Erdem Bayazıt'ın ölüm yıl dönümü
Erdem Bayazıt'ın ölüm yıl dönümü
Hatay'da 9 ayda tamamlanan duvar resimleri
Hatay'da 9 ayda tamamlanan duvar resimleri
Anadolu’nun kayıp dili ‘Kalaşmaca’
Anadolu’nun kayıp dili ‘Kalaşmaca’
Bozkurt neyi temsil ediyor
Bozkurt neyi temsil ediyor
123456789
Erdem Bayazıt'ın ölüm yıl dönümü
Erdem Bayazıt'ın ölüm yıl dönümü
Hatay'da 9 ayda tamamlanan duvar resimleri
Hatay'da 9 ayda tamamlanan duvar resimleri
Anadolu’nun kayıp dili ‘Kalaşmaca’
Anadolu’nun kayıp dili ‘Kalaşmaca’
Bozkurt neyi temsil ediyor
Bozkurt neyi temsil ediyor
123456789

Ayaşlı ve Kiracıları

Cumhuriyet dönemi yazınının önemli ismi Memduh Şevket Esendal, Ayaşlı ve Kiracıları eserinde kentleşme aşamasındaki ülkenin insan profiline gerçekçi bir bakışla yaklaşır.

İlhan Deliktaş

Memduh Şevket Esendal, Türk edebiyatının yanında Türk siyaseti ve bürokrasisinin oldukça önemli bir figürüdür. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren ülke siyasetinde yer almış; kritik ve karmaşık siyasi durumlar içindeki ülkelerde büyükelçilikler yaparak dış siyaset başarılarına imza atmış, milletvekili ve Cumhuriyet Halk Partisi’nde parti genel sekreteri olarak Türk siyaset tarihinde rol almış bir isim o.



Çorlu’da başlayıp çeşitli coğrafyalarda geçen ve Ankara’da sona eren yaşamı ona bolca esin kaynağı sağlamış olmalı ki, Türk Edebiyatına 250’den fazla hikâye ve iki de roman katmış. Bu çok yönlü yazar, siyasetçi ve bürokratın edebî gücüne, Osmanlı İmparatorluğu’nda başlayıp Türkiye Cumhuriyeti’nde sona eren yaşamının da etkisi olduğu aşikâr.

Onun eserlerinde gerçek ve yalın bir sosyal yaşam resmi görülür. Kahvehanelerdeki erkekler, çamaşırcı kadınlar, konaklarda, köylerde yaşayan insanlar, sokak çocukları, zengin çocukları… İddiamız şu ki, eline Memduh Şevket Esendal’dan bir şey geçen her insan bu rastgele eserde pek çok tanıdığıyla, akrabasıyla karşılaşabilir.

Memduh Şevket Esendal’ın Kabil sefaretindeki sefaletle geçen yıllarında yazdığı “Ayaşlı ve Kiracıları”, yazarın kendi bağlamından tamamen kopmuş hâlde -ve belki de bir özlemin neticesinde- Ankara’da (eserde kentin adı zikredilmez) odaları kiraya verilmiş bir apartman dairesindeki yaşamı anlattığı romanıdır.



Eser, bir banka memurunun Ayaşlı İbrahim Efendi’ye ait olan dokuz odalı apartman dairesinde bir oda tutmasıyla başlar.

Ayaşlı, eşkıyalık, zaptiye çavuşluğu, arzuhalcilik, otelcilik gibi türlü işlere girmiş bir adamdır ve son işlerinden birisi de bu apartman dairesindeki odaları kiralamaktır. Ancak bir işletmeden çok bir köy evine benzeyen daire adeta bir köy ağası ve onun farklı dünyalara ait tebaasının bulunduğu karmaşık bir konak gibidir.

“Kapıdan girince insan kendini Semerci’nin hanında bir odaya girmiş sanıyor. Solda yere serilmiş bir yatak, bu yatak bazı günler dürülüp köşeye kaldırılır… Bazı günler de serili kalır. Ayaşlı üzerinde oturur. Kapı arkasında su testisi, ağzında mavi maşrapa kapalı… (s. 27).”

Eser boyunca Esendal’ın duru anlatımıyla, sanki o dairenin içine yerleştirilmiş bir kameradan her odasında başka başka dünyaların, sosyo-ekonomik çevrenin, hayatın akışı izlenmektedir. Devlet işi için kente gelen taşralılar, iş arayan kimsesiz kadınlar, en hızlı yoldan zengin olmaya çalışan muhteris düzenbazlar, küçük bürokratlar, memurlar, eski kafalı ancak yeni düzene ayak uydurmaya çalışan adamlarıyla bu oldukça kalabalık evin içi, küçük bir Türkiye yansımasıdır.

Eserin çok yönlü atmosferi, Esendal’ın pek çok konuya dair kahramanları konuşturması ve bu konular hakkında okurları düşünmeye sevk edebilmesine önayak olmuştur. Baş kahraman memur bazen evdeki bir kadınla “kadının çalışması” üzerine sohbet eder, bazen memurlukla, evlilikle, hayatla ilgili çeşitli insanlardan farklı yaklaşımlarla karşılaşılır.

Eserdeki kadınların büyük bir kısmı şehir hayatına ayak uydurmak isteyen ancak bunun için yeterli kültürel ve ekonomik olanaklara sahip olamayan kimselerdir. Kadınların çalışma hayatında yer almasıyla ilgili yazarın önerisi, tıpkı köyde tarlada çalışırken evle ilgilendikleri gibi, şehirde çalışırken de ev hayatını ihmal etmeden var olabilecekleri bir düzendir.

"Sen daha çok vereydin!"

Ayaşlı pek çok işe dört elle sarılmış haldedir ve bu işleri yaparken ahlâkî değerleri çok önemsemez, üstelik bu tavrını tüm halkın benimsediği ve normalin bu olduğu görüşündedir. Bu noktada memuriyetle ilgili şu sözleri oldukça dikkat çekicidir:

“Bir memur da pazarda bir dükkâncı gibidir. Rüşvet alıyorsa eh, o da geçinecektir. Bir memur rüşvet alır da iş yapmazsa bu, bir bakkalın parayı alıp malı vermeyişi gibidir. Gözünü açmalı malı kaptırmamalı. Bu iş için başkası çıkar da daha fazla verirse eh haklıdır. Sen daha çok vereydin!”

Eserde, Ayaşlı ve kiracılarının adeta bir cemaat olarak yaşamaya devam etmesi, Esendal’ın idealine uygun olmayacak ki, banka memuru baş kahraman evlenip kendine ait bir daireye geçer. Üstelik bu kalabalık evin içinde duyduğu yalnızlık hissinden de bu şekilde kurtulur.

“Kalabalıklar içindeki yalnızlık”, “bireyselleşme” ile çözülmekte gibi görülmektedir. Ancak yine de metinde geleneksel aile bağları, görücü usulü evlilik, hemşehri olmak gibi kavramlar önemli birer değer olarak varlığını korur.

Esendal’ın tasavvurunda köy hayatını kente taşımamak önemlidir. Köy hayatının olumsuz yanlarını ve kent hayatının çağrıştırdığı bazı yozlukları da ayıklayıp yeni bir varoluş formu oluşturulmazsa örnek kentli yaşamı da ortaya çıkamaz. Usta yazar, iki kültürün insanları için de bir uyum reçetesi düşünmüş, onları olabilecekleri en iyi ve en kötü halleriyle yansıtmıştır. Öyle ki Esendal’ın eserleri ülkedeki insan profiliyle bir bakıma yüzleşme niteliği taşır.