesine yükseldi. Bu yükselişteki temel nedenin, Ukrayna-Rusya krizinde, diplomasi trafiği yürütülmesi ve dünyaya; ‘bu sorunu biz çözeriz’ imajının, halkta karşılık bulması olarak yorumlandı. Erdoğan’ın dış politikada savrulmasının son halkasını Hollanda Başbakanı Rutte’yi sıcak karşılaması oluşturdu. Erdoğan, daha önce ‘Nazi artığı, faşist’ dediği Hollanda ile ilişkilerine büyük önem verdiklerini vurguladı.

‘Nazi Artığı’ndan, Müttefik Hollanda’ya

Mart 2017’de, Hollanda ve Almanya’nın Türk hükümet üyelerine siyasi propaganda izni vermemesi ile başlayan gerilim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her iki ülkeyi de “Nazi artığı ve faşistlikle” suçlayan açıklamaları üzerine krize dönüşmüştü. Dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, Türkiye'de yapılacak olan anayasa değişikliği referandumuna ilişkin olarak Hollanda’da yaşayan Türk vatandaşlarından AKP lehine oy toplamak amacıyla Hollanda'da bir dizi miting organize

etmek istedi. Hollanda, Kaya’yı, ‘istenmeyen kişi’  ilan ederek, polis zoruyla sınır dışına çıkarılmasını istedi. Bunun üzerine Ankara, Hollanda Hükümeti’ni “özür dilemeye” çağırdı. Ancak Hollanda Hükümeti, özür dilemeyi reddetti. Buna rağmen iki ülke dışişleri bakanları, perde arkasında ilişkilerin normalleştirilmesi için çaba harcadı ve arka kapı diplomasisiyle, ilişkiler bir nebze de olsa düzeltildi. Geçmişte Hollanda’ya ithafen, ‘Nazi artığı, faşist’ söylemlerinde bulunan Erdoğan, iki ülke

ilişkilerindeki önemli bir köprüyü de insani boyutun oluşturduğunu dile getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hollanda’daki Türk toplumunun kültürel kimliğini de muhafaza

ederek refah ve huzur içinde yaşamasına, hayatın her alanına katılım sağlamasına büyük önem verdiklerini vurguladı. Hollanda’nın medya kuruluşlarından RTL Haber’e göre, Erdoğan’ın Hollanda’yı “Nazi artığı ve faşistlikle” suçladığı, öfkeli Türk vatandaşlarının portakal bıçakladığı “çılgın süreç” sonrası gerçekleşen ziyaretin, özellikle Ukrayna sorunu açısından büyük önem taşıdığına dikkat çekti.

 Dış politikada savrulan Türkiye

Dış politikada, ‘değerli yalnızlık’ adı altında dünyaya ‘Ey Batı’ söylemiyle ayar vermeye çalışılmasından, ‘Tek yol diplomasi’ söylemine geçilmesi, ‘Erdoğan, dış politikayı iç politika için malzeme haline mi getiriyor’ sorusunu da beraberinde getirdi. Suriye’deki iç savaşta izlediği politikalar nedeniyle çokça eleştirilen Erdoğan, 2008 yılında

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve ailesini Bodrum’da ağırlamış, beraber tatil yapmışlardı. Erdoğan’ın, 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşından yaklaşık bir yıl sonra yaptığı açıklamada ise “İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, Selahaddin-i Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız” açıklamasında bulunması ‘Türkiye, yayılmacı bir dış politika izliyor’ ve ‘Türkiye, Suriye’nin iç işlerine müdahale ediyor’ yorumlarını beraberinde getirmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2011 yılında, başbakanlığı döneminde; Libya Lideri Muammer Kaddafi’yi devirmek için ortaya çıkan NATO müdahalesine karşı çıkarak, “NATO’nun Libya’da ne işi var yahu” sözlerini dile getirse de Türkiye, bu sözün mürekkebi kurumadan tavrını değiştirdi, 2011 yılı mart ayının ortasında Libya’ya saldıran NATO’ya destek verdi. Türkiye, ‘tek yol’ olan diplomasiyi burada da kullanmadı.

Birleşik Arap Emirlikleri-Türkiye arasındaki ilişkilerin durma noktasına geldiği 2020 yılında, Erdoğan’a yakın olan Yeni Şafak gazetesinin, İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki normalleşme sürecine ilişkin olarak “İsrail’le normalleşme adına Peygamberimizden intikam almaya kalkıyorlar: Şerefsiz bunlar!” manşetini atması, Türkiye’nin, dış politikadaki tek yolunun diplomasi olmadığını dünyaya bir kez daha gösterdi.

Casusluk yaptığı suçlamasıyla 9 Aralık 2016’da tutuklanan ABD’li Rahip Andrew Brunson, ev hapsine alınırken, Erdoğan’ın diplomasiyi ve çözümü bir kenara bırakıp, “Bu fakir görevde olduğu sürece, o teröristi (Brunson’ı) vermem” açıklaması, diplomasinin önemini bir kez daha gösterdi. Önce dönemin ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, hemen ardından Başkan Donald Trump’tan peş peşe sert açıklamalar geldi. ABD’nin, “Rahip Brunson’un serbest bırakılmaması durumunda Türkiye’ye ekonomik yaptırım uygulayacağını” duyurmasının ardından dolar sadece bir hafta içerisinde 6.5 TL seviyesini geçerek 7 TL eşiğine dayandı. Bu süreçte ‘diplomasinin tek çıkış yolu’ olarak kullanılmaması, ülke itibarının ve ülke ekonomisinin zarar görmesine neden oldu.

Geçtiğimiz yıl, Türkiye ile Yunanistan arasında Doğu Akdeniz’de kıyıdaş ülkelerin deniz sınırlarının belirlenmesinden kaynaklı gerilim ortaya çıktı. Devlet yetkilileri, bu süreçte diplomasiyi geri planda tuttu. En sonunda ise Türkiye, Doğu Akdeniz’de görev yapan Oruç Reis sondaj arama gemisini geri çekmek zorunda kaldı. Bu süreçte, ‘diplomasi’ tek yol olarak değil, en son çare olarak görüldü. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın, SWAP hariç net döviz rezervlerinin eksi 43 milyar dolar düzeyinde seyrettiği bu dönemde Türkiye’nin, nakit para ihtiyacı yirmi yıldır ilk kez bu seviyeye çıktı. Rusya-Ukrayna krizinde aktif rol alan Türkiye, turizm sektörünün canlanması ve gelmesi beklenen döviz girdisinin ekonomiyi canlandırması amacıyla diplomasinin tek yol olduğunu kabul etti. AKP iktidarının diplomasiyi bir enstrüman olarak kullanması bir tercihten ziyade zorunluluk haline geldi.