Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Olsun!

İlhan Deliktaş

Yüzüncü Yıldan Gelecek Yüzyıllara

30 Ağustos Kutlu Olsun!

Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatının her detayı üzerine konuşuldu. Tüm bu detayların içinde en dikkat çekici olanlardan biri hayatı cephede geçmiş bir insanın kayıtlı 3997 kitap okuduğu. Bazı insanlar bunun abartılı olduğunu düşündüklerini söyleyerek Mustafa Kemal’in başarısının altında bilimin olduğu gerçeğinin üzerini örtmeye çalıştı.


Cephedeyken, iyi bir asker olduğu için savaşın ne kadar süreceği hakkında sağlam öngörülere sahip olduğu bilinen Atatürk gözünü daha uzak bir ufka dikmişti. Savaş sonrası hızlıca bazı reformlar yaparak ülkenin yayından fırlamış bir ok gibi uygar dünyanın çıtasını belirleyen mesafeye ulaşmasını sağlayacaktı. Elbette bunları hurafeler dinleyerek ve milletin kaderini bilinmezliğe teslim edecek değildi. Atatürk, hayatı boyunca okudu. Büyük Taarruz öncesi uyanık kaldığı gecelerde okuduğu kitap biliniyor. “Çalıkuşu”

Atatürk “Biliyor musunuz, dün gece Reşat Nuri Bey’in ‘Çalıkuşu’ romanını okudum, çok beğendim. İhmal edilmiş Anadolu’yu, genç bir hanım öğretmenin yaşadığı zorlukları ne güzel anlatmış. Cidden muvaffak olmuş. İsmet Paşa’ya da (İnönü) vereceğim. Sonra da sizler okuyun” diyerek yaverlerine Reşat Nuri Güntekin’i övüyordu.

Bir yandan da okumak Atatürk’ü derin üzüntünün yarattığı çıldırma tehlikesinden koruyordu. Gündüzleri cephede selamlaştığı askerlerin (bunların içinde harp okulundan arkadaşları da vardı tanımadığı erler de) akşamları canını teslim etmiş bedenlerini görüyordu. Cephede rastlaştığınız her insanı son kez görüyor olabilirsiniz. Mustafa Kemal, milletini seviyordu. Onlar için duyduğu endişenin yarattığı ruh hali zaten uyumasına izin vermiyordu. Geceleri zaten ordu komutanı olarak sorumlulukları yüzünden her daim tetikteydi. Hayatı boyunca boşa bir dakika bile geçirmedi, okudu.

Mustafa Kemal yalnızca kendisi değildi. Okuduğu kitaplar görünmeyen bir hacimle yaptığı tüm konuşmalarda sesine, bakışlarına, yüzüne yansımıştı. Savaşın bitişiyle de eğitim için ülke dışına gönderdiği insanlara “Sizleri kıvılcım olarak gönderiyorum, alevler olarak geri dönünüz” dediğini hepimiz biliriz.

Mustafa Kemal için söylenecek çok söz var ve insan bu liderin dehasıyla koşut olarak taşıdığı müthiş çalışkanlığın, azmin, inancın karşısında etkilenmemek elde değil.

Ne Hissetmişlerdir?

Cumhuriyet’in ilk kuşağını kıskanılacak kişilerdi. Günümüzün teknolojik olanakları yokken, bilgiye erişim kısıtlıyken olabilecek en yetkin biçimde yetiştiler. Müthiş bir gururla yaşıyorlardı. Ülkemiz inci gibi parıldıyordu. Osmanlı’nın bıraktığı özyıkım müthiş bir özgüvenle toparlanmıştı. Finansal açıdan gelişiyorduk ve tarım, hayvancılık konularındaki atılımlar durumun daha da iyiye gideceğini gösteriyordu. Türk olmak, dünyada saygın bir insan olmak demekti. En ufak bir endişe duymadan geleceğe yönelmek, yaşamak, üretmek ve mutlu bir ulusun fertleri olmak, emperyalizme karşı verilmiş en büyük mücadelelerden birinin parçası olmak…


Bugün Nasıl Hissediyoruz?

Bu ilk kuşağa öykünüyoruz. Atatürk’ün Büyük Taarruz’un ardından Falih Rıfkı Atay’a “Sanıyorlar ki artık istediğimi elde ettim ve her şey bitti. Oysa asıl bundan sonra bir şeyler yapmaya başlayacağız. Gerçek işimiz asıl şimdi başlıyor” deyişini hatırlıyoruz. Atatürk’ün işaret ettiği karaktere sıkıca sarılıyoruz. 30 Ağustos zaferini bugün de yüz yıl önceki canlılığıyla, ürperti duyarak kutluyoruz.

Şu Çılgın Türkler 

Cumhuriyet tarihinin en çok satan kitabı olmasının dışında muhtemelen en çok okunanlarından biri oldu. Kitabın yazarı “aslında bu kadar ilgiyi beklemiyordum” demişti. Turgut Özakman’ın Cumhuriyet’e, Milli Mücadele’ye duyduğu ilginin altında Cumhuriyet’in ilanından birkaç yıl sonra doğmuş olması var.

Özakman “Okula gittim, herkes ağlıyordu, şehirde uğultu vardı. Öğretmen ağlıyordu, nedenini sordum. Atatürk’ün öldüğünü söylediler. Bütün bir millet tarafından bu kadar benimsenmiş bir insanın karşısında ne hissedebilirdim ki” derdi.

Kendisini kitabı yazmaya itenin ne olduğunu sorduğumuzda “bugünün gençleri bu tarihi yaratan kişileri tanımıyor oluşları nedeniyle biraz da medyanın yönlendirmesiyle tuhaf, aşağılık kompleksi benzeri bir şeye kapılıyor” demişti. Gençler damarlarında dolaşan gücün farkında olsun istiyordu.

30 Ağustos günü, cephede çorak toprağın üzerinde yürüyen, yanında yöresinde top atışları ve patlamalar olan, kurşunun üstüne giden, kalbinde sevdiği insanları taşıyan, isimsiz askerlerin, “bir daha evini görmeyecek” kişilerin, en az bizim kadar yaşamayı hak ettiği halde vatan savunmasının topyekun bir varoluş sorununu çözmek için elzem olduğunu anlayabilmiş gariban milletin tutunduğu irade “Mustafa Kemal’in karakteri” oldu. Bugün aynı iradeyle ve bu milletin ferdi olmanın gururuyla kutlayalım. “30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Olsun!”