Uludağ sömestir tatilinde doldu
Uludağ sömestir tatilinde doldu
Türkiye'nin dünyaya açılan penceresi
Türkiye'nin dünyaya açılan penceresi
Zahide Yetiş'in programındaki skandala inceleme
Zahide Yetiş'in programındaki skandala inceleme
TikTok yerine Rednote
TikTok yerine Rednote
123456789
Uludağ sömestir tatilinde doldu
Uludağ sömestir tatilinde doldu
Türkiye'nin dünyaya açılan penceresi
Türkiye'nin dünyaya açılan penceresi
Zahide Yetiş'in programındaki skandala inceleme
Zahide Yetiş'in programındaki skandala inceleme
TikTok yerine Rednote
TikTok yerine Rednote
123456789

"Bu kadar ahmaklar sürüsünü yanında nasıl topladı?"

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, iktidarın bugün hedefinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olduğunu belirterek, "İYİ Parti olarak amasız, fakatsız İmamoğlu'nun yanındayız" dedi. Erdoğan'a çok acıdığını dile getiren Akşener, "Bu kadar ahmaklar sürüsünü yanında nasıl topladı? Silsile halinde" diye konuştu.

Haber Merkezi

ANKARA- İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, iktidarın bugün hedefinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olduğunu belirterek, "İYİ Parti olarak amasız, fakatsız İmamoğlu'nun yanındayız" dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a çok acıdığını dile getiren Akşener, "Bu kadar ahmaklar sürüsünü yanında nasıl topladı? Silsile halinde... Bakanımsı troller, milletvekilimsi troller, akademisyenimsi troller, gazetecimsi troller 'Operasyonu Meral Akşener yaptı' diyorlar. Sen neymişsin be Akşener? Aramışım, taramışım hakim değiştirmişim, hapis cezası verdirmişim! Sonra, sonrası hiç" diye konuştu. Akşener, milletin, sandıkla emanet ettiği iradeyi, ucuz numaralara, kurban ettirmeyeceklerini vurgulayarak, "Siz çökmeye alışmışsınız. Ama biz buradayken; İstanbul'a çökmenize, asla izin vermeyeceğiz!" ifadelerini kullandı.

Akşener, Meclis'te İYİ Parti Grup Toplantısı'nda konuştu. Akşener'in konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle:

Sosyopat yönetim anlayışı: Maalesef sosyopat bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. İktidarın her hareketi ve cümlesinde görüyoruz bunu. Maaşlara yapmak üzere oldukları düzenlemede bile bunu görüyoruz. Türkiye patolojik semptomlar gösteren tehlikeli zihniyetler tarafından yönetiliyor. Sosyopat bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Bunu iktidar mensuplarının her hareketinde görüyoruz. Beceriksizlikleriyle fakirleştirdikleri asgari ücretlinin, emeklinin, memurun maaşlarında yaptıkları düzenlemede görüyoruz.

Nebati'ye tepki: Beceriksizleriyle fakirleştirdikleri; asgari ücretlimizin, memurumuzun, emeklimizin maaşlarına, yapmak zorunda olukları, düzenlemede bile, bu gerçeğe şahit oluyoruz. Biliyorsunuz, son olarak, Türkiye'nin en yakıcı meselelerinden biri olan emeklilikte yaşa takılan (EYT) kardeşlerimizin durumuna ilişkin sorulan bir soruya, “EYT mi?” diye cevap veren, Nebati Bakan, birbirinden ciddiyetsiz açıklamalarına geçtiğimiz günlerde bir yenisini daha ekledi. Çıktı, hiç utanmadan, zerre sıkılmadan bu milletin gözünün içine baka baka; ‘Asgari ücretliye de memura da emekliye de ne verilse haklarıdır. Dar gelirliye, fakir fukaraya vermek, bereket getirir’ dedi. Yanlış duymadınız. Aynen böyle dedi. 

Fındık kadar aklınız varsa...: Bu ne cürettir, bu ne utanmazlıktır, bu ne saygısızlıktır. Hayırdır Sayın Bakan, sadaka mı dağıtıyorsunuz? Aile şirketinizde sosyal sorumluluk projesi yönetmiyorsunuz, devlet yönetiyorsunuz devlet! Şimdi de milletimizle dalga mı geçmeye başladınız? Fındık kadar aklınız, incir çekirdeği kadar vicdanınız varsa ki olduğunu zannetmiyorum, söylediklerime kulak verin; bu ülkenin sahibi aziz ve cefakar Türk milletidir. Haddinizi bilin. Cıvık cıvık açıklamalarınızla bu milletin haysiyetiyle oynamayın. Yalanın, hırsızlığın, ahlaksızlığın, yolsuzluğu, 6 yaşındaki çocuğu evlendirildiği yerde bereket olmaz. Sizin olduğunuz yerde bereket olmaz; sizin olduğunuz yerde ot bitmez ot.

İstanbul'u 2 kere kaybettiler: Hatırlayın, 31 Mart İstanbul seçimlerini, düzmece yalanlarla iptal ettiler. Sandıkların güvenliğinden kendileri sorumluyken, muhalefeti, hile yapmakla suçladılar. Üzerinden, 3 buçuk sene geçti. Tek bir kişi bile yargılanmadı. Kuyruklu yalanlarını destekleyecek, tek bir delil bile bulanamadı. Ama, siyasi tarihimize, bu kara lekeyi sürenler, utanmadılar. Milletimizden, bir özür bile dilemediler. Peki sonuçta ne oldu? Millet iradesi yok sayıp, demokrasiye indirmeye çalıştıkları, darbenin karşılığında, İstanbul’u bir kere değil, tam iki kere kaybettiler.

Bu sefer de Türkiye'yi kaybedecekler: Belli ki, hâlâ daha akıllanmamışlar… Hâlâ daha, hezimeti hazmedememişler. Hâlâ daha, millet iradesini kabullenememişler. Hâlâ daha, demokrasiyi içselleştirememişler. Ve bu sefer de inan olsun, göreceksiniz Türkiye’yi kaybedecekler… Nitekim, geçtiğimiz çarşamba günü, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız, Ekrem İmamoğlu hakkında verilen, hapis ve siyasi yasak kararıyla; Ak Parti iktidarının; millet iradesini bastırmaya çalışan, bir vesayet rejimi olduğu, bir kez daha, gözler önüne serildi. Yargıyı, demokrasiye karşı, bir sopa olarak kullanan, 28 Şubat zihniyetinin, günümüzdeki temsilcisi olduğu, bir kez daha açığa çıktı. Seçimle alamadıkları İstanbul’u, Hatta düzelteyim, seçimle alamayacakları İstanbul’u, yargı yoluyla almak için, yine bir rezilliğin, peşine düştüler.

Sözü iade etmek suç: Kadınlara “sürtük” demenin, suç sayılmadığı bu ülkede, İçişleri Bakanı’nın “ahmak” sözünü iade etmek, suç sayıldı. Belediye Başkanı’na “ahmak” demek meşru; ama ahmak sözünü iade etmek, suç sayıldı. Aslında, haziran ayında görülen davada, yargı kararını vermişti. Kararın açıklanmasına, iki gün kala, davanın hakimi değişti. Yani, seçimleri iptal ettikleri gibi, hakimi de iptal ettiler. Sonra da, bu saçmalığa ceza verecek bir hakim bulmak için, tüm Türkiye’yi taradılar.

Erdoğan'ın seçim gündemi: Ve sonunda, Ak Parti teşkilatıyla, boy boy fotoğrafları olan bir hakimi, davanın başına atadılar. Sonuç? Sonuç ortada. Planlı ve programlı bir şekilde, siparişle çıkartılan, absürt bir ceza kararı… Bakın, altını çizerek söylüyorum: Bu karar, Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim gündemidir. Bu karar, millet iradesine yapılmış, vesayetçi bir müdahaledir. Bu karar, Türk demokrasisine vurulmuş bir darbedir!

Bu sefer de İmamoğlu'nun yanına koştum: Ben de 14 Aralık’ta, bu borcun gereğini yapmak için yola çıktım. İstanbullunun iradesine, vurulmaya çalışılan darbeye karşı, tıpkı 2019’daki gibi, Ekrem kardeşimizle, omuz omuza durmaya gittim. Bundan yirmi sene önce, yaşadığı haksızlık karşısında, nasıl Sayın Erdoğan’ın yanına koştuysam, bu sefer de Ekrem kardeşimin yanına koştum. Ey yeni Şafak’ın sahipleri gece yarısı eviniz armaya çalışıldığında avukatınız kimseyi bulamamıştı bula bula beni bulmuştu ben de oradaydım. Ya ey Akit, 1999 hatırlıyor musunuz panik içinde Kocaeli’nden milletvekili adayı olan eski içişleri bakanı Meral Akşener’i arayıp ‘Abla ne olursun bizi bir gürültüyle ziyaret et’ dediğinizde seçim çalışmayı bırakıp İzmit’ten sizi ziyarete gelmiştim hatırlıyor musunuz? Çağıra çağıra beni çağırmıştınız, çünkü hepsi korkaktı. Bundan 20 sene önce, nasıl Emine Hanım’ın yanına koştuysam, bu defa da Dilek kızımın yanına koştum. Linç edilmeye çalışıldığında, Nasıl Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanına koştuysam, bu defa da, Ekrem İmamoğlu’nun yanına koştum.

Mansur Başkan'ın da yanında dimdik dururuz: Şayet bu kafa, yarın da hedefine, Mansur Başkan’ı koyarsa; Bu sefer de, bir saniye düşünmeden, bir dakika gecikmeden, onun yanında dimdik dururuz. Bugün nasıl ki; “Saray sizinse, Saraçhane bizimdir!” dediysek; Gerekirse, 'Beştepe sizinse, Ankara bizimdir!' demeyi de çok iyi biliriz.

Eğer ki onlar; Seçim kazanma uğruna, tehdit gördüğü herkesi, bertaraf etmeye ant içtiyse, Biz de; Milletin sevgisini kazanmış herkesin yanında, kaya gibi durmaya, Türk Milleti'nin huzurunda, ant içtik! Eğer ki onlar; Koltuklarını korumak için, millet iradesini yok saymaya ant içtiyse, Biz de; Cumhuriyetimizin izinde, demokrasimize sahip çıkmaya, Türk Milleti'nin huzurunda, ant içtik!

Sayın Erdoğan! Korkuyorsun!: Umutsuzluk, hakim olsun istiyorlar. Millet dayanışma gösteremesin, herkes, kendi derdine düşsün istiyorlar. Ama, çok önemli bir gerçeği unutuyorlar. Hep söylerim: Gerçeklerin, mutlaka ortaya çıkmak gibi, çok güzel bir huyu vardır. Buradan, kendisine hatırlatmak istiyorum: Kendi derdine düşen sensin, Sayın Erdoğan! Korkuyorsun! Hem de o kadar çok korkuyorsun ki; zamanında sana yapılanın, kendi yaşadığın haksızlığın, önüne koyulan siyasi engelin, bir benzerini yapacak kadar, yaptıracak kadar, aciz durumdasın! Hatta, Ekrem Başkan'a çektiğin operasyonu savunmak için, 20 sene önce okuduğun şiirin, suç olduğunu söyleyecek kadar, paniklemiş haldesin! Ama, sen hiç merak etme; Sen ne kadar korkaksan, biz de o kadar kararlıyız. Çünkü biz cesaretimizi, milletimizden alıyoruz.

İstanbul'a çökmenize izin vermeyeceğiz: Ve biliyoruz ki, iyilerin görünmez orduları vardır. Bu yüzden milletin iradesine, cesaretle sahip çıkacağız. Milletin, sandıkla emanet ettiği iradeyi, ucuz numaralara, kurban ettirmeyeceğiz. Siz çökmeye alışmışsınız. Ama biz buradayken; İstanbul'a çökmenize, asla izin vermeyeceğiz! Size göre demokrasi bir araç olabilir.

Ama bize göre demokrasi; Türk Devleti'nin varlığı, Türk Milleti'nin huzuru için, vazgeçilmez bir amaçtır. Çünkü biz; kalbimizde şahısların ve zümrelerin tahakkümünü taşıyanlardan değiliz! Bir grup siyaset esnafının çizdiği rotayı, sözüm ona demokrasi diye, pazarlayanlardan da değiliz!

Yaşasın hürriyet: Ama kimse merak etmesin! Nasıl ki, tarih boyunca, yapılan her zorbalığın, her haksızlığın, her adaletsizliğin karşısında, dimdik duracak, babayiğitler olmuşsa; bugün de millet iradesinin üzerinde, vesayet kuran, bu Firavun iktidarını yıkacak, Musa'lar da elbette var! Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!” diye haykıracak, cesurlar da elbette var! “Yeter söz milletindir!” diyerek itiraz edecek, asil yürekler de elbette var!