Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
123456789
Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Ankara’nın medya yüzü AKK Medya Çalışma Grubu
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
123456789

Kültür Atölyesi 25 Temmuz

25 Temmuz 2022 - Günün filmi, kitabı ve sahne etkinlikleri...

Gülara Subaşı

BEYAZ PERDEDE BUGÜN

Black Site - Çıkış Yok (2022) - Sophia Banks

Sicario ve John Wick'in yapımcılarından yeni bir aksiyon yapımı "Black Site", haftanın vizyon filmlerinden.

2002 ABD yapımı Black Site, Sophia Banks'in ilk filmi. Senaryosu, Jinder Ho ve John Collee tarafından yazılan filmin başrollerinde Jai Courtney, Michelle Monaghan ve Jason Clarke yer alıyor.

Filmin konusu:

CIA operasyon görevlisi olan Abby Trent, “Tesis” adında sadece yüksek öneme sahip tutuklular için inşa edilen hapishanenin yönetici yardımcısıdır. Abby, Langley’deki CIA genel merkezindeki yeni bir göreve başlamadan birkaç gün önce tesise, Hatchet kod adlı terör örgütünün lideri olan bir suçlu getirilir. Üst düzey suçluların tutulduğu çok gizli askeri bir labirent olan bu üste hücresinden kaçan zeki ve tehlikeli mahkum Hatchet, herkesi birer birer öldürmeye başlar. Abby ve üsteki diğer görevliler, Hatchet'a karşı giriştikleri kedi-fare oyununda hayatta kalmak için ellerinden geleni yapmak zorundadır. Kaçtığında, gizemli ve ölümcül gündeminin geniş kapsamlı ve korkunç sonuçları olur.


RAFLARDA BUGÜN

Resitatif - Toni Morrison

Amerikalı Nobel ödüülü yazar Toni Morrison'un 1983 yılında yayımlanan ilk kısa öyküsü "Resitatif" (Orijinal adı: Recitatif), günün yeni çıkan kitabı.

Zadie Smith önsözüyle okurla buluşan Resitatif'in yeni basımı Sel Yayıncılık tarafından yapılırken kitabı, İngilizce aslından Seda Çıngay Mellor çevirdi.

Tanıtım bülteninden:

Nobel ve Pulitzer Ödüllü Toni Morrison'un kaleme aldığı ilk ve tek öyküsü Resitatif, okurlarını kadim bir bulmacanın çözümüne davet eden yazınsal bir deneydir.

Morrison farklı ırksal kimlikler üzerine inşa edilmiş iki baş karakterli bu öyküde her türlü ırksal kodu, anıştırmayı ve klişeyi belirsizleştirmeyi amaçlayarak okuru çözümsüz görünen bir oyuna dahil eder.

Okuma deneyiminin başlı başına ırkçılık karşıtı bir edime dönüştüğü bu çok katmanlı öyküsünde Morrison, karakterlerin renkleri de dahil bulanıklaştırdığı tüm ırksal, sınıfsal ve toplumsal farklılıkların keskin çizgilerinde usta bir ip cambazı misali gezinirken, bir yazar olarak omuzlarında taşıdığı sorumluluğu bir nebze de olsa okurlarıyla paylaşma çağrısında bulunur.

Zadie Smith, kendi deneyiminden yola çıktığı derin okumasıyla okurları düşecekleri tuzaklara karşı uyararak ve öykünün derinliği hakkında ipuçlarını sererek adeta bir kılavuz görevi görür.

Değişen siyasal iklimin ve zamanın ötesinde bir armağan...

"Récitatif", şarkı ve sıradan konuşma arasında gidip gelen, özellikle operalar ve hitabetler sırasında diyalojik ve anlatı araları için kullanılan, bir müzikal açıklama tarzı olan resitatifin Fransızca biçimidir . Terimin eski bir anlamı da "herhangi bir dile özgü ton veya ritim". Bu tanımların her ikisi de hikâyenin epizodik doğasını ve beş bölümünün her birinin, iki ana karakter olan Roberta ve Twyla'nın sıradan yaşamlarından farklı bir sicilde nasıl bir araya geldiğini gösterir. Hikâyenin vinyetleri, iki hayatın ritmini bir araya getiren beş kısa an, hepsi Twyla'nın sesiyle anlatılıyor. Öyleyse hikayenin, birkaç yönden Twyla'nın "resitatifi" olduğu söylenebilir.


SAHNEDE BUGÜN

Notre Dame'ın Kamburu Müzikali

Victor Hugo'nun aşkı, Paris'in simgesi bir katedral üzerinden ördüğü Fransız klasiğinden uyarlanan "Notre Dame'ın Kamburu Müzikali" İstanbul'da.

Fransız İhtilali sonrası Paris'in karanlık günlerini bir çingene kadın, bir kambur zangoç, bir yüzbaşı ve bir din adamının özneleri olduğu aşk üzerinden anlatan başyapıt.

Müzikalin konusu:

Notre Dame Katedrali'nin ruhani ve dini lideri Claude Frollo, kilisenin önünde bir bebek bulup bakımını üstlenir. Çirkin ve kambur olan bu bebeğe, eksik anlamına gelen "Quasimodo" ismini verir. Büyüdüğünde kilisenin zangocu olan Quasimodo, bir gün sokakta gördüğü çingene kızı Esmeralda'ya aşık olur. Frollo’nun ve Kral'a bağlı komutan Phoebus'un da sevdayla bağlandığı bu çingene kız, dengeleri değiştirir. Zangoç ile Papaz’ın ruhlarında oluşan ikilemleri ve tepkileri romantik yaklaşımla ele alan müzikal, aşkı olayları dramatize eden şarkılar üzerinden etkileyici biçimde işler.

Yönetmenliğini Vural Bingöl'ün üstlendiği temsil, saat 21.00'de Kadıköy Belediyesi Özgürlük Parkı Amfi Tiyatro sahnesinde olacak. Yıllandıkça etkisi artan bu Fransız klasiği, izleyenlerini katedralin çanlarından çıkan seslerle büyülemeye geliyor.



Selda Bağcan

Türk müziğinin yaşayan efsanesi, Selda Bağcan, bu akşam çok sevilen sahne performansıyla İstanbul'da.

1971'den bu yana gönüllere taht kuran Bağcan, 53 yıllık müzik kariyerinin en sevilen eserlerini dinleyicisiyle paylaşacak. Ülke sınırlarını aşarak dünyada da büyük hayran kitlesine sahip olan usta isim, farklı tarz ve soundlarla evrensel bir müzik ortaya koyuyor.

Selda Bağcan’ın protest tavrı, parlak sesi ve hisli vokaliyle söylediği şarkılar, yankılandığı festivaller ve remiks versiyonları aracılığıyla uzun yıllardır dünyada da geniş yankı buluyor. İspanyol müzik araştırmacısı Vicente Fabuel, kendisi hakkında şöyle söylüyor: “Selda, doğu kültüründen çıkmış sayılı efsanevi kadın sesten biri. O, büyük çöllerin ortasında az bulunur vahalar gibi. Bir insan nasıl bu kadar çevik, bu kadar derin, bu kadar yaratıcı ve bu kadar hissederek şarkı söyleyebilir!”

Bağcan'ın müzikal yolculuğu, babasının yönlendirmesi doğrultusunda mandolin çalmasıyla başlar. Küçükken kardeşleriyle birlikte sinemalarda, film gösterimi başlamadan önce konserler verir. Babasının vefatından sonra Van’dan Ankara’ya yerleşen müzisyenin, teyze evinde bulduğu bakımsız gitarla tanışması, onun için bir kırılma anı olur. Öyle ki Selda’yı diğerlerinden ayıran, türküleri gitara adapte ederek yorumlamasıdır.

Ankara Radyosu’nda İngilizce, İtalyanca ve İspanyolca şarkılar söylemeye başlayınca, Menajer Erkan Özerman tarafından keşfedilir. Özerman, “Seni Amerika’da ünlü yapacağım, adın Zelda olsun” deyince bunu kabul etmez. Çıktığı ilk televizyon programında “Mapushanelere Güneş Doğmuyor”u söylerken, isminin Zelda olarak yazıldığını gören bir arkadaşının yanlışlığı fark edip plaketi ortadan kaldırması, dinleyenler tarafında büyük merak yaratarak sonralarda işine yarayacaktır.

“Adaletin Bu Mu Dünya?” albümüyle birlikte herkesçe tanınan bir müzisyen olur. Henüz 23 yaşındayken, yönetmenliğini Yılmaz Duru’nun üstlendiği, aynı adlı bir filmde de başrol olarak görünür. Tüm bu güzel gidişata rağmen zor yıllar kapıdadır. Bağcan, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in Koçero adlı şiirini bestelemekle yargılanır ve hapse atılır. Adı ve müziği, 1972-1992’de TRT’de yasaklılar arasındadır.

1986’da Womad festivaline davet edilir ancak politik engellerden dolayı kendisine pasaport verilmez. Organizasyona o sene katılamasa da Peter Gabriel kürasyonuyla Womad Vakfı'nca düzenlenen, Dünya Dans ve Müzik Festivali plağında bir şarkısına yer verilir. Bağcan, karşılaştığı uluslararası ilginin altyapısını o zamana dayandırıyor. Bir yıl sonra pasaport problemi çözülür. 1987’de hem yeniden Womad’den hem de Glastonbury, Rotterdam Art Festival ve Jubile Gardens gibi başka prestijli sahnelerden çağrı alır.

Müzisyenin küresel tanınırlığını katlayan etkenlerden biri de Finders Keepers etiketinin Selda Bağcan kayıtlarını plak formatında yeniden basması olur. Grammy ödüllü rap yıldızı Mos Def’in “Supermagic” adlı parçasında, “İnce İnce Bir Kar Yağar” türküsünün Bağcan yorumunu kullanması müzisyenin hem pek çok uluslararası yayında anılmasını hem de yeni jenerasyonla etkileşime geçmesini sağlar.

İsrailli surf rock grubu Boom Pam ile yaptığı güç birliği sayesinde Avrupa festivallerinin ilgisini tekrar çekmeye başlar Selda Bağcan. 2014’teki Le Guess Who? ve 2016’daki Primavera performansları çokça konuşulur.

Türk Halk Müziği ve Anadolu rock'ı ustaca harmanlayan Bağcan, sevenlerine efsunlu dakikalar yaratmak için saat 21.30'da Yeni Kapı Etkinlik Alanı sahnesinde olacak.


GALERİDE BUGÜN

Troia’ya Saygılarımla

Pazartesi gününün Çanakkale'deki kültür-sanat durağı, Prof. Sibel Sevim'in "Troia'ya Saygılarımla" isimli sergisi.

Prof. Sibel Sevim, lisans eğitimini Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nde 1989 yılında bitirdi. 1991 yılında yüksek lisans eğitimini,1994 yılında sanatta yeterliğini Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamlayan Sevim, 2005 yılında profesör oldu.

Hollanda, İngiltere, Letonya, Tunus, Almanya, İtalya, Küba, İspanya, Litvanya, Avusturya, Kore, Moldova, Estonya, Amerika, Japonya, Çin, Meksika, Avustralya, Hindistan, Tayvan, Güney Afrika, Romanya, Hırvatistan, Sırbistan, Peru gibi ülkelerde çalışmaları ve projeleriyle ilgili sunumlar, workshoplar yaparak çeşitli organizasyonlara katıldı. Eserleri bu ülkelerin resmi ve özel koleksiyonlarında yer alay Sevim, bulunduğu ülkelerin seramik merkezlerinde incelemelerde bulundu ve eserlerini sergiledi. Seramik atıklarla gerçekleştirmiş olduğu “ÇAĞDAŞ SERAMİK PARKI”, BEBKA Projesi ile sanat adına Eskişehir’e kamusal alan kazandırdı. Bu projesi ve yapmış olduğu çalışmalarla ilgili olarak “International Keramiktage, Oldenburg” onur sanatçısı olarak Almanya'ya davet edildi. Almanya’nın yanı sıra ABD, Japonya, Kore, Çin ve Avustralya gibi ülkelere projelerini sunmak üzere davetler aldı. 18 kişisel sergi; 110’a yakın karma sergiye katılan sanatçı güncel eserlerini Troia'ya Saygılarımla'da sergiliyor.

Sevim, eserleri hakkındaki manifestoda “Sanat insanla var olarak günümüze kadar gelmiştir. Sanatçının amacı da yaşamın içinde bulunmasıdır. Sanat; bazen heykel olmuş, bazen resim, bazen de şiir… Güzel olan, olması gerektiği gibi gereken yerde olmasıdır. Akademisyen seramik sanatçısı olarak seramik sanatımı çeşitli formlar, duvar elemanları ve kullanım formları olarak üretmekteyim. Ancak 35 yıllık üretim sürecinden sonra son iki yılda; neolitik dönemden günümüze kadar gelen ve çok önemli uygarlıkların tanıklığını yapan, dünyanın oluşumundaki ateş-su-hava-toprak gibi elementlerin bileşimiyle oluşan seramik sanatının büyülü aura’sını bedenlerle buluşturmak istedim. Üretmiş olduğum seramik heykel ve formlarımı küçülterek insanların gerdanlarına kondurmak, onları; parmaklarında zamanın tanıklığına sunmak, zamanın tanıklığına sunarken seramiğin bin bir renginin insanları sarmasını ve tenle temas ederek özlere ve ruhlara işlemek istedim. Üretmiş olduğum takılarda; geçmişle geleceği aklında, duygusunda, bedeninde buluşturan ve bunu varlığına katan yüksek medeniyetlerden gelen kadınların yanı sıra; güzelliğine, zamansızlığına, kültürüne ve güçlü kimliğine inanan, yaşsız ancak geçmiş medeniyetlerin bilgeliğini taşıyacak kadar olgun kadınları da hedeflemekteyim.” diyor.

6 Temmuz'dan bu yana kapıları açık olan sergi pazartesi hariç her gün Çanakkale Belediyesi Seramik Müzesi'nde izlenebilir.