Atatürk karşıtı milletvekili
Savaşın yarattığı kötü koşulların içinde direngen bir ruh bulmak, bir ideale tutunmak, bir ideali kendi yaşamının üstünde tutmak gibi hasletlere sahip milletimiz Atatürk’ün en büyük dayanağıydı. Buna karşın kendisine yükselen muhalif sesler hiç susmadı. Bazıları muhalif olmanın ötesinde düşmanlık beslediler.
Cumhuriyet’e giden yolda yalnızca dışarıdaki düşmanlarla uğraşılmıyor bir de düşmandan yana tutumlar takınan cahil, kendini bilmez kimselerle karşılaşılıyordu. Bu kişiler Cumhuriyet’in ilanından sonra da memnunsuzluklarını belli ediyordu. Hatta bazıları milletvekili bile olabilmişti. Cumhuriyet’e duyulan kinin altında ne var? Falih Rıfkı Atay , Çankaya adlı eserinde bunu Doğu’ya özgü bir sorun olarak değerlendiriyor:
“Fakat sonradan ilk Meclisten kalma bir dostum, Muhiddin Baha, bana bir Ankara hikâyesi anlattı. Onlar da sevinçten ne yapacaklarını bilmiyorlarmış. Mecliste bir aralık ellerini yıkamaya gitmiş. Asık suratlı bir milletvekili görmüş. Mustafa Kemal’in muhaliflerinden biri:
- Yahu nedir bu hâlin? diye sormuş. Öteki dudaklarını sıkarak:
- Ne var sanki? Nasıl olsa İzmir'i bize vereceklerdi. Nesini büyütüp duruyorsunuz? diye çıkışmış da!
Sonra da:
- Yunanlılardan kurtulduk. Bakalım Mustafa Kemal'den nasıl kurtulacağız? demiş.
Evet, muhalifleri ve rakipleri sapsarı idiler. Ah! Bir kurşun, son Yunan kurşunu Mustafa Kemal'in göğsüne saplanamaz mıydı?
Doğu böyledir, dostlarım, Doğu'da kin, kolayca hıyanete kadar götürür. O gün sapsarı kesilenler veya onların kinini güdenler, şimdi bile o günün hatırasını söndürmeye uğraşmakta değil midirler? Doğu kini, vicdanları saran bu kanser... Kanserlerin en habis soyu!”
Milli Mücadele’nin karşısında olanların ne geçmişte ne de şimdi ortaya koyabildikleri bir tez yok. Alternatif tarih yazıcılığı olarak bilinen “olayların gidişatının yön değiştirmesi durumunda olabilecek” meseleleri yazanlar bile bizim topraklarımız için tam bir felaketten söz ediyordu. Üstelik 30 Ağustos zaferinden yıllar önce.
Amerika’dan Nasıl Görünüyorduk?
Alman asıllı Amerikalı gazeteci Henry Louis Mencken, 1917 yılında kaleme aldığı The Sahara of The Bozart adlı makalede Amerika’nın güney eyaletlerinin, entelektüel açıdan ne kadar geri kalmış olduğunu, bilhassa iç savaştan sonra ne kadar ilkelleştiğini anlatırken “Güneyin haline bakınca, insanın aklına Yunanların ve yaban domuzlarının eline terk edilmiş bir Anadolu geliyor” demişti. Bu ifadeler okyanusun öte tarafından bir yazarın gözlemleri olsa da kendi ülkesindeki durumu açıklamak için bu cümleleri seçmesi içinde bulunduğumuz durumu net biçimde ortaya koyuyor.
Atatürk’ün Kaleminden Durumumuz
Aşağıdaki cümleler Mustafa Kemal Atatürk’ün, “NUTUK” eserinden alınmıştır.
“…Diğer bir mesele de mühimdi. Muhalifler, ordunun çürüdüğünden, kıpırdayacak halde olmadığından, böyle karanlık ve belirsizlik içinde beklemenin felaketle neticeleneceğinden ibaret propagandalarına çok hız vermişlerdi. Gerçi, Meclis'te bu anlayış cereyanının yaptığı yankılar, zaten düşmanlardan çok gizlemek istediğim harekât bakımından faydalı idi. Fakat bu olumsuz propaganda, en yakın ve en inanmış zevat üzerinde dahi kötü tesire başlamış, onlarda da tereddütler uyandırmıştı. Onları da yakında yapacağım taarruz hakkında ve altı yedi günde düşman ana kuvvetlerini mağlup edeceğime dair olan itimadım hususunda aydınlatmayı ve teskin etmeyi lüzumlu gördüm…”
Görüldüğü gibi enerjisini bir yandan askeri girişimler için harcarken diğer yandan da muhalif sesleri susturmak, savaş sonrası bir an evvel sistemin işler hale gelmesini sağlamak için kullanıyordu. Zihninde savaşın bitiş tarihini bile belirlemiş olduğundan eğitim, ekonomi, tarım, sanat gibi akla gelen konulara dair fikir teatisinde bulunuyor, içinde savaş sonrası Türkiye için tasarladığı ideale yürüyordu.
Gene NUTUK metninde, muharebenin önceden iddia ettiği zaman zarfında bittiğini şöyle anlatıyor:
“…Efendiler, 26, 27 Ağustos günlerinde, yani iki gün zarfında düşmanın Karahisar'ın güneyinde 50 ve doğusunda 20-30 kilometre uzunluğunda bulunan müstahkem cephelerini düşürdük. Mağlup olan düşman ordusunun bütün kuvvetlerini, 30 Ağustos'a kadar Aslıhanlar civarında kuşattık. 30 Ağustos'ta icra ettiğimiz muharebe neticesinde (buna Başkumandan Muharebesi unvanı verilmiştir) düşmanın ana kuvvetlerini imha ve esir ettik. Düşman ordusu başkumandan lığını yapan General Trikopis de esirler arasına dahil oldu. Demek ki, tasavvur ettiğimiz kati netice beş günde alınmış oldu…”
“…31 Ağustos 1922 günü ordularımız ana kuvvetleriyle İzmir genel istika metinde hareket ederken, diğer kısımlarıyla da düşmanın Eskişehir ve kuzeyinde bulunan kuvvetlerini mağlup etmek üzere hareket ediyorlardı…”
Her 26- 30 Ağustos tarihleri arasında Cumhuriyet’in kıymetini bilen, yılmadan, yorulmadan Cumhuriyet’in önemini anlatan, Cumhuriyet’in ideal insanı olmayı amaç edinen, çalışan, düşünen, üreten uygar insanların, yükselen tüm çatlak seslere rağmen duyduğu heyecan her şeye değer.
Yüzüncü yıldan gelecek yüzyıllara… 30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu olsun.
Joeby Ragpa
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyAlexander Samokhin
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyChris Root
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
Reply