Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
Gece Müzeciliği konserleri başlıyor
Gece Müzeciliği konserleri başlıyor
123456789
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
Gece Müzeciliği konserleri başlıyor
Gece Müzeciliği konserleri başlıyor
123456789

Kadın kolları başkanlarıyla Türkiye üzerine-1

GAZETE DURUM, kadınların sosyal ve siyasi alanda yaşadığı sorunları gündeme getirip çözüm yolları üretebilmek adına siyaset arenasında etkin olan partilerin kadın kolları başkanlarıyla konuştu. Bir haftalık yazı dizisinde bugün Saadet Partisi Kadın Kolları Başkanı Nurgül Beytiye Ekinci ile konuştuk. Ekinci, kadına yönelik şiddet vakaları için, "Nasıl bu hale geldik?" diye yakınırken, vatandaşın temel tüketim malzemelerine ulaşmasında dahi zorlandığını belirtti.

Ahmet Sesli

ANKARA- Türkiye Cumhuriyeti'nin 99'uncu yılını kutluyoruz. 100'üncü yıla bir kala ülkemiz, tarihinin en ağır ekonomik kriziyle boğuşuyor. Yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, her geçen gün artan genç işsizliği, eğitimde yaşanan sorunlar, bürokraside liyakat yerine itaatin öncelenmesi, adaletin yerinden oynaması ve toplumsal kutuplaşma...

Ekonomik kriz derinleştikçe, iç içe geçen sorunlar dağ gibi büyüdükçe toplumsal öfke ve umutsuzluk da dalga dalga yayılıyor. Peki, siyasetçiler... Siyasetçiler, iktidarıyla muhalefetiyle kayıkçı kavgasıyla ve kof polemiklerle adeta olup biteni seyrediyor. 

Hiç kuşku yok ki bu koşullar, en çok kadınları etkiliyor. Kadınlar, bu zor günlerde, bir kez daha yükü omuzluyor, sorunları göğüslüyor.  

Usta şair Nazım'ın diliyle: "Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır

acılarımız, ayıplarımız ve döktüğümüz kan

karasabanlar gibi çizer kadınların yüzünü."

GAZETE DURUM, kadınların sosyal, siyasal ve ekonomik alanda yaşadığı sorunları gündeme getirip çözüme katkı sunmak amacıyla siyasi partilerin kadın kolları başkanlarıyla konuştu. Partilerin, kadın kolları başkanları hem kendi vizörlerinden Türkiye'de kadınların yaşadığı sorunların fotoğrafını çekti hem de çözüm için neler yapılabileceğini anlattı. Söz, siyasi yelpazede farklı yerlerde duran kadın başkanlarda...

Saadet Partisi Kadın Kolları Başkanı Nurgül Beytiye Ekinci, kadına yönelik şiddet, ekonomik kriz ve gerginleşen siyasi iklimle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

Ekinci, kadına yönelik artan şiddet vakaları için, “Biz nasıl bu hale geldik?” diye sordu. Halkın içine girdiği geçim zorluğuna da dikkat çeken Ekinci, “Vatandaşlarımız temel tüketim maddelerine ulaşamıyorlar. Halkın yüzde 65,8’i, yani her üç kişiden ikisi temel gıda ürünleri alırken zorlanıyor” diye konuştu.

Ekinci, sorularımızı şöyle cevapladı:

Sosyal hayatta kadınların yaşadıkları sorunlar ile başlayalım. Bu sorunların başında kadın şiddeti vakaları geliyor. Siz bu şiddet vakalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şimdi sorgulanması icap eden, bir insan nasıl oluyor da insanlık vasfını katlediyor? Kendi çocuğunun yanında annesinin boğazını kesiyor. Toplumun da önünde... Kimse buna mani olamıyor. Biz, bu hâle nasıl geldik? Bu, toplumsal bir cinnetin dışarıya yansıması… Biz, birine şahit oluyoruz. Şahit olmadığımız, duyulmayan daha ne kadar konu vardır.

Çözüm öneriniz nedir?

Burada temel olan unsur, ailenin korunmasıdır. Siz, aileyi korursanız, ferdi de korursunuz. Ahlâkî değerler korunmadan siz aileyi yüceltemezsiniz, toplumu huzura kavuşturamazsınız. Ancak dünyada aileye karşı bir savaş açılmış vaziyette. Bunların müzakeresi bile yapılmıyor. Sadece Türkiye için demiyorum ben. Amerika’da da Avrupa’da da bu konular, sadece kadınla alâkalı bir konuymuş gibi algılatılıyor. Arkasından hiç konuşulmadan kanunlar geçiyor. Bunun tabii birkaç cephesi var. Aileyi de kadın ve erkekten müteşekkil bir yapı olarak görüyoruz ve bu çocukların korunabilmeleri için bu aile mefhumunun korunması, geliştirilmesi gerekir.

Siz, filmlerde aileyi tahrip edecek bütün ahlâksızlıkları dizilerde topluma her gün anlatacaksınız. Her gün diziler var. Herkes, gayrimeşru ilişki ne kadar canlı, bunu görüyor bu dizilerde. Normalleşiyor. Ondan sonra da çıkacaksınız, ‘Bunlar olmasın’ diyeceksiniz. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu derler. Onun için ben, bu noktanın üzerinde daha fazla bir şey söylemek istemiyorum. Bizim tavrımız kesin. Bizim için aileyi korumak, ahlâkî ve manevî değerleri ihya etmek önemlidir. Bu, aynı zamanda kadına şiddetin de karşısında olmak mânâsına gelir.

Toplumun tamamında hissedilen bir diğer sorun ise geçim zorluğu. Son dönemlerde ekonomide yaşanan sorun geçim zorluğunu iyice artırdı. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

AK Parti, 2002 yılında 3Y'yi ortadan kaldıracakları vaadiyle oy almıştı. Oysa bugün her alanda 2002 öncesinden çok daha vahim bir tablo ile karşı karşıyayız. 20 yıl sonra bugün Türkiye, rüşvet çamuruna saplanmıştır. Şantaj, tehdit, rüşvet ve yolsuzluklar her yeri bir örümcek ağı gibi sarmıştır. Ekonominin kitabını yazdıklarını iddia edenler, görülüyor ki aslında "çürümenin kitabını" yazmışlar! 20 yılın sonunda "kolektif bir ahlaksızlık" ile karşı karşıyayız! Sokaklarda geçinemediklerini anlatırken gözyaşı döken çocukların, annelerin, babaların hepsinin gözyaşları yalan mı? Sanırım AKP ile halk aynı ülkede yaşamıyor. Saraydan halkı görmek mümkün olmuyor.

Vatandaşlarımız temel tüketim maddelerine ulaşamıyorlar. Halkın yüzde 65,8’i, yani her üç kişiden ikisi temel gıda ürünleri alırken zorlanıyor. Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı’nın küresel açlık sistemine göre; 9 Haziran 2022 tarihi itibarıyla Türkiye’nin yüzde 18’i yeterli beslenemiyor. İşte bu rakamlar “Yoksulluğu bitireceğiz” diye yola çıkan bir iktidarın, yoksulluğu geniş kesimlere yaydığının açık ispatıdır.

Son açıklanan TÜİK verilerine göre, tarımsal girdi maliyetleri yeni bir rekor kırarak yıllık bazda yüzde 117,31 artmış. Nisan ayı verilerine göre en yüksek artış; yılda yaklaşık yüzde 242 ile gübre fiyatlarında gerçekleşti. Tam bir yıl önce; 2021 yılının nisan ayında yıllık artış, sadece yüzde 22,15'ti. Şimdi tarım üretiminde böylesine ciddi bir problem ortada çözülmeyi bekliyorken hükümet, gıda fiyatlarına çözüm olarak 10 ülkede tarım arazisi almayı planlıyor. Genel Başkanımızın sık sık tekrarladığı bir cümleyi burada tekrarlayalım: "Allah akıl, fikir versin bunlara." Kendi ülkemizde ekilemeyen arazinin varlığını herkes biliyor, ama on ülkede biz arazi kiralama derdine düştük, vatandaşımızın derdine derman olabilmek için… Ülkemizin bereketli toprakları, çalışkan çiftçimizin elinde mahsul vermeyi beklerken iktidar, yüzünü başka ülkelere dönmüş; güya milletin derdine çare arıyor. Güney Amerika’da, Rusya’da… Taşıma suyla değirmen bile dönmezken, taşıma toprakla milletin karnını doyurabileceğini sananlar ne çiftçinin yüzünü güldürebilir ne de çarşı pazardaki fiyatların düşmesini sağlayabilir.

Önerileriniz nelerdir?

Bizim iktidarımızda asgari ücret geçim ücreti olacak ve vergi alınmayacaktır. Yatırımlar üretime dayalı ve ülke sathında yapılarak bütün vatandaşların alım gücü ve insanca yaşamasının ortamı sağlanacaktır. Bizim iktidarımızda anneler çocuklarının beslenme çantalarına ne koyacaklarını düşünmeyecekler.

Tarım en temel yatırım alanı kabul edilip çiftçinin üretmesinin önünde ki engeller kaldırılarak gıda fiyatları minimuma çekilecek bunun için en elzem olan dolar Türk lirası paritesini eşitlemek olacak ilk işimiz. Özellikle gübre ilaç ve yem fabrikaları açılarak çiftçinin girdi kalemleri düşürülecektir.

Sahada çok net bir şekilde görülüyor ki; milletimiz ve özellikle AK Parti iktidarının yanlışlarından bıkmış usanmış olan vatandaşlarımız için umudun ve güvenin adresi Saadet Partimizdir.

Ekonomide yaşanan sorunlar ile devam edelim.

Ekonomi yönetimi duvara tosladı ancak Sayın Erdoğan hâlâ, “Enflasyon aşılamaz bir tehlike değil” diyor ve "ekonomist" olduğu iddiasını ısrarla tekrarlıyor. Artık vatandaş ümidini kesti. Kendisinin bir vehme kapılarak "Ben bu işi biliyorum" diye ısrar etmesi, Türkiye’nin en büyük problemlerinden birisi. Çünkü çare arayamıyor, müzakere edemiyor.

"Ekonomist" olan birisinin 20 yıldır yönettiği ülkemizde ise; tanesi 2-3 liraya ulaşan yumurta, litresi yirmi lirayı aşan süt, bugün pek çok çocuğun erişemediği temel ihtiyaç ürünleri kategorisine eklendi.

Makroekonomik verilere baktığımızda, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası verilerine göre; önümüzdeki bir yıl içinde Türkiye’nin sadece dış borç ödemesi için 182 milyar dolara ihtiyacı var. Ayrıca her geçen gün bozulan dış ticaret dengesi söz konusudur; endişemiz her geçen gün artıyor. İktidar işçiye, memura kaşıkla verdiği zamları gece gündüz çalışan matbaada basılan paralar ve yanlış politikalar sonucu yükselen enflasyon ile kepçe kepçe geri almaktan da imtina etmiyor. İnsanımız kısa süreliğine yüksek maaş aldığı hissine kapılıyor ama sonradan aldığı bu maaş ile ay sonunun gelmediği, getiremediği anlamakta gecikmiyor. Bu ortamda pek çok kamu kurumu halkın sorunlarına çözüm getirecek ciddi bir çalışma yapmazken Ankara’da gece gündüz harıl harıl çalışan tek bir kurum çıkıyor ortaya, o da Merkez Bankası matbaası. Son dönemde elimize aldığımız paraların gıcır gıcır olmasının tek sebebi bu, yeni basılmış olmaları. Elimize ilk defa matbaadan çıkmış para değiyor.

Biz inanıyoruz ki bugünler geçecek milletimizin desteği ile iktidara geldiğimizde bu problemlerin tamamını çok kısa bir zamanda çözeceğiz. Biz evelallah verdiğimiz sözün arkasındayız çünkü verdiğimiz sözü ihtiyatla veririz ki hiçbir zaman mahcup duruma düşmeyelim diye. Erbakan Hoca 1996 yılında başbakan olurken kimseye "Ben yüzde 30 zam yapacağım" dememişti. 20 mi 30 mu olacak müzakeresi vardı. Ama iktidara geldi ilk adımı yüzde 50 zam arkasından altı ay içinde yüzde 25 ve 50 zamlarla toplam 130’a yakın zam verdi. Biz boş konuşmayız. Söylediğimiz sözün arkasındayız. Milletimiz de geçmişte söylediğimiz sözlerin yakinen şahidi olmuştur.

Ülkemizin en önemli dinamiği olan siyaset ile ilgili devam edelim. Siyasi iklim son yıllarda gerginleşti. Siyasette gerginleşen dil toplumu da kutuplaştırıyor. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Siyasette rekabetle birlikte nezaketi de inşa etmek hepimizin öncelikli görevidir. Milletimizin moral ve motivasyona her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemde; seçmeni rencide edici ve toplumu kutuplaştırıcı söylemlerin ne ülkemize ne de milletimize faydası vardır. Saadet Partisi olarak rekabete evet diyor ama tehdit eden, kutuplaştıran, düşmanlaştıran dili reddediyoruz.

Türkiye siyaseti 2018 yılı ile farklı bir yönetim biçimi ile tanıştı: Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi. Bu yeni idari biçim tartışmaları da beraberinde getiriyor. Ne düşünüyorsunuz?

İnsanlar "Ben diktatör olacağım" diye diktatör olmazlar. İnsanlar, "Ben doğru yapıyorum ama bir türlü insanlar benim doğrularımı görmüyor. Ne yapayım ben de mecburum, dediğim dedik olmaya" derler. Zaten böyle doğar. Diktatör dediğiniz, "Benim dediğim dedik" demektir, başka bir şey değil ki. Kanunları da buna göre tanzim etmektir, karşısına başkası çıkmasın diye. Onun için bizler şunu da söylüyoruz; diyelim ki Tayyip Erdoğan kanunlara uydu, hiçbir noktada kanunlarla çelişen bir tavrın içine girmedi. Yarın da birisi geldi tam tersini yaptı. Yapabilir mi bu değişiklikle? Evet yapar. İstiyorsa yapar. İşte biz onu tehlikeli buluyoruz.

Yazı dizimizin ikinci bölümü Zafer Partisi’nin değerlendirmeleri ile devam edecek.

Yazı dizimizin ilkini okumak için:

https://www.gazetedurum.com.tr/gundem/kadin-kollari-baskanlariyla-turkiye-uzerine-1-16659