Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Kanuni'nin Kâhini: Remmal Haydar

Osmanlı tarihinin en uzun süre tahtta kalan hükümdarı Süleyman sarayda bir kâhin bulunduruyordu.

İlhan Deliktaş

Osmanlı tahtının 1520-1566 arasındaki en uzun süreli sahibi Kanuni Sultan Süleyman, hükümdar olmasının yanında bir de şairdi. "Muhibbi" mahlasıyla yazdığı divanında kendinden:

“Şarḳ u garbı seyr iden ḫurşīd-i raḫşāndur gelen

Ālemüñ sâḥib-ḳırânı Ḫân Süleymân’dur gelen”

Dizeleriyle doğudan batıya hareket eden güneşin ışıltısı ve “sahib kıran” olarak söz eder.

Peki nedir sahib kıran?

Belli başlı tüm hükümdarları mağlup eden!

Saltanatı boyunca on üç kez sefere çıkmıştı.

Tahtta kaldığı sürenin on yıldan fazlasını da at sırtında geçirmişti.

Döneminde dünya haritası yeniden şekillenmişti. Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar tüm toprakları fethetme arzusu aynı zamanda halife olan Süleyman’ın karakterini şekillendiriyordu. Zaman zaman kendini hicvetmek için şiiri kullanıyordu. Sonuçta güce sahip olmakla gücün kölesi olmak arasında insan hızlıca yer değiştirebilirdi. Muhibbi şiiri etkilendiği büyük şairlerin de etkisiyle aşktan, kudretten, bazen kendini uyararak hâddini hatırlatan alaycılıkla bir bakıma ruhsal bir olgunlaşmadan izler taşıyordu. Farsça yazılmış bir divanı bile vardı. Sadi Şirazi’den etkilenmişti. Gazellerinde Şirazi’nin estetiğini yakalamak istiyordu. Şiir yalnızca estetik taşımıyor göksel bir ilham da taşıyordu.

Şirazi’nin divanı yalnızca şiir için kullanılmıyordu. Onu bir fal kitabı gibi de kullanıyorlardı. Falını öğrenmek isteyen kişiler divanı ellerine alıp “men talib-i yek falem, tu kaşif-i her razi” (Senden bir fal talep ediyorum, sen her şeyi biliyorsun) der ve açtığı divanın sağ ve sol sayfalarında yazılmış olanları kendiyle ilişkilendirerek okurdu.

Kutbü'l Aktab

Süleyman da geleceğini öğrenme arzusuyla doluydu. Sarayın perde arkasında kişisel bir kâhini vardı: Remmal Haydar!

Kendisinin geleceği okuyabilme yetisinin Danyal Peygamber’e dayandığını söyleyen bu adam, Süleyman’ı hicri 1000 yılına (miladi 1592) kadar yaşaması gerektiğine ve yaşayacağına ikna etmişti. Remil adı verilen yöntemle (kumdaki şekilleri yorumlama) kehanetlerde bulunuyordu. Süleyman’ı sahib kıran ve sahib zaman olarak belirlemişti. Çağın kutbü’l aktabı olarak görüyordu.

Yeniçeri gülbankında da geçen “Üçler, yediler, kırklar” sıfatlarıyla anılan velilerin en büyüğü anlamında kullanılan kutbü’l aktab inanışı, Hz. Muhammed zamanından beri her biri bir çağda dünyanın gizli ruhani liderleri olduğuna inanılan, ermiş otoriteyi temsil ediyordu. Kutbü’l aktab tasavvuftaki en büyük veliye verilen unvandı.

Süleyman kendisinin böyle bir kimliğe sahip olduğuna inanıyor muydu?

Bir şiirinde “Çünkü su üzre urulmuştur binâsı âlemin

Fikrini devşir nazar kıl hâli nolmuştur Cem’in

Çün devâsı aşk u işrettir Muhibbî her gamın

Lâubali pâk – meşreb biz Süleymânîleriz” diyerek kendi adını kullanıp bir cemaat kurmuştu.

Burada adı geçen Cem aslında Cemşid, kadehinden dünyanın yedi bölgesinin görüldüğü efsanevi Pers kralından başkası değil. Firdevsi’nin Şehname eserinin karakteri.

Remmal Haydar’ın Süleyman üzerinde etkin olduğu yıllar, Pargalı’nın ölümünden sonraya denk geliyor. Pargalı bir bakıma Süleyman’ın açık fikirli, Batı uygarlığının bilim ve sanatına dönük kısmıydı.

Bir Kehânet Kitabı: Miftâhu'l Cifri'l

Osmanlı Hanedanının kehânetle ilişkisi, Abdurrahman el – Bistami’nin Miftâhu’l Cifri’l Câmi adlı kehanet derlemesinin kulaktan kulağa yayılmasıyla arttı. Öyle ki kitabın özel bir gücü olduğuna inanıyorlardı. Batı’da nasıl Nostradamus varsa bu topraklarda da Bistami’nin Miftâh’ı (anahtarı) vardı. Kitap bir bakıma kıyametten hemen önce olacaklar hakkında yazılmıştı. Mısır’ın ve Roma’nın fethinin ahir zaman senaryosu olduğu bu metinde Roma’yı fethedecek Mehdi’den söz ediliyordu. Üstelik Osmanlı için önemli bir alim olan Muhyiddin İbnü’l Arabi’ye atfedilmiş bölümler vardı.

İbnü’l Arabi Osmanlı sarayında önemli bir isimdi. Osmanlı’nın zaferini müjdeleyen bir evliya olduğu düşünülüyordu. Miftâh’taki İbnü’l Arabi bölümlerinde dabbetü’l arzın ilk haykırışıyla Selim’in ölümü, ikincisiyle Süleyman’ın tahta çıkışı ilişkilendirilmişti. Remmal Haydar kitaptan ebced hesabıyla ve değişik yöntemlerle kehanetler çıkartıp bunları Süleyman’ın hayatıyla ilişkili hale getiriyor, sunuyordu. Elbette kendisinin Mehdi olarak sunumunda Süleyman’ın da parmağı vardı.

Remmal Haydar, Pargalı’nın ölümünün ardından kehanetlerin içine kendini de sokuşturmaya başladı. Rüyasında İbnü’l Arabi’yi gördüğünü, ona kendi risalesini yazmasını emrettiğini söylediği düşünülürse Pargalı İbrahim’in Osmanlı sarayındaki konumu daha iyi anlaşılabilir.

Sarayda şehzadeler için zayiçe adı verilen doğum haritaları çıkarılıyordu. Remmal Haydar gibi bir de bu haritalarla kehânetlerde bulunmaya çalışan kişiler vardı. Sonuçta tüm kehânetler dönüp dolaşıp Miftâh’a yaslanıyordu.

Topkapı Sarayı Kütüphanesinde kayıtlı remil konulu Haydar’a ait risalede (1535’te yazılmış), Süleyman’ın yalnızca seçkin kişilerin bildiği ruhani kimliğinin (sahibi zaman) vakti gelince herkes tarafından öğrenilecek ayrıntıları yazar. Padişah o sırada Irakeyn Seferini tamamlama sürecindedir. Haydar, padişahın kendisine verdiği İbnü’l Arabi metinlerinden Süleyman’ı bir mesih figürü gibi gösterebilecek kesitler çıkarır.

Elbette Miftâh metinleri zaman içinde çoğaltılırken dönüşüme uğramıştır. Arapça yazıda “şeytan racim” başka bir yerde “sultan rahim” olarak değiştirilebilir. Sonuçta kehânet kendisini isteyeni memnun etmek için yazılır. 

Süleyman, yaşadığı çalkantılı hayatın ve verdiği zor kararların sorumluluğunu göksel bir makama devretmek mi istiyordu? 

Haydar’ın saraya gelişi neredeyse İbrahim’in gelişiyle aynı tarihlere rastlar. Safevi ve İran politikaları konusunda uzman bir casus olduğu düşüncesi taraftar toplamaktadır. Şah Tahmasb’la gizli anlaşma yapmakla suçlanan Şehzade Mustafa’yla ilgili raporlar yazmıştır. Şair Yahya Bey ile dost olmuşsa da Hayali’nin öfkeli hicivleriyle yerden yere vurulmuştur. İbrahim Paşa’ya karşı özel bir düşmanlık besleyen Remmal Haydar’ın Padişah’ın yalnızlaşmasında ne kadar etkisi var bunu arşivlerden çıkacak olan belgeler gösterecek.