Erdem Bayazıt'ın ölüm yıl dönümü
Erdem Bayazıt'ın ölüm yıl dönümü
Hatay'da 9 ayda tamamlanan duvar resimleri
Hatay'da 9 ayda tamamlanan duvar resimleri
Anadolu’nun kayıp dili ‘Kalaşmaca’
Anadolu’nun kayıp dili ‘Kalaşmaca’
Bozkurt neyi temsil ediyor
Bozkurt neyi temsil ediyor
123456789
Erdem Bayazıt'ın ölüm yıl dönümü
Erdem Bayazıt'ın ölüm yıl dönümü
Hatay'da 9 ayda tamamlanan duvar resimleri
Hatay'da 9 ayda tamamlanan duvar resimleri
Anadolu’nun kayıp dili ‘Kalaşmaca’
Anadolu’nun kayıp dili ‘Kalaşmaca’
Bozkurt neyi temsil ediyor
Bozkurt neyi temsil ediyor
123456789

Kültür Atölyesi 19 Temmuz

19 Temmuz 2022 - Günün filmi, kitabı ve sahne etkinlikleri...

Gülara Subaşı

BEYAZ PERDEDE BUGÜN

Zeher Tulugu - Zehir Zemberek (2021) - Orkhan Mardan & Taleh Yüzbeyov

Günün vizyon filmi, Azerbaycan sinemasından yapımcı Orkhan Mardan ve oyuncu Taleh Yüzbeyov'un ilk yönetmenlik deneyimlerini gerçekleştirdikleri film, "Zeher Tulugu".

2021 yapımı filmin senaryosu, Mardan ile birlikte Celil Cavanshir ve Parviz Hasanov tarafından kaleme alındı.

Başrollerinde Taleh Yüzbeyov, Leman Merrih ve Nezaket Heyderova yer aldığı Zeher Tulugu, hem komedi hem de drama türünü hikayede bir araya getiriyor.

Filmin konusu:

Film, daha önce dört bölümden oluşan aynı isimli YouTube projesinde gördüğümüz Adil karakterini beyaz perdeye taşıyor. Adil, sinemadaki yolculuğuna devam ediyor. Adil'in hayatında iki zaman çizgisi var. Biri Adil'in hamile Leyla'nın çocuğunu kürtajdan kurtarmaya çalıştığı günümüz, diğeri geçmiş.

Bıçaklı saldırıdan sağ kurtulan Adil, tedavi gördüğü hastaneden taburcu olarak tekdüze hayatına geri dönmeye hazırlanıyordur. Adil, alışılageldik şekilde beraber çalıştığı kişileri, arkadaşlarını, onu tedavi eden doktor ve hemşireleri iğnelemeye, kırmaya ve kabalığa devam eder. Arkadaşı Şakir’in ve hayat tarzını değiştirdiğini iddia eden üniversiteden arkadaşı eski seks işçisi Rana’nın refakatiyle hastaneden çıkarak sıradan hayatına geri dönmeyi düşünen Adil, akıl almaz bir sınavla karşı karşıya kalır. Hastaneden çıkmadan Şakir’in arabasına tanımadıkları hamile bir kadın biner. Şakir ve Rana, hamile kadının doğurmak üzere olduğu kız çocuğunu ve kocasından, ailesinden ve kürtajdan kaçan kadını korumak için ısrarcı olur. Adil, bu karara engel olmak istese de zamanla oluşan koşullar onu doğacak bebeğin kurtarıcısına dönüştürür.


RAFLARDA BUGÜN

Ruhuma Saplanan Şehir - Şerif Aydemir

"Bizim Gogol" olarak anılan yazar Şerif Aydemir'in 2005'te okuyucuyla buluşan hikâye kitabı "Ruhuma Saplanan Şehir", yeni baskısıyla raflardaki yerini aldı.

Ağın Haber Yayınları'ndan çıkan ve 10 hikayeden oluşan Ruhuma Saplanan Şehir, Aydemir'in ilk kitabı olma özelliği taşıyor. 

Tanıtım bülteninden:

"Arada bir fırsat buldukça, başucumdaki kirli camdan görünen boz ve kel yamaçlara bakışlarımı kilitlediğim oluyor. Ancak o vakitler çevremdeki basınçtan kurtulabiliyor, tek tük görünen bodur ardıçların ve meşe dallarının güneşle yaptıkları gölge oyunlarına kendimi kaptırıyorum. Bedenimdeki acı bir miktar diniyor, ruhumu sıkan paslı cendere gevşiyor ve ben unutuyorum, unutuluyorum sanki.

İşte şakağıma aruz üfleyen perilerle o anlarda tanıştım. Gökkuşağından damlayan renklerin şiirimsi hecelerle helezonlandığını o demde gördüm. Ruhumun gergefinde nazım ipleri o zaman ahenk ördü, ritim dokudu. Kuş ödü kadar idrakime çivi çakıldı da boğuk boğuk hıçkırdım. Yıllar sonra vehimlerden sıyrılıp mısra mısra berraklaşan ve hasreti arayan şiirimin ilk nüvesi o gün tomurcuğa durdu.

Ruhumdan akar bin renkli boncuk,

İçinden maviyi seçer gibisin.

Ben sulu gözlerinde boğulan çocuk,

Sen deryaları geçer gibisin."

"Ruhuma Saplanan Şehir" kitabının takdiminde gazeteci-yazar Mehmet Nuri Yardım'ın, "Yeni bir hikayeciyi saygıyla selamlarken" başlıklı yazısında yazar hakkında şu tespitleri yapıyor: "Yazar, edebiyat yapma kaygısı taşımamış hiçbir metinde. Böyle bir gayreti, telâşı göremezsiniz hiç. Ama ortaya mükemmel bir edebî eser çıkmış. Bütün meziyeti serâpâ samimiyet olan hikâyeler demeti. Konular bizden, kahramanlar bizim insanlarımız. Türkçe mükemmel, üslûp akıcı ve sürükleyici. Hikâyelerde bazen Refik Halit'in Memleket Hikâyeleri'nin tadını buldum, bazen de Sait Faik'in serazat, hercaî dünyasında sandım kendimi. Zaman zaman Ziya Osman naifliği ve hissîliği kaplıyor içinizi. Bazen de Tarık Buğra'nın dobralığı sarıyor sizi. Yeri geliyor, yeni bir Mustafa Kutlu mu okuyorum diyesiniz geliyor. Evet evet şimdi buldum işte, Kutlu'nun hikâyesi gibi Anadolu insanını anlatan bir sanatkârla karşı karşıyayız. Her iki sanatkârımızı da yakından tanıdığım için söyleyebilirim ki ikisinin de mizaçları insanı şaşırtacak derecede 'benzerlikler' taşıyor. Kenarda durmayı seven, mütevazı, sessiz ve kalabalıklarla birlikte olmaktan ziyâde iç dünyalarında seyahat etmeyi çok seviyorlar. Zaten hikâyelerinin gücü de, bu iç birikimden, samimiyetten gelmiyor mu?"


SAHNEDE BUGÜN

Cimri

Fransız sahnelerinin en önemli oyunlarından Molière'in "Cimri"si, bu akşam Adanalı tiyatroseverlerin kültür-sanat durağı.

İlk kez 1668 yılında Paris'te sahnelenen 5 perdelik oyun, 350 yılı aşkın süredir sahne uyarlamalarını sürdürüyor. Musa Efe rejisörlüğünde sahnede olacak Cimri, bir komedi klasiği olarak izleyenleriyle buluşuyor.

Oyunun konusu:

17'nci yüzyıl Fransa’sında Paris’te yaşayan zengin bir aile, cimri bir baba olan Harpagon yüzünden illallah etmiştir. Bir de bunun üstüne Harpagon ve oğlu aynı kıza kalbini kaptırınca olaylar patlak verir. Harpagon’un oğlu olan Cleante, uşağının vasıtasıyla babasının canından çok sevdiği altın dolu sandığını ele geçirince olaylar iyice karışır ve Moliere’in en iyi dolantı komedisi meydana gelir.

Cimri, bu akşam 20.00'da Adana Hacı Ömer Sabancı Kültür Merkezi'nde sahnede olacak.


Teoman

İstanbul’u içine çekmiş ve nefesini şarkılarıyla sunmuş, Türk rock müziğinin en başarılı şarkıcı ve söz yazarlarından Teoman, bu akşam İstanbul'da sahnede.

Müzik kariyerine 1986 yılında kurduğu Mirage grubunda vokal yaparak başlayan Teoman, grup dağıldıktan sonra, Mavi Sakal, Indians, Black Rose, Işığın Yansıması gibi gruplarda yer aldı. 1996 Roxy Müzik Yarışması’nda söylediği “Ne Ekmek Ne de Su” şarkısıyla en iyi beste ödülünü alırken, “Yollar” şarkısı ile en iyi söz ödülüne layık görülen Teoman'ın ilk albümü, 1996 yılında yayınlandı. İkinci albümü “O”, 1998 yılında Universal Müzik ve NR1 Müzik etiketiyle çıktı. Üçüncü albümü “Onyedi”de, “Paramparça”, “17” ve “İki Yabancı” en çok istek alınan parçalarından olurken, 2000 yılında bu üç şarkının klibi Kral TV kanalının Top20 ve Top10 listelerinde birinci sıraya yükseldi. Teoman, aynı yıl içerisinde Altın Kelebek “En İyi Pop Sanatçı” ödülünü kazandı. 2007 yılında “Söz Müzik Teoman” isimli yeni albümünde çeşitli sanatçılar Teoman’a ait şarkıları seslendirdi. Teoman, 2009 yılında “İnsanlık Halleri” ismiyle yepyeni bir albüm piyasaya sürdü. 2010’da Açık Radyo’nun dinleyici destek projesi “Radyo Şenliği” kapsamında özel bir program gerçekleştirerek alternatif medyaya destek verdi. 2011 yılında müziği bıraktığını duyurmasıyla dinleyicilerini üzse de 2012 yılında yeniden müziğe döneceğini ilan etti ve Aylin Aslım, Şebnem Ferah gibi isimlerle düetlere imza attı. Aynı yıl Ahmet Kaya’nın “Bir Eksiğiz” albümünde yer alan “Acılara Tutunmak” şarkısını seslendirdi, 2015 yılında “Eski Bir Rüya Uğruna” albümünü yayınladı.

25 yıllık müzik kariyerinde biriktirdiği çok özel hikâyeleri dinleyenleriyle buluşturacak olan Teoman, N Kolay'ın katkıları ve Bayhan Prodüksiyon organizasyonuyla gerçekleştirilecek konser için saat 21.00'de Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde olacak.


GALERİDE BUGÜN

Ergin İnan Bodrum'da

Türk resminin usta sanatçısı Ergin İnan'ın eserleri Muğlalı sanatseverlerin uğrak noktası olmaya devam ediyor. "Ergin İnan Bodrum'da" isimli resim sergisinde Türk resim sanatının yaşayan en önemli temsilcisi İnan, kendisiyle özdeşleşen çizgilerini, kendi söylemiyle izleyenleriyle buluşturuyor.

Ergin İnan’ın sanatı, var oluşla yok oluş arasındaki metafizik anlamın kendi bakış açısından irdelenip yorumlanmasına dayanır. Resimlerinde, Doğu ve Batı kültürlerinin sentez arayışları gözlemlenir. 1970’lerden başlayarak böcekleri ve insan figürlerini işlediği eserlerinde, imgeler arasında kurulan görsel ve simgesel ilişkileri yansıtır. Bunların yanı sıra zaman zaman eski uygarlıklardan aldığı kültürel imgelere yer vererek bunları aynı sanatsal bağlamda değerlendirir. Eserlerinde çok farklı malzeme ve teknikten yararlanan İnan, tuvalin yanı sıra ahşap, duralit, kâğıt ya da el yapımı özel kâğıtlar vb. taşıyıcılar üstüne yağlıboya, suluboya, tempera, renkli mürekkep ve kolaj gibi değişik teknik ve malzemeler kullanır. Eserleri yurt içi ve yurt dışında Almanya, Norveç, İngiltere, Belçika, Hollanda, Japonya gibi ülkelerin müzelerinde ve çok sayıda özel koleksiyonlarda yer alıyor. İnan, çalışmalarını İstanbul ve Berlin’de sürdürüyor.

Biçimsel açıdan bir su kadar akıcı ve arkalarında suretin uçucu tasını bırakan bedenler, ruhun farklı hallerine gönderme yapan iç içe geçmiş çift perspektifli yüzler ve gözler, mikrokozmos’un gizemini görsel bir atlasa çeviren doğa sergisi, İslam dünyasının tasavvufi yönünü imgeleştiren yıldızname, falname, tılsım, mühür ve kaligrafik yazının plâstik yapısı, vücudun el ve ayak gibi organlarına atfedilen büyüsel bir bakış, Ergin İnan’ın görsel belleğinin yansımalarıdır. Sanatçı kendi iç dünyasını doğada aramakta ve seçtiği nesneleri, böcekleri veya embriyonik insanları betimlerken resimle yazıyı birleştirir. Doku ve ayrıntı titizliği içinde üçüncü boyutu önemsemeden renklerin parlak boya katmanları ile rengi bir öge olarak kullanır.

Haklı olarak onun sanatı, birbirlerine bir zincir gibi bağlı kültürlerin yaydığı görsel ve düşünsel enerjiden beslenir: Doğu coğrafyasını soluyan bir sanatçı olarak Ergin İnan, Ön Asya’nın mistik inanç ritüelleri ile ilgilenir, Batı’nın akılcı ve eleştirel form dilinin sınırları içerisinde gezinir. Mesnevi’nin aşk, ışık, beden ve inanç fikri ile varoluşçuluğun dünyayı anlama ve anlamlandırma çabasını yan yana getirir. Ayrıca tüm insanlığı ilgilendiren yaratılış teorileri de onun resimsel dilini yönlendiren bir başka düşünsel açılımdır. Tarihin çok parçalı seyir ve kimliğine saygı gösteren beden ve düşüncesini varoluşsal bir dünyanın kültürel ve düşünsel değerlerine açan bir bakış açısıdır bu. Bu nedenle Ergin İnan’ın sanatının omurgasının oluşturan insan bedeni, her şeyin merkezinde yer alan insanın sonsuzla ilişkisine dair bir işarettir. Kimi örnekte bir mihenk taşı gibi incelip uzayan bu bedenler, açık bir özneye denk gelmeden, gösterilemeze var olmayan bir içerik olarak gönderme yapar. Bu açık bir kişilik değil, görüntüye dönüşen bedenin ve zamanın bilincidir.

Touch Sanat Galerisi'nin sanatseverlerle buluşturduğu ve 7 Temmuz'da açılışı yapılan İnan seçkisi, 15 Ağustos'a kadar kapılarını açık tutacak.


KÜLT(ür)lenelim...

Sevmek Zamanı (1965) - Metin Erksan

Türkiye Sineması'nın auteurlerinden Metin Erksan'ın sürreal başyapıtı olarak gösterilen "Sevmek Zamanı" günün kült filmi.

Senaryosunu da Erksan'ın kaleme aldığı filmin başrollerinde Müşfik Kenter, Sema Özcan ve Süleyman Tekcan yer alıyor.

Erksan filmini anlatırken, ''Son filmim, uluslararası film yarışmaları için yapılmış tutarsız boş savlardan uzaktır. Sevmek zamanı sadece insanın dramını anlatır'' ifadelerini kullanır.

Filmin konusu:

Sevmek Zamanı, surete aşık olan bir adamın hikâyesini anlatır. Anlatı, duvarlarını boyamak için girdiği köşkte şöminenin üstünde asılı kadın resmine aşık olan boyacı Halil ve resmin sahibi olan Meral üzerinden düğümlenir. Halil, bir yıl boyunca her gün köşke girer ve resmi seyreder. Meral, Halil'in kendisine aşık olduğuna inanarak bu aşka karşılık verir. Oysa Halil, Meral'e değil, onun resmine aşıktır: "Benimle resminin arasına girme, istemiyorum."

Film çekildiği dönemde konusu ve konuyu ele alma biçimi, dağıtımcı problemleri, alışılagelmişin dışındaki sinema anlayışı yüzünden gösterime girememiştir. Fakat, dönemin Avrupa sinemasına paralel ve yenilikçi sinema dili sayesinde seyretme imkânı bulanlarca çok beğenilmiş, zamanla kült statüsü edinmiştir.

Çekimleri Büyükada' da gerçekleştirilen Sevmek Zamanı için bazı film otoriteleri tarafından, 1940'lı yıllarda yazılan Kürk Mantolu Madonna'nın filmi etkilemiş olduğu söylenmektedir.

Yağmur, loş ışık, adalar ve deneysel biçimsel üslubuyla melankolik bir yolculuk sunan Sevmek Zamanı, bilinen Türk aşk filmlerinin çok dışında bir anlatıma, mekânsal kurguya ve ince diyaloglara sahip.

''Resmin sen değilsin ki, resmin benim dünyama ait bir şey.''