“Kişioğlunun doğası, yüreğini her dem diri tutacak harlı çakımdan yoksun olmamalı.”
Vüs’at O. Bener, bu cümlesindeki “harlı çakım”ı edebiyatta bulmuş, anlaşılması “zor” dili ve üslubu nedeniyle hiçbir zaman edebiyatı olması gereken görünürlük ve üne ulaşamamış ancak Türk edebiyatı için oldukça önemli konumunu da yıllara rağmen koruyabilen bir değerli yazarımızdır. Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra yaşamını farklı kurumlarda, çeşitli memuriyetler içinde geçirmiş. En nihayetinde emekli olduğunda dahi yeniden işe başlayıp ikinci bir çalışma ve yeniden emeklilik dönemine geçmiş.
Dilde de roman yapısında da kendine has bir biçim bulmuş ve onu geliştirmiş, kendisiyle bütünleştirmiştir. Hayatını ve eserlerini iç içe geçirebilmeyi başarmasından mıdır bilinmez, bu yoğun çalışma hayatının arka planında hep edebiyat olmuş, türlü işlerde çalışırken aynı anda farklı türde birçok eseri de kaleme alabilmiş. “Bay Muannit Sahtegi’nin Notları” adlı romanında da kendisi gibi emeklilik sonrası çalışma döneminde olan birinin dilinden onun yaşamına şahit olmaktayız. Yalın ve samimi diliyle de okuru eserin kahramanıyla yazarın aynı kişi olduğuna inandırabilmiş bir yazar.
Yalnızca Bay Muannit Sahtegi değil, pek çok roman ve öyküsündeki karakterlerde kendi hayatından çeşitli izler görmek mümkün. Bu içe dönük yazarın edebiyatında da yalnızca ilhamı değil üslubu içe dönük, okuru anlamaya zorlayan, kapıları ancak ısrarcı okura açık bir hâl içinde. Sanki kendisini anlamayı ve eserinden zevk almayı yalnızca yeterince isteyen, inatçı okurla paylaşmaya açık gibi, sanki önünde yeterince ısrarla yatılırsa açılacak bir kapı gibi…
Edebiyatında da ruhunun derinlerini, kalbinin kırıklıklarını, yaşamının çetin anlarından kalma izleri görmek, hissetmek mümkündür. Pek çok eserindeki kahramanların çeşitli sağlık sorunlarıyla baş eder. Bu kalbinde, karaciğerinde, midesinde sorunlar olan; kolesterolü, şekeri, tansiyon ve alkol sorunları olan kahramanlarda da hep birer tamamlanamamışlık ve yalnızlık izleri görürüz. Bu hasta kahramanlarla bezeli külliyat için Enis Batur bir çalışmasına, “Vüs’at O. Bener’in Romanı: Tam Bir Hüzün Konçertosu” adını vermiştir. Onun eserlerini okurken kahramanlarının kalbine, damarlarına, alkole bağlanmış beynine hüznün nasıl zarar verdiğini izleriz sanki.
“Sen hep yanılgı ve yenilgilerden oluştuğun için yaşayabilensin.”
“Buzul Çağının Virüsü” tıpkı bir virüs gibi tek başına hayatta kalamayan, ancak başka bir canlıda hayat bulabilen bir yalnızı, Osman’ı anlatır. Eser Vüs’at O. Bener külliyatının diğer parçaları gibi; başlaması ve zor ve ilerlemesi meşakkatli bir eserdir. Ancak direngen olmaz kendinizi eserin kollarına bırakırsanız, çabanızın ve katılımınızın ödülünü damağınızda hissedersiniz.
Cevat Çapan eserin diliyle ilgili, onu ikinci okumanın anlamayı tamamen mümkün kıldığını belirtir ve şu açıklamayı yapar:
“Buzul Çağının Virüsü’nde Bener’in ustalığının yeni bir aşamasına tanık oluyoruz. Yazar bu yapıtında alışılmış anlatım kalıplarını kırarak yaşamayı kısıtlayan bütün koşullara ve olgulara karşı dilin coşkunluğu ve yoğunluğuyla meydan okumaktadır. Bener’in ince alaycılığı da anlatımının şiirselliğine ayrı bir boyut kazandırmaktadır.”
Bizce de esere ulaşmış olan okur için bu doğrultuda bir yol oldukça korunaklı ve keyifli olacaktır.
Eser Topal lakabıyla anılan, mal müdürü olarak çalışan edebiyat ve alkol düşkünü Osman karakteri, onun evli ve çocuklu, entelektüel sevgilisi Viola, arkadaşları Faik Deniz ve Savcı Kemal Yurdakul çerçevesinde şekillenir. Topal Osman’ı Viola şöyle tanımlar;
“Çirkin, topal, serseri, ayyaş, gülünç, aksi, gözlüklü, inançsız, hantal, teke gibi kokuyor, daha sayayım mı? Ama, kaç yüreğe bedel mübarek bir yüreği olmalı. Sana, bana değil sadece, bütün dünyaya bambaşka, tuhaf bakışı, aklı olmalı. Deli, yalnız, umutsuz” (162).
Romanda temel olarak Osman’ın arkadaşlarıyla ve sevgilisiyle olan ilişkisi, 1950’lerin başında Ankara’da siyasal nedenlerle tutuklanması ve 1982’ye kadar geçen zaman zarfında yaşamında olanlar anlatılır.
Düz bir zaman çizgisinde geçmeyen farklı olayların anlatıldığı roman 73 bölümden oluşmaktadır. Oğuz Atay’a ithaf edilmiştir. On üçüncü bölümde de Oğuz Atay’ı şu şekilde anar;
Nedir bu ‘kültür çorbası?’ Duyuyor musun Oğuz Atay! Çınar elli, kızdı mı kezzap gibi bakan, oysa iri çağla gözlü, kapılardan sığmaz, güzel adamım! O zamanlar, pek ayırdında değildin sanırım, ‘tutunamadığının.’ “Sabahtan kalktı erken, piyano çaldı derken! Çok karışık, pek muazzam mes’ele/ Apışır, ‘allâme-i riyâzi Newton’ bile!” Canımların, katılırdı gülmekten. Oturduğun salıncaklı koltuk yıllardır soğumadı. Ne vardı büyütecek beynini o kadar? Suçlusun! Bu tutturulan koşu ne? (39)
Vüs’at O. Bener’in şiirsel anlatımıyla, şiirsel ve devingen yaşamını da içine katarak yazdığı ve “her bir bölümünü birer birer okumanın da mümkün olduğunu” belirttiği eseri “Buzul Çağının Virüsü”. İlkin zorlayacak ama ikinci, üçüncü okumaya da değer, düğüm düğüm ve tüm kapalı anlatım biçimine rağmen (belki de bu sayede) okuru güvenli, kapalı bir odada hissettiren nadide bir roman.
Vüs’at O. Bener eserin diliyle ilgili tüm yorumlarımıza karşın öylesine bizden ki… Bu yazıyı da eserdeki şu soruyla bitirmek istiyoruz;
“Bütün bir ömrü yaşadık duygusu, sende de var mı?”
Joeby Ragpa
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyAlexander Samokhin
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyChris Root
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
Reply