Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Gezi'nin anatomisi

Haber Merkezi

ANKARA- GAZETE DURUM ailesine yeni katılan deneyimli gazeteci Ersin Bal, Cumhuriyet tarihinin en büyük sivil itaatsizlik eylemi olarak öne çıkan Gezi Parkı protestolarını 9. yıl dönümünde toplumsal, siyasal ve hukuki boyutlarıyla ayrıntılı olarak değerlendirdi. İşte o yazı:

"Aslında sizlerle ilk kez, 30 Mayıs Pazartesi günü buluşup “merhaba” diyecektim. Gazete Durum Ailesi’ne katılma kararım, Cumhuriyet tarihimizin en büyük “sivil itaatsizlik” eyleminin yıl dönümüne denk düşünce, tanışma planlarımı kaçınılmaz olarak öne çektim. Şimdilik beni konuk yazar olarak kabul edin. Pazartesi günü gerçekleşecek asıl tanışma randevumuzu da unutmayın.

Dokuz yıl önce bugün, İstanbul Taksim’deki Gezi Parkı’nın göğsüne bir hançer saplandı. 27 Mayısı 28 Mayıs’a bağlayan saatlerde gecenin karanlığından çıkan iş makineleri, çelikten dişleriyle Gezi Parkı’na girdiler. Buyruk kesindi; bölgenin akciğeri Gezi Parkı katledilecek, yerine Osmanlı döneminin simgelerinden Topçu Kışlası ve AVM inşa edilecekti.

Taksim Dayanışma Platformu’na bağlı küçük bir gurup, iş makinelerinin önüne çıkarak yıkımı engelledi. 28 Mayıs sabahı polis eşliğinde ikinci kez Park’a yönelen yıkım ekibi, daha güçlü bir direnişle karşılaşınca, Çevik Kuvvet devreye girdi. Polisin, müdahale sırasında orantısız güç kullanması, tepkileri daha da artırdı.

Sosyal medyada hızla örgütlenen ve sayıları giderek artan aktivistler, Gezi Parkı’na kurdukları çadırlarla koruma nöbeti başlattılar. Direnişin İstanbul’u aşarak ülke geneline yayılmasına yol açan gelişme, 30 Mayıs günü sabaha karşı yaşandı. Parka baskın yapan polis ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı zabıta ekipleri, direnişçilerin çadırlarını ateşe verdiler. Müdahale sırasında çok sayıda direnişçi darp edilip, gözaltına alındı.

Çadırların yakılması ve ölçüsüz polis şiddeti, protestoların başta Ankara, İzmir ve Eskişehir olmak üzere ülke genelinde yayılmasına yol açtı. Bayburt dışındaki tüm illere sıçrayan eylemler giderek kontrolden çıktı ve AK Parti Hükümeti’ne yönelik protestolara dönüştü. Eylemleri bastırmakta yetersiz kalan ve orantısız güç uygulayan polis, göstericileri dağıtmak için yüz binin üzerinde gaz fişeği, plastik mermi ve biber gazı kullandı.

70 civarında çevrecinin başlattığı Gezi Parkı direnişinin, kısa sürede ülke genelinde dev bir eyleme dönüşmesinde, hükümet yetkililerinin protestoculara yönelik ifadeleri ve gerilimi tırmandıran açıklamaları da etkili olmuştur. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın göstericilere “çapulcular” demesi, Hüseyin Çelik’in “kelle isteyen yeniçerilere benziyorlar” ifadesi, tansiyonu daha da yükseltti.

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, halkı sorumluluğa, polisi ise ölçülü davranmaya davet etti. Olayların yatışması yönünde açıklama yapan bir başka isim de dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç oldu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ilk günden itibaren Gezi Direnişi’ni destekledi, eylemin ikinci günü Taksim’e giderek göstericileri ziyaret etti. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, meydanlarda “Bozkurt” işareti yapan eylemcileri yansıtan görüntülerin medyada yer alması üzerine Ülkücüleri, gösterilere katılmamaları konusunda uyardı, ancak ilerleyen günlerde protestocuların yanında tavır almıştır.


Gezi Parkı Direnişi’ne; kültür, sanat, müzik, edebiyat, sinema, bilim ve spor dünyasından da destek geldi. Aralarında Fazıl Say, Levent Kırca, Nejat İşler, Can Bonomo, Demet Evgar, Cem Yılmaz, Şebnem Ferah, Mehmet Ali Alabora, Sezen Aksu, Tarkan, Mehmet Okur, Erdal Beşikçioğlu, Okan Bayülgen, Duman, Hayko Cepkin’in de bulunduğu çok sayıda isim, bazı protestolara katılarak veya sosyal medya üzerinden eyleme destek verdi. Tarihçi İlber Ortaylı da tepkisini, "Hiçbir aklıselim insan, 4-5. asırdan kalan tarihi bir alanın üzerine AVM kurmaz, inşaat yapmaz" diyerek dile getirdi.


Türk Tabipler Birliği, gösteriler sırasında yaralananlara ilk yardım hizmeti vermek için İstanbul Taksim ve Ankara Kızılay’da iki revir oluşturdu. Sendikalardan, STK’lara ve üniversitelere kadar toplumun tüm kesimlerini birleştiren Gezi Parkı protestoları sürecinde, “Duran Adam”, “Kırmızılı Kadın” gibi kareler de objektiflere yansıdı.

Bu süreçte en kötü sınavı birkaç gazete ve televizyon dışında, medya verdi. İsim yapmış ulusal kanalların önemli bir bölüm, Gezi Parkı eylemlerinin ülke genelinde yaşandığı saatlerde, belgeseller yayınlayıp protestoları görmezden geldi.

Bazı gazeteciler, Başbakan Erdoğan’ın 7 Haziran 2013 tarihli AK Parti Grup Toplantısı’nda isim vermeden dile getirdiği, “göstericiler çok önemli bir yakınımın gelinini yerlerde sürüklediler” ifadesinden sonra sözü edilen gelinle röportaj yapmak için sıraya girdi, yaşanmamış bir olayı içine taciz senaryoları da ekleyip yayınladı. 

 

Özellikle Elif Çakır’ın röportajından sonra, İsmet Berkan, Abdülkadir Selvi, Sevilay Yükselir, Nihal Bengisu Karaca ve Nagehan Alçı, taciz iddialarını yakaladıkları her fırsatta dile getirdi. İsmet Berkan daha da ileri giderek, Kabataş İskelesi’nde yaşandığı iddia edile taciz olayının görüntülerini, mobese kayıtlarından izlediği yalanını ortaya attı. Savcılık tarafından başlatılan soruşturmada tüm kayıtlar izlendi ve böyle bir olayın yaşanmadığı anlaşılınca takipsizlik kararı verildi.

Gezi Parkı gösterileri sırasında Başbakan Erdoğan , göstericilerin Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’ne bira şişeleriyle girdiklerini iddiasını öne sürdü. Cami’nin o dönemki müezzini Fuat Yıldırım, polise verdiği ifadede ve daha sonra yaptığı açıklamada, camide içki içildiğini görmediğini söyledi.

Gezi Parkı protestolarının, yapılacak ilk seçimlerde AK Parti’yi hem merkezi yönetim, hem de yerel yönetimlerde iktidardan edebileceği yönündeki görüşleri savunan bazı siyaset bilimciler, kısmen haklı çıktı. AK Parti, Gezi protestolarından 10 ay sonra Mart 2014’te düzenlenen yerel seçimlerde, 2011 genel seçimlerine göre 6 puanın üzerinde oy kaybetmesine rağmen seçimi, 42.87 oy oranıyla birinci parti olarak tamamladı. Haziran 2015’te yapılan Genel Seçimleri de, 40.87 oranla birinci sırada tamamlayan AK Parti, buna rağmen tek başına iktidar olacak sandalye sayısına ulaşamadı. Hükümet kurulamayınca 3 Kasım 2015 tarihinde yeniden seçime gidildi ve AK Parti yüzde 49.50 oy oranıyla tek başına iktidar oldu.

Ülke genelinde ağustos ayına kadar devam eden Gezi Parkı olaylarında, dokuz kişi yaşamını yitirdi, sekiz bine yakın kişi de yaralandı. Adana’daki protestolar sırasında bir polis memuru da, alt geçit inşaatından düşerek hayatını kaybetti. 

 Gezi Parkı gösterilerine ilişki açılan davalara gelince bu konuya iki farklı pencereden bakılması gerekiyor. İlki, geçen ay karara bağlanan “Osman Kavala” davası. “Hükümeti yıkmaya teşebbüs” suçlamasıyla yargılanan Kavala ağırlaştırılmış müebbet, diğer sanıklar da 18’er yıl hapis cezasına mahkum edildi. Aynı suçlamayla daha önce yapılan yargılamada tüm sanıklar hakkında, delil yetersizliğinden “beraat” kararı verilmişti.

Gezi Parkı eylemlerini finanse ve organize ettiği ileri sürülen Kavala, Kasım 2017’de tutuklanmasının ardından, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurmuştu. Aralık 2019’da kararını açıklayan AİHM Büyük Dairesi, başvuruyu haklı bulmuştu. Kararın gerekçesinde, “Kavala’ya isnat edilen suçlamaya ilişkin somut delil bulunmadığı, tutuklama kararının hukuk dışı nedenlere dayandığı ve derhal tahliye edilmesi gerektiği” vurgulanmıştı. 

 Ancak Türkiye, Anayasa’nın 90’nıncı maddesinde yer alan, “uluslararası anlaşmalarla iç hukukun çatışması halinde uluslararası anlaşmaların esas alınacağına” ilişkin hükme rağmen, AİHM’in kararını uygulamadı. 

AİHM’in “hak ihlali” kararına uyulmaması, ardından da Kavala hakkında geçtiğimiz günlerde mahkumiyet verilmesi, Türkiye’yi Avrupa Konseyi’nin yaptırım kararlarıyla karşı karşıya getirmiş durumda. Bu kapsamda Türkiye’nin oy hakkının askıya alınmasının, üyelikten çıkarılmasının gündeme gelebileceği ifade ediliyor.

Gezi Parkı gösterilerine ilişkin davalar konusunda, bakılması gereken ikinci pencere polis kurşunu, gaz fişeği, biber gazı ve şiddetli dayak sonucunda yaşanan ölümlerin hesabının, sorulup sorulmadığı olmalıdır. 

Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz’ı, acımasızca döverek ölümüne sebep olan polis ve sivillerden oluşan yedi sanık 10 yıl ile 7 ay 15 gün arasında değişen hapis cezaları aldılar. Hatay’da Abdullah Cömert’in gaz fişeği ile ölümüne neden olan sanık polis memuru hakkında 6 yıl 10 ay hapis cezası verildi. Ankara’da Ethem Sarısülük’ü, tabancayla vuran polis memuru ise “meşru savunma sınırını aşarak ölüme sebep olmak” suçundan önce 2 yıl bir ay hapis cezasına mahkum edildi, ardından da bu ceza 15 bin TL para cezasına dönüştürüldü. Son olarak, İstanbul’da 14 yaşındaki Berkin Elvan’ı, gaz fişeğiyle başından vuran polis memuru hakkında açılan davada, “kasten öldürme” suçundan 16 yıl 8 ay hapis cezası kararı verildi.

Yoğun biber gazına maruz kalıp, nefes darlığı veya kalp krizi sonucunda yaşamlarını yitiren İrfan Tuna, Selim Önder, Zeynep Eryaşar ve Mehmet İstif’in ölümlerine kimlerin sebep olduğu bugüne kadar belirlenemedi.

 Biliyorum, yazımın son satırları Sizi duygulandırdı. Ama endişelenmeyin, ilerleyen günlerde hepinizi gülümsetecek konuları da paylaşacağım. Pazartesi günü görüşmek üzere, hoşçakalın..."