6. İstanbul Uluslararası Halk Müzikleri Festivali
6. İstanbul Uluslararası Halk Müzikleri Festivali
6 sanduka mezar gün yüzüne çıkarıldı
6 sanduka mezar gün yüzüne çıkarıldı
Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
Künhü'l Ahbar basıldı
Künhü'l Ahbar basıldı
123456789
6. İstanbul Uluslararası Halk Müzikleri Festivali
6. İstanbul Uluslararası Halk Müzikleri Festivali
6 sanduka mezar gün yüzüne çıkarıldı
6 sanduka mezar gün yüzüne çıkarıldı
Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
Künhü'l Ahbar basıldı
Künhü'l Ahbar basıldı
123456789

Konformist yapıdan hippi karşıkültürüyle çıkış: Easy Rider

1960'ların sonunda çekilen Easy Rider (Özgürlüğün Bedeli), yeni yeni gelişen radikal fikir ve değerlerin bir akisi niteliğindeydi. "Amerikan Rüyası"na yabancılaşmanın en çarpıcı örneği olarak hippi karşıkültürünü işleyen Easy Rider ile toplumsal eleştiri çarpıcı bir düzeye yükselecek ve çağın konformist kurumlarına alternatifler sunularak egemen sembolleri yerle bir eden bir anlatı kurmanın önü açılacaktı.

Gülara Subaşı

Oscar adayı, oyuncu ve film yapımcısı Dennis Hopper yönetmenliğinde gerçekleştirilen Easy Rider'ın senaryosu Hopper, Peter Fonda ve Terry Southern ortaklığında kaleme alındı.

1969, ABD yapımı yol filmi, 1998 yılında Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza altına alınır.

Başrollerinde Peter Fonda, Dennis Hopper ve Jack Nicholson'ın yer aldığı film, Hopper'a Cannes'da "En İyi İlk Film" Oscarı'nı kazandırdı. Jack Nicholson "En İyi Yardımcı Oyuncu" Oscarı'na; film Altın Palmiye'ye aday gösterildi. Filmin toplam 8 ödülü, 14 adaylığı bulunuyor.


Hopper'ın toplumda patlamaya hazır bir dinamit gibi sessizce ilerleyen muhafazakâr düşünce ve yaşayış tarzının kırılma noktasını yansıttığı için birçok genç insanın gözünde dönemin hakim sembollerini yeniden anlamlandıran filmi Easy Rider, sinemasal anlamda ve kültürel düzeyde çıkış yolu sunması sebebiyle bir mihenk taşı olarak görülür.


1960'ların sonunda Amerikan toplumunda görünürlüğünü kazanan akımların bir çıktısı olarak çekilen eleştirel filmler, yerleşik muhafazakâr Amerikan kurum ve değerlerinin haricinde başka bir yol olduğunu göstermenin bir aracı olur. Easy Rider'ı da içine alan bu filmler, ABD toplumunun başat mit ve ideallerinden giderek yabancılaşmayı yeniden kodlar. Bu dönemde sinema hem bir toplumsal eleştiri aracı olarak hem de yeğlenen alternatif değer ve kurumları sunma aracı olarak kullanılır.


Klasik anlatının çeperinde kalan Easy Rider ve 1960'ların sonunda çekilmiş film grubu, toplumun uyuşturulmasına hizmet eden filmlerden kitleyi konu edinmemesiyle ayrılmasının yanında biçimsel ve teknik bazı değişimlerin de görünür olduğu yapımlardır. "Yeni Hollywood" başlığı altında sınıflandırılan bu filmler, geleneksel biçim ve üslubu sarsan, izleyicinin pasif konumunu çökerten, akışın tekdüzeliğini kesip biçerek yabancılaştırma unsurlarını kullanan, deneysel kamera açıları ve montaj tekniklerinin rastlandığı Avrupa sinemasının on yıllar önce kullandığı yöntemleri toplumsal bir başkaldırının sanat alanına yansıması olarak kaydetmeyi sağlar.


1960'larda faşist ve anarşist ideolojinin karşısında konumlanan Hippi kültürü, kapitalizmin en güçlü "uyuşturucu"larından olan ve kültür endüstrisi yoluyla son derece başarılı biçimde yeniden üretilen pek çok çalışmanın para ve şöhret getireceği ve bireyin sınıf atlama hayalini çalışarak gerçekleştireceği kabulüne dayanan Amerikan Rüyası'na yabancılaşmanın en çarpıcı görüntüsünü sundu.


Easy Rider'ın yapımcılığını, Bert Schneider ve Bob Rafelson'un "Five Easy Pieces" (1970) ve "The Last Picture Show" (1971) gibi zamanın başka yabancılaşma klasiklerine de imza atan BBS şirketi üstlenir. Uyuşturucu satmak için motosiklet üzerinde Los Angeles'tan New Orleans'a yolculuk eden ve sonunda bağnaz yerli halk tarafından öldürülen iki hippinin hikâyesini anlatan film, küçük yapım bütçesini büyük bir kazanca çevirerek Yeni Hollywood tarzı, daha "kişisel", daha sanatsal ve bağımsız filmlerin sahneye çıkmasına ön ayak oldu.


Easy Rider'ın bir tür altında değerlendirildiğinde yol filmi kategorisine yerleştirilmesinin sebebi, eleştirelliği ve verili olanı yerinden etme amacıyla uyumluluk gösterir. Muhafazakâr toplumun rutin dünyasına sıkışmış ve sınıf atlamak için boşa çaba harcayan insanının alamayacağı bir risk olan "yolda olma" durumu, toplumun dayattıklarından uzaklaşmak isteyen eleştirel insan için sınırları aşan bir mekandır. Yol filmleri kültürel eleştiri yaparken "Toplumun sınırlarını geçmek ne anlama gelir?" sorusunu sorar. Yolun özel bir içsel aydınlanmaya götürdüğü fikri hâkimdir. Amerikan yerleşik kurum ve değerlerinin kapitalist sistemin öznesi olan kitlenin uyanmasını istemediği uykudan uyandırıcı bir işlevi üstlenen yol, sonuna gelindiğinde kitleden sıyırdığı bireyi dönüştüren bir farkındalık süreci anlamına gelir. Önemli olanın varılacak yer değil, yol olan bu filmler, bir kültür eleştirisi yaratmak için idealdir.


Bir erkek filmi olması sebebiyle 1960'ların en önemli hareketlerinden feminizmi içermeyen Easy Rider, 1960'ların ikircikli, bireyci ideolojisinin en açık gözlendiği film olma özelliğini taşır. Buradaki bireycilik, sıklıkla erkek ve son derece narsistiktir. Dolayısıyla motorcuların doğaya yolculuğu, hem kentsel baskıdan kendini keşfetme özgürlüğüne kaçış anlamında bir metafor hem de erkek narsizminin modern kitlesel yaşamın kısıtlamalarından uzaklaşıp yatıştırıcı ve tatmin edici anaç bir ortama dönüşüne ilişkin bir kapsamlamadır.


İki motorcudan oluşan ekibi izleyen anlatı, psikolojik bakımdan paranoyaklığa dönük hareketler sergileyen Billy ve narsist Wyatt ile, erkeğin isteklerinin önünde duran tüm engellere yaklaşımını iki karakter üzerinden anlatır. Tıpkı "Bonnie and Clyde"da olduğu gibi, kısıtlamalarla dolu bir dünyada yaşamak zorunda olup geride bırakılmış anne-çocuk bağının "özgürlüğüne" özlem duymak gibi bir açmazın kaçınılmaz sonucu felaket olacaktır. Doğa metaforik olarak yüceltici ve sakinleştirici annenin yerine geçebilir ama gerçekte tüm yollar eninde sonunda modern kentlere çıkar ve insanı özgürleştirip "kendisi" yapan motosiklet de sonuçta at değil, modern teknolojinin yarattığı bir araçtır. Bu ısrarcı gerçeklikten kaçılamadığı içindir ki aşkıncı ülkü, ölümle ve kendine acıyıp sızlanmakla son bulacaktır.


Wyatt ve Billy amacın New Orleans'ta yapılan ve dönemin en görkemli, renkli ve özgürlükçü karnavallarından biri olan Mardi Gras karnavalına katılmak olan bir yolculuğa başlar. Amerika'yı boydan boya geçerek, anı yaşayarak bir maceraya atılacaklardır. Route 66 olarak bilinen ve birçok Amerikan yol filmine ev sahipliği yapan uzun otoyolda ilerleyeceklerdir. Hopper'ın metaforik anlatılar kullanarak bazı mesajları filmin içine gizlediği sahnelerden birinde yolculuğa çıkmadan hemen önce Wyatt, bir noktada motorunu durdurur ve kolundaki saati çıkararak yere atar. Zamanı simgeleyen nesne olarak saat, kentli beyaz yakalı, beyaz adamın kullandığı en önemli araçlardan biridir. Bu hareketle kentin robotlaşmış insanından doğaya giden özgür insana dönüşeceğinin sinyallerini veren Wyatt'ın artık zamanla işi olmadığı vurgulanmış olur.


Geceyi geçirmek için medeniyete sığınan ikili, kapitalist işvereni temsil eden bir motelci tarafından hippi karşıkültürünün vücut bulmuş hali oldukları için reddedilince, gecelemek için ıssız bir çayırda kamp kurar. Bu sahnede Billy'nin sırtını dayadığı külüstür, yan yatmış araba, hem ikilinin reddedilişiyle ilgili hüzünlü bir hayal kırıklığını hem de Amerikan toplumunun içinde bulunduğu ve kapitalizmin dayattığı tüketim savurganlığını simgeler.


Wyatt'ın motorunun lastiğinin patladığı sahnede, ikili motoru tamir etmek için yaklaştığı bir çiftlikte orada bulunan adamların aletlerini kullanmak için izin isterler. Çiftliğin sahibi cömert bir şekilde aletleri kullanabileceklerini söyler. Aynı çerçevede, arkada Wyatt ve Billy motorun tekerleğini değiştirirken ön planda atın ayağına nal çakan kovboylar görünür. İki grubun arasında kurulmak istenen bu benzeşimle geçmişle geleceğin aynı karede somutlaştırılması vurgulanarak motorcuların yolculuğunun ülke içinde olduğu kadar geçmişe de bir yolculuk olduğu metaforize edilir.


1960'larda görülen anaakım Hollywood filmlerinden içeriğiyle eleştirel bir boyut yaratan Easy Rider, dönemin diğer verili durumu sorgulayan filmlerinde başvurulan biçimsel tekniklerle de klasik anlatıyı dışlar. Amerikan sineması için yenilikçi olarak nitelenebilecek bir montaj tekniğinin kullanıldığı filmde, iki sahne arasındaki geçişleri yaparken, hızlı kesmelerle, birkaç kez önceki sahneden birkaç kez de sonraki sahneden iç içe geçmiş görüntüleri kullanır. Seyirciye bir film izlediğini hatırlatan ve Avrupa sanat sinemasında çokça kullanılan bu tekniklerle dönüşülülük ve yabancılaştırma sağlanmış olur.

Filmde kullanılan müziklerle başkaldırının dozu, dönemin popüler kültürüne atıfla aşamalı olarak artırılır. Ağırlıklı olarak dönemin isyan olgusunu yansıtan "Born to Be Wild", "It's Alright, Ma", "Wasn't Born to Follow", "The Pusher" gibi rock parçaları ile çağın rutin hayatının eleştirisi vurgulanır.


Filmin finalindeki izleyiciyi sarsan ölüm sekansı, anlatıyı kırması bakımından yabancılaştırıcı olarak okunurken kameranın kullanım tekniği ve sekansın biçimsel olarak romantize edilmesi sebebiyle özdeşleştirici olarak değerlendirilir. İzleyicisi, yalnızca kahramanın motosikletinin boşlukta süzülüşünü ve patlayışını görür. Kamera, gökyüzüne doğru uzaklaşarak onun ölüm yoluyla daha yüce, daha mistik ve doğal olana doğru bir dönüşüm geçirdiği anlamıyla aşkınlığa kavuşurken izleyici de açı çeken, üzerine varılmış erkeğin böylece yüceltilişine empatik olarak katılmaya davet edilir. Bu kez, etiğin yerini duygulanım yaratma çabası almıştır.