Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Yaratıcılık kriziyle başa çıkmanın grotesk fantazması: 8½

Sinema tarihinin etkili klasiklerinden biri olarak görülen 8½, içerdiği sürrealist, özdüşünümsel, deneysel, bilinçüstüne dokunan izleklerle İtalyan auteur Federico Fellini'nin en başarılı filmlerinden biri olarak değerlendirilir.

Gülara Subaşı

Fantezi ve barok görüntüleri dünyevilikle harmanlayan kendine özgü tarzıyla tanınan auteur Federico Fellini, 1963 yılında sinema tarihinin başyapıtlarından olan "" (Otto e Mezzo) filmini geçekleştirir. Ona 1964’te Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ını kazandıran bu filmin adı, anlatıda bir anlamsal bağlantıya rastlanmasa da basit bir matematik hesabına dayanır. 8½’tan önce Fellini, 6 film yönetmiş (Lo sceicco bianco, I vitelloni, La strada, Il bidone, Le notti di Cabiria, La dolce vita), bir başkasında yönetmen yardımcılığı yapmış (Luci del varietà) ve iki filmde de sahneleri yönetmiştir (L'amore in città, Boccaccio '70). Fellini’nin aritmetiğine göre, bu toplamda “sekiz buçuk” film demektir. Bu nedenle 8½ , Fellini’nin “sekiz buçukuncu” filmidir.¹


Fellini, otobiyografik bir anlatı kurduğu bu filmde düş, hayal, gerçek, fantezi, geçmiş ve gelecek arasında sürekli sıçramalar yaratır, izleyiciye takibi ve idrakı zor bir bütün sunar. Filmin açılışından son sahnesine kadar ne olduğu anlamlandırılamayan bir rüya içerisindeymiş hissi yaratılır.

8½, arabaların oldukları yere çakıldığı hayli yoğun bir trafikte başlar, bu esnada ses kuşağı boş bırakılır, sahnede tek bir ses yoktur. İzleyici, filmde bir hata olduğunu düşünmeye itilir, bu sayede bir film izlediğinin bilincinde olacaktır. Karakterin yüzü görünmez fakat trafikteki herkes ona bakıyordur. Karakter, bütün gözlerin üzerinde olmasından kaynaklanan baskıyı hissediyordur. Arabasından dışarı çıkmaya çalışır fakat başaramaz, bungunluk hissi seyirciye hiç sesin kullanılmadığı bu sahnelerde çok etkili biçimde geçirilir. Onu izleyen yüzlerce göze rağmen kimse arabadan kurtulmasına yardım etmez, herhangi bir tepki göstermezler. Kahraman, arabanın penceresinden dışarı süzülür, arabasının üzerine çıkar ve bir anda uçmaya başlar. Sonraki sahnede gökyüzünde uçuyordur fakat ayak bileğinden bir iple yere bağlıdır. İpi tutan kişi filmin ilerleyen dakikalarında göreceğimiz yapımcı Carini Daumier’dir. Kafası karışmış ve cevabı uçlarda arayan adamı, gerçeklere ve yere bağlayan ip, yapımcının elindedir ve yapımcı karakteri aşağı çeker, yere çakılan yönetmen Guido Anselmi uyanmıştır.

 

8½'taki başkarakter Guido'yu, La dolce vita'da Marcello Rubini karakterine hayat veren Marcello Mastroianni canlandırır. Filmdeki Guido, Fellini filmografisindeki en önemli erkek imgelerinden biridir. La dolce vita filmiyle tanıdığımız ve neredeyse hiç değişmeyecek bir erkek imgesi tekrar hayat bulur. Bu erkek karakterinde Fellini adeta kendini yansıtır. Böylece yönetmen, filmde bir iç hesaplaşma yaşayacaktır. Fellini’nin hayalleri, istekleri, düşleri, bu erkek karakterinde hayat bulur.²


8½ temelde, en kısa sürede kendisinden bir film ortaya konması beklenen, yaratıcı fikirlerini kaybetmiş bir yönetmen üzerinedir. Fellini, filmde anlattığı "bir yönetmenin yaratıcılık sancısı" hikâyesini birebir kendi hayatından aktarır. Bunu şu sözlerle açıklar: “Otto e Mezzo örneğinde hep korktuğum bir şey başıma geldi. Cinecitta’ya girmiştim bile, herkes hazırdı ve çekim çalışmalarına başlamamı bekliyorlardı. Bilmedikleri şey, şuydu: yapmak istediğim film, tümüyle aklımdan uçmuştu. İnsanlar gelip filmi soruyorlardı. Bazen sadece sorulardan kaçmak ve filmimi korumak için gazetecilere ve diğer bütün herkese karşı filme ilişkin bir yalan ortaya atmak istiyordum.”³

Fellini, filmi için yaşadığı bunalımı, filminin konusu haline getirir. Hayatını çizimleri üzerinden ölümsüzleştiren yönetmen Fellini, filmlerinin sahnelerini ve karakterlerini de çizerek netleştirir. Bu bağlamda 8½’un yaratım sürecini de çizdiği bir resim üzerinden Marcello Mastroianni’ye anlatışını şöyle anar: "İlk sayfaya çizdiğim resim bu karakteri nasıl gördüğümü gösteriyordu. Adam, okyanusun ortasında küçük bir kayıkta oturuyordu ve etrafında harikulade güzel deniz kızlarının yüzdüğü, dibe kadar ulaşan bir penisi vardı. Marcello resmi inceledi ve ‘İlginç bir rol. Alıyorum’ dedi.”⁴


Guido’nun yaratıcılık krizinin yanında, Fellini sinemasının önemli ögelerinden kadın-erkek ilişkisinin gösterildiği en düşsel sahnelerden biri yaşanır 8½ 'ta. Guido’nun ayrı yaşadığı eşi Luisa ile uzun yıllardır devam eden bir evliliği; monoton evlilik hayatının zıt kutbunu bulduğu Carla adında bir metresi vardır. Guido aynı zamanda ona ilham getireceğine inandığı "ideal kadın" Claudia’sını bekler, çocukluğunun yasak eğlencesi Saraghina’yı hatırlar, onu vicdanen dizginleyen annesinin sesi her zaman kafasındadır, ondan artık filminde hangi rolü oynayacağını öğrenmek isteyen Madeleine, soru üzerine soru yöneltir. Filmin en fantastik sahnesi olarak değerlendirilebilecek bir kısmında Guido, imgeleminde yarattığı ve hayatında var olan tüm bu kadınları, hayali bir haremde birlikte mutlu yaşayan bir grup halinde kurar. İdeasının ve fantazi dünyasının en uç noktası olan bu hayalî haremde ortamın en önemlisi ve tek söz sahibi olanı odur.


Yapımcısının onu zorla dâhil ettiği oyuncu seçim toplantısında Guido, yapımcısı Carini'yi idam eder, hayaller ve gerçekler artık birbirine geçmiştir. Guido, yapımcısının onun üzerinde yarattığı baskıyı, hayalinde bu şekilde ortadan kaldırır fakat bir sonraki planda yapımcının, yanındaki koltukta oturmakta olduğunu görürüz. Carini burada ve tüm film boyunca baba gibi otoriter figürler tarafından bireye aşılanan ahlaki ve toplumsal değerlerin bilinç dışı temsilini yani süper-egoyu temsil eder. Guido’yu yönlendirmeye, yükümlülüklerini hatırlatmaya, libidonun karanlık gücünü kontrol altına almaya çalışır. Carini, Guido’nun olduğu kadar Fellini’nin de süper-egosudur.⁵


Seyirci, artık anlatıda gerçek ve hayali, geçmiş ve geleceği ayıramaz hale gelmiştir. Guido’nun içine sürüklendiği kaos seyirciye, ışık kullanımı, hızlı geçişler, ses efektleri, metaforik anlatımlar aracılığıyla aktarılır. Bilinç akışı anlatımı, olayları açık seçik, doğrusal bir sıralamada vermez. Öyküde anlatıcı, daha çok bir psikanalistin muayene yatağında uzanıyor ve bir olayı serbest çağrışım yöntemi kullanarak anlatıyor gibidir ve bu anlatı, öykünün sadece “gerçeklerini” değil, aynı zamanda anlatıcının bütün duygularını ve zihnindeki öyküyü başlatan zihinsel çağrışımlarını da içerir. Bu nedenle 8½’ta klasik bir Hollywood filminde olduğu gibi takibi kolay, doğrusal, akılcı, nedensel olay akışı yoktur.⁶

Fellini filmlerinin vazgeçilmezi dinsel göndermeler, 8½’ta bir çocuk karakter üzerinden Katolikliğin eleştirilmesiyle gösterilir. Guido’nun frapan görünüşlü seks işçisi Saraghina’yı anımsayarak çocukluğuna dönüşüyle başlayan sekansta, para karşılığında dans ettirdiği ve ilk cinsel deneyim olarak adlandırılabilecek bu haz, Guido’nun okuldaki rahipler tarafından yakalanmasıyla devam eder. Katı bir Katolik eğitimi almış olan Guido, işlediği bu suçtan dolayı en ağır şekilde cezalandırılır. Fellini, Katolik yetiştirme tarzının Guido’nun ruhunu nasıl zincirlediğini görsel olarak vurgulamak için, kilisenin baskıcı krallığına, Saraghina’nın açık, anarşik diyarını stilize ve abartılı bir şekilde sunarak karşı çıkar.⁷

 

Fellini’nin, filmlerinde cinselliği erotik bir şekilde değil, 8½’ta olduğu gibi grotesk bir çerçevede sunması, farklı üslubunun özelliklerinden biridir. Guido, filmiyle ilgili soruların artması ve tüm ekibin bir cevap beklemesi üzerine düzenlenen basın toplantısında basının, oyuncuların, yapımcının, hayatındaki kadınların sorularına dayanamaz, bir cinnet geçirir ve kendisini vurur. Fakat bunun da olanlardan kaçış için savunma niteliğinde geliştirilmiş bir gündüz düşü olduğunu görürüz.

Guido filmi yapamayacağını açıklar ve filmin final sahnesi başlar. Guido'nun geçmişinden ve bugününden, düşlerinde ve fantezilerinde yaşayan bütün insanlar, beyaz kıyafetler içinde görünürler: Metresi Carla, çocukken ona bakan halası, seksle ilgili ilk sırları öğreten fahişe Saraghina, kilisenin antik kardinali, annesi ve babası.


Guido’nun hareminden bildiğimiz striptizci Jacqueline Bon Bon, Guido’yu çocukluğundan anımsadığı bakire Meryem heykeline benzerliğiyle etkileyen, saunadaki konuklardan biri olan, uzun boylu zarif bir kadının yanında yürümektedir. Yönetmen, birden bire bu imgeler tarafından güçlendiğini ve yenilendiğini idrak eder ve hayatındaki tüm bu insanları kabul edip sevmeyi başarır. Sonuç olarak, artık hayatının karışıklıkları ve çelişkileri tarafından daha fazla tehdit edilmez. Yıllardır vefasızlık ettiği karısı, kendisini olduğu gibi kabul etmesini rica ettiğinde, bunu deneyeceğine söz verir. Nihayetinde, Guido’nun ve Fellini’nin fantezisi de budur. Yaratıcılık krizi, sihirli bir şekilde son bulur ve Guido, megafonuyla uzun süredir ertelediği filmini yönetmeye başlar.⁸


Fellini sinemasının diğer bir klasikleşmiş ögesi sirk, filmin son sahnesinde çocuk Guido ve birkaç palyoçayla kapanışı gerçekleştirir. Küçük Guido sirk orkestrasıyla sahnede kalır. Sirkler Fellini’nin hayatında çok önemli, bir yere sahiptir. Burada sanatçı ve gerçeklik ilişkisi ele alınacak olursa, yönetmen filmde gerçeği bilen tek kişidir. Hayalî karakterleri kendisi yaratmıştır. Yani filmin kahramanları Fellini’nin zihnindeki insanlardır. Filmde onları gerçekmiş gibi algılarız. Deneme çekimleriyle birlikte onların film içindeki filmde de birer yapıntı olduklarını anlarız. Böylece 8½ filminin geçmiş, gelecek ve şimdiki zamanla birlikte anıların ve arzuların birbirine karıştığı bir düzlemde yaratılmış bir film olduğu, tam olarak finalde ortaya çıkar.⁹


Fellini, filmlerinde açık anlatılar kurmaktan kaçınır, sonu bir yere bağlanmayan, basit bir giriş-gelişme-sonuç zinciri üzerinden ilerlemeyen filmler ortaya koyar. Bu durumu şu sözlerle açıklar: “Benim kanımca filmin sonunda seyirci için bazı soruların açık kalması, her şeyin sonuna kadar açıklanmaması önemli. Seyirci filmin sonunda perdedeki bu tiplerin başından daha sonra neler geçtiğini sormuyorsa, bir şeyi yanlış yapmışım demektir. Bu, çektiğim her film için geçerli.”¹⁰


Fellini’nin filmlerinde gördüğümüz bir diğer özellik, seyirciye bir film izlediğini sürekli olarak hissettirmesidir. Bunu ışık ve ses kullanımları, kurgudaki sapmalar, oyuncuların direkt olarak kameraya bakmaları gibi yabancılaştırıcı metotlarla gerçekleştirir. Çekimlerdeki uyumsuzluğun önemli görevi bizim bir hayat değil, bir film izlediğimiz farkındalığını yaratmalarıdır. Bu nedenle 8½, Fellini’nin kurgudaki uyumsuzluklarına tamamen uygun, kurgu süreçlerinin öne çıktığı bir filmin filmidir.¹¹


Fellini sinemasıyla ilgili söylenebilecek biçimsel özelliklerden sonuncusu da yönetmenin renk kullanımıyla ilgili seçimidir. Fellini 8½’dan önce gerçekleştirdiği Boccaccio’70 filmini renkli çekmiş olmasına rağmen 8½’u siyah-beyaz çekmeyi tercih eder. Yönetmen, siyah ve beyazı kullanırken ışığın ve gölgenin etkilerini göstermekte son derece başarılıdır. Beyaz, Fellini kadrajlarında; saflığı ve güzelliği göstermek için kullanılır, çoğu zaman bu renk koyu siyah gölgelerin arasında ışığı vurgulamak için ara tonlar, yani açık ve koyu griler olmadan gösterilir.¹²

¹,⁶,⁷,⁸,¹¹ Taşkaya, M. (2020). Avrupa Sanat Filmi: Federico Fellini’nin 8½ Filmi. 193-214. 

² Erdoğan, E. (2006). Modernleşen Toplumda Kadın-Erkek İmgesinin Sinemaya Yansımasına Bir Örnek: Federico Fellini. 

³,⁴,¹⁰ Chandler, C. (2011). Ben Fellini. (1. Baskı). (Çev. İlknur İgan). İstanbul: Es Yayınları.

⁵,⁹ Güngör, A. C. (2019). Bir Auteur Yönetmenin Otobiyografisi: 8 ½.