İlk sinema filmi olarak kabul edilen Trenin Gara Girişi'nden yalnızca 7 yıl sonra 1902 yılında, Fransız illüzyonist ve sinemacı Georges Méliès'nin gerçekleştirdiği "Le Voyage dans la lune" (Aya Seyahat), sinema tarihinde ilk bilim kurgu filmi olarak geçen deneysel bir yapım.
Hepimiz gözüne uydu saplanmış o ay suratını bir yerlerde görmüşüzdür. Sinema tarihinin belki de en ünlü imgelerinden biri olan bu bir gözüne uydu saplanan sıkıntılı yüz ifadesine sahip ay suratı, tarihin ilk bilimkurgu filmi olarak kabul edilen "Le Voyage dans la lune"den bir sahnedir.
Sinemanın gelişmesindeki öncü isimlerden biri olan Georges Méliès, filmin senaryosunu kardeşi Gaston Méliès ile zamanının iki popüler romanından esinlenerek yazar. Edebiyatta bilimkurgunun öncüsü olarak kabul edilen Fransız yazar Jules Verne'in 1865 yılında kaleme aldığı romanı "Aya Seyahat" (Orijinal adı: De la Terre à la Lune) ve İngiliz yazar Herbert George Wells'in 1901 tarihli bilimkurgu romanı "Aydaki İlk İnsanlar" (Orijinal adı: The First Men in The Moon) filmin ilham kaynaklarıdır.
Film, top tahrikli bir kapsül içinde Ay'a fırlatılan bir grup astronomu takip eder. Kapsül ateşlenip aya fırlatıldıktan sonra, sinema tarihinin en ünlü imgelerinden biri ekranda görünür: Ayın izleyiciye göre sol gözüne saplanan roket ve sıkıntılı çehresiyle Ay.
Ay'a ayak basan astronomlar, bir keşif gezisine çıkar ve gezi sırasında yerlilerle karşılaşırlar. Sinema tarihinin ilk uzaylı tasarımı, yüzünde maske, elinde mızrak olan yerli kabileleri hatırlatan bir grup olarak oluşturulur. Yerliler, astronomlara saldırır, astronomlar kaçar, yerliler bir toz bulutu olarak kaybolur.
Eleştirmenler, filmin patafizik ve anti-emperyalist hicivleri yaygın olarak kullanmasının yanı sıra sonraki film yapımcıları üzerindeki geniş etkisi ve Fransız teatral féerie (fantastik konuları gösterişli üslupla işleyen tiyatro türü) geleneği içindeki sanatsal önemi hakkında yorumlar yapar. La Voyage dans la lune, Méliès'in belirsizliğe sürüklenerek film endüstrisinden emekli olmasının ardından, yönetmenin sinema tarihi için öneminin film tutkunları tarafından anlaşılmaya başladığı 1930 civarında yeniden keşfedilir.
Méliès, ustası olduğu illüzyon sanatına çok uygun düşen sinematografı akıllıca kullanarak kamera yoluyla elde edilebilecek tüm hilelerle, dönemin sinema izleyicisini ters köşe etmeyi başarır.
Yönetmen, sinematografın illüzyon için bir araç olarak kullanılabileceğini Paris'in Opera Meydanı'nda çekim yaptığı bir gün, kamerasının aniden arızalanıp durmasıyla rastlantısal olarak keşfeder. Yeniden çalışıncaya dek geçen sürede, sabit duran kameranın önündeki yaşam akmaya devam etmiş, hareketler, eylemler değişmişti. Çektiği filmi seyrettiğinde Méliès, bir kadının aniden erkeğe, bir otobüsün ise cenaze arabasına dönüşüverdiğini gördü. Böylece, "hareketli resim" tekniğinin sihirli, doğaüstü kapasitesini keşfetmişti. Kısa zamanda, bindirme, erime, hareketsiz görüntü, hızlandırılmış ve yavaşlatılmış hareket, kararma-açılma, maskeleme, tersine hareket gibi teknikleri geliştirdi.
Le Voyage dans la lune, 16 kare hızında oynatıldığında 14 dakikalık süresiyle, otuz tablodan oluşan ve döneminin filmlerinden üç katı uzunlukta olan çığır açmış bir parodidir. Méliès, bu filmde yeni yüzyılın bilime ve teknolojiye yönelik yoğun ilgisini hafifçe alaya alırken, astronot, politikacı ve profesörlerle, onların aya ilişkin hayalleriyle eğlenir.
Sanat sinemasının doğduğu coğrafyanın vatandaşı olan Méliès, sinemayı bu amaçla kullanmayı hiçbir zaman düşünmedi. Bir illüzyon ustası olan yönetmen, kamerayı kullanarak izleyeni şaşırtmayı ve eğlendirmeyi seçen görüntüler yarattı. Sinemanın ilk yıllarında seyirciyi eğlendirmek amaçlı ortaya çıkan bir boş zaman aktivitesi olmasına tepki göstererek izleyende bir düşünce penceresi açmayı amaçlayan sanat filmleri ve teknikler, Méliès sinemasına yabancı fikirlerdi. Dönemi için çığır açıcı olarak nitelenebilecek sinema tekniklerini de bir illüzyon şovunu izlemeye gelmiş kitle için daha çekici kılmak adına kullandı. Seyircinin sinemayla veya kendi filmiyle başka bir ilişki kurması kaygısını taşımayan filmler gerçekleştirdi. Bu bağlamda La Voyage dans la lune'e baktığımızda kamera açıları, yakın plana yer verilmemiş olması, bir tiyatro sahnesini izlermiş gibi konumlanan kamera ve derinliksiz karakterler, benimsenen bu tarza hizmet eder. Sürpriz ve mizahı içeren, izleyiciyi şaşırtıp eğlendiren görüntüler, Méliès için sinema demekti.
Yine de Fransız yönetmen Georges Méliès, 1902 yılında gerçekleştirdiği bu filmle, sinemayla yeni tanışan seyirciyi ve sinemanın üretim sürecinde bulunanları şaşkına çevirdi. Kıtaları aşan bir üne kavuşan yönetmen, Amerikan sinemacılarının sadece dikkatini çekmekle kalmadı, onları da hayrete düşürdü. Öyle ki, Amerika'daki filmciler, onun filmlerinin kopyalarını çalıp çoğaltıyor ve stüdyolarda uğraşıp didinerek hilelerin dayandığı teknikleri keşfetmeye çalışıyorlardı. Elindeki aygıtın dışavurumcu ve anlatımcı işlevini kullanmasa da sinema tarihine damga vuran Méliès'nin La Voyage dans la lune'ü sinema tarihinin en ünlü kısa filmlerinden biri olarak anılmaya devam ediyor.
Joeby Ragpa
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyAlexander Samokhin
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
ReplyChris Root
This template is so awesome. I didn’t expect so many features inside. E-commerce pages are very useful, you can launch your online store in few seconds. I will rate 5 stars.
Reply