Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

İç gözünü açabilmek için dışarıdakini kör et: Bir Endülüs Köpeği

Sinema tarihinin en etkili isimlerinden, bir endüstri olarak doğan ama sanat ilanının ardından bu alana kattıklarıyla bir usta olarak anılan İspanyol sürrealist yönetmen Luis Buñuel, 1929 yılında, yakın dostu Salvador Dalí ile bir film gerçekleştirir. Yerleşik sinema anlayışını bir deprem etkisiyle sarsan bu 16 dakikalık film "Bir Endülüs Köpeği" (Orijinal adı: Un chien Andalou), gerçeküstücü bir öncül olarak "deneysel sinemanın ilk örneği" kabulünü alır.

Gülara Subaşı

Hollywood'un ilk sesli filmi "The Jazz Singer"in gerçekleştirilmesinden 2 yıl sonra yapılmış olmasına rağmen, Buñuel'in annesinden aldığı 25 bin pesetayla çektiği son derece düşük bütçeli bir yapım olan Bir Endülüs Köpeği, Avrupa'da hâlâ yaygınlaşmamış ve Amerika'da hâlâ çok yüksek maliyet gerektiren filmlerde ses kullanımının bir örneği değil, sessiz bir filmdir. 1960 yılında filme eklenen ses kuşağından önce, 1929'daki orijinal gösterimde Buñuel, filmde yer alan Richard Wagner'in Liebestod'undan alıntı olan Tristan ve İsolde operasının final bölümü ve iki Arjantin tangosunu gramofondan çalar.


Bir Endülüs Köpeği, iki sürrealist sanatçının rüyalarından doğan bir filmdir. Dalí sinemayla ilgilenen arkadaşına rüyasında avucunun içinde yürüyen karıncaları gördüğünü, Buñuel ise ressam arkadaşına gökteki ayın bir jilet tarafından ikiye bölündüğü bir düş gördüğünü anlatır. Senaryosu, Dalí ve Buñuel'in birbirlerine anlattıkları bu rüyalardan oluşan film, ressamın tabloları kadar karmaşık, yönetmenin diğer filmleri kadar anlaşılmazdır. 1928 yılında Fransa'da Buñuel ve Dalí tarafından hazırlanan film, 1929 yılında Paris'te, 15 gün gibi kısa bir sürede çekilir.


Gelenekselleşmeye başlayan ve kanonu şekillenen Hollywood sinemasına, deneysel bir cevap veren ikili, döneme ve sinema tarihine damga vurur. Görüntülerin rahatsız ediciliği ve kavranmayan zaman-mekan kullanımıyla izleyicisine "Bu zamana kadar izlediğim sinemaysa bu nedir?" sorusunu sorduran film, pasifize olmuş yedinci sanat izleyicisini etkilemeyi amaçlar.


Filmin adı için önce "El marista en la ballesta" daha sonra da Fransız trenlerinde yazan bir uyarının ("İçeriye bakmak tehlikelidir") tersi olarak "C'est dangereux de se pencher au dehors" ("Dışarıya bakmak tehlikelidir") düşünülse de filmin temalarıyla hiçbir ilgisi olmadığı için seçilen "Un chien andalou" ismi kullanılır. Tamamen bağlamdan kopukluk üzerine yaratılan bu film, başlıkta da bu tarzını sürdürür. Buñuel filmin bu tarzını şu sözlerle açıklar: "Akılcı bir açıklama getirilebilecek hiçbir fikir veya imge kabul edilmeyecekti. Akıldışına açılan tüm kapıları ardına dek açacak ve nedenini açıklamaya çalışmaksızın sadece bizi şaşırtan imgeleri dâhil edecektik."


Bir Endülüs Köpeği'ni tamamı zincirleme rüyalardan oluşan görüntüler silsilesi olarak tanımlamak yanlış olmaz. İzleyici filmin ilk saniyelerinden sonuna kadar, anlamlandıramadığı ve bir kategoriye sokamadığı görüntüler görür. Sessiz sinema döneminde ses kuşağının eksikliğini kapatmak için filme eklenen ve açıklama amacı taşıyan ara yazılar bile anlamsızlığın derecesini artırmak için yerleştirilir.


Filmde, kışkırtmak için tasarlanmış çarpıcı ve irrasyonel görüntülerden oluşan bir giriş, olaylar veya karakterler, “bir zamanlar”dan “sekiz yıl sonra”ya atlayarak, bir rüya mantığını çağrıştıran kopuk bir kronolojide sunulur. Herhangi bir hikâyeyi takip etmeyen anlatıda, isimsiz bir erkek ve kadının kronolojik olarak tutarsız anlarını izleriz.


Filmin görüntü dökümünde birbiri ardına sıralanan şu imgeleri görürüz: "Bir varmış bir yokmuş", bulutun ayı kesmesi, bilenen bir ustura, bir kadının gözünün usturayla kesilmesi, "sekiz yıl sonra", beyaz masa örtüleri, bir rahibe başlığı, başını kaldırıma vuran bir bisikletçi, yatağın üzerine insan silüeti şeklinde yerleştirilen kıyafetler, avuç içindeki bir karadelikten fışkıran karıncalar, üstünde eşek leşleri çürüyen iki kuyruklu piyano, "sabah üç suları", duvarda bir kuru kafa güvesi, kumsala açılan bir kapı, çakıl taşı dolu sahilde sarılarak yürüyen bir çift "ilkbahar", göğüslerine kadar kuma gömülü iki ceset ve "son".


Belki de Dalí ve Buñuel'in filmde tekrarladıkları birkaç imgeyle anlatmaya çalıştıkları örtük mesajlar da vardır. Kilise tarafından verilen eğitimin, cinsel baskının, çürüyen eşeklerin, karıncalı elin ya da kadın bedeninin eleştirisinde durum böyledir. Fakat biliyoruz ki ikili, herhangi bir mantıksal önermeyi içerebilecek hiçbir bağlantı kullanmadı. Kültürel açıdan yorumlanabilecek en ufak bir sembolizm, motif veya ipucunu reddettiler. Bu sebeple Bir Endülüs Köpeği, psikanaliz ya da yapısalcı kuram gibi herhangi bir düsturla açıklanabilecek bir film değildir. Yönetmenin halihazırda anlamsızlık üzerine kurduğu yapım, kategorilere sokulamayan deneysel bir manifestodur.


Buna rağmen filmin en önemli sahnesi olarak anılan gözü usturayla kesilen kadının "içeri dönük bakışın faal hale gelmesi için dıştaki gözün kör edilmesi gerekliliği" olarak yorumlandığı bilinir. İşte bu şekilde sürrealizmin teşvik ettiği öz vurgulanmış olur. Buñuel ise bu sahneyi şöyle açıklar: "İzleyiciyi fikirlerin özgürce çağrıştırılmasına izin veren bir duruma sokmak için filmin en başında travmatik bir şok yaratmak gerekiyordu; bu yüzden kesilen göz düzlemiyle başladık, çok etkili."


Sinema tarihinin en sarsıcı sekanslarından biri olan bir kadının kesilen gözünü içeren Bir Endülüs Köpeği, her türlü anlamlandırma çabasına meydan okurken tarih boyunca birçok filme ve yönetmene ilham kaynağı olur ve bugün hâlâ gelmiş geçmiş en ünlü kısa filmlerin başında yer alır.