Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Prof. Dr. Boratav Cumhuriyet ekonomisinin başarısını anlattı

Osmanlı İmparatorluğu'ndan bir enkaz alınmışken, emperyalist tehditler sürerken, iktisadi politikalarda sınırlamalar devam ederken neydi Cumhuriyet'i ayağa kaldıran kuvvet? Bugünkü ekonomik buhranın çözümü o dönemin iktisadi politikalarında mı saklı? Prof. Dr. Korkut Boratav, GAZETE DURUM'a Cumhuriyet Dönemi ekonomisini anlattı.

İlknur Yağumli

ANKARA- Türkiye Cumhuriyeti kuruluş yıllarında Osmanlı İmparatorluğu'ndan ağır ekonomik sorunlar devralmıştı. İmparatorluk Sanayi Devrimi'ni ıskalamıştı. Sanayi sektörü çok zayıftı, ülke yarı sömürge durumundaydı. Üst yapıda olduğu gibi altyapıda da ciddi sorunlar vardı. Ülkeyi birbirine bağlayacak demiryolları, limanlar, kara yolları henüz inşa edilmemişti. Bu da ticaretin ve kapitalist ekonominin önünde ciddi bir engeldi. Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte gerek kültürel gerek ekonomik gerekse politik dev adımlar atıldı. Osmanlı'dan devralınan ekonomi kısa sürede önemli gelişmeler kaydetti. Peki bu başarının sırrı neydi? Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde inşa edilen iktisadi politikaların özellikleri nelerdi? İmparatorluktan bir enkaz alınmışken, emperyalist tehditler sürerken, iktisadi politikalarda sınırlamalar devam ederken neydi Cumhuriyeti ayağa kaldıran kuvvet? Bugünkü ekonomik buhranın çözümü o dönemin başarı formülünde mi saklı?

Prof. Dr. Korkut Boratav, GAZETE DURUM'a Cumhuriyet dönemi ekonomisini anlattı. Boratav, milli mücadelenin Anadolu ekonomisine "kendine yeterlilik" alanında katkı sunduğunu, 1920'li yıllara "mümkün mertebe tam bağımsızlık" ilkesinin damga vurduğunu söyledi. Boratav, "Mustafa Kemal ve arkadaşlarının iktisat politikalarındaki en belirleyici özelliği, sınama-yanılma yöntemleri içinde geliştirdikleri yaratıcı pragmatizmdir. Tam bağımsızlık ilkesini mümkün mertebe izleyerek ve muasır medeniyet seviyesine ulaşmak…" diye konuştu.

Prof. Dr. Korkut Boratav'ın sorularımıza yanıtları şu şekilde:

Osmanlı'dan devralınan ekonominin Cumhuriyet'in ilk yıllarında şaşırtıcı biçimde hızla ayaklandırılması, o dönemin özellikleri de düşünüldüğünde Kemalist politikaların ilk 16 yılda iktisadi karşılığını bulmasındaki başarının temel sebepleri nelerdir?

1923-1929 döneminin ekonomik politikalarının, sayısal göstergeler ve gelişim biçimi bakımından bir bütünlük taşıdığı söylenebilir. Ekonomi politikalarına tam bağımsızlık hedefi damgasını vurdu; Lozan’daki müzakereler, bu ilkenin önemini yeni rejimin liderlerine öğreten bir işlev de gördü. Lozan Antlaşması’nın gümrük tarifeleri ile getirdiği kısıtlar bu ilkenin uygulanma alanını beş yıl için sınırladı; ama dönemin sonunda uygulamaya konulan yeni gümrük tarifeleri, hem İstanbul burjuvazisinin önerdiği hem de Osmanlı döneminin koruma oranları üzerinden belirlendi. Kapitülasyonların ilgası bir yana, sonraki yıllarda demiryolu, limanlar, kabotaj hakkı, reji idaresi millîleştirildi.

Yerli burjuvazinin büyüme sürecine katkı yapabilecek bir işlev üstlenebileceği beklentisi, bir süre geçerli kaldı. 1929 sonrasındaki yüksek gümrük tarifeleri ve “imtiyaz aramayan yabancı sermaye” ile ortaklıkların teşvik edilmesi bu nedenledir. Nesnel koşullar da ekonomik gelişmeye katkı yaptı. Harb-ı Umumî sonrası dünya ekonomisi on yıllık bir canlanma konjonktürüne girdi. Türkiye tarımsal ürünler ihracatında uzmanlaşmış bir ekonomi olarak bu koşullardan yararlandı. 

Millî Mücadele yılları, Anadolu ekonomisine “kendine yeterlilik” alanında belirli katkılar yaptı; İstiklal Savaşı’nın finansmanı büyük ölçüde Anadolu halkı tarafından karşılandı. On yıl süren kesintisiz savaşlar ve seferberlik nedeniyle üretimden kopan köylü nüfus 1922 sonrasında toprağa döndü. Cılız sanayi sektöründe de kapasite kullanım oranları yükseldi. Tarımın önceliğinde 1924-1929 yıllarında ortalama büyüme hızı yüzde 10,3 ile Cumhuriyet tarihinin dönemsel zirvesine ulaştı.

1920'li yıllarda Lozan Antlaşması iktisadi politikalara sınırlamalar getirmesine ve emperyalist tehdit sürmesine rağmen Türkiye Cumhuriyeti'nin kalkınmasında ekonomi için dönüm noktası olabilecek hangi gelişme ya da gelişmeler yaşandı?

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının iktisat politikalarındaki en belirleyici özelliği, sınama-yanılma yöntemleri içinde geliştirdikleri yaratıcı pragmatizmdir. Tam bağımsızlık ilkesini mümkün mertebe izleyerek muasır medeniyet seviyesine ulaşmak… İkinci Dünya Savaşı yıllarını da kısmen içeren yirmi yıl boyunca izlenen iktisat politikalarının stratejik hedefi böyle özetlenebilir.

“Yaratıcı pragmatizm”, değişen nesnel koşulları yakından izlemeyi ve hızlı tepkileri gerektirir. Hatalar gecikmeden algılanır; bir anlamda “el yordamı” ile değiştirilir; adım adım düzeltilir. İlk büyük sınav, 1929’da Büyük Buhran’ın patlaması ile verildi. Bu, olumlu bir tesadüfle Lozan Antlaşması’nın getirdiği düşük gümrük tarifelerinin beş yıllık uygulanma döneminin sonuna; olumsuz anlamda da Osmanlı borçlarının ödenmesinin başlama tarihine denk geldi. İlk tepki, korumacılık oldu; yüksek gümrük tarifeleriyle desteklenecek yerli burjuvaziden sanayileşmeyi sürükleyecek bir dinamizm beklendi. Beklenti gerçekleşmedi; yeni yetme burjuvazi kapkaççı rant arayışını yeğledi. Şimendifer Politikası ile ilk adımları atılan kamu yatırımcılığı keşfedildi; üç yıl içinde devletçilik resmî politika oldu; CHP programına da eklendi.

Sınama-yanılma yöntemi, ihmal edilmeyecek bir öğrenme süreci de içerir. İsmet İnönü’nün Kadro’nun 22’nci sayısında Başvekil İsmet imzası ile yayımladığı “Fırkamızın Devletçilik Vasfı” başlıklı yazısı, kamu işletmeciliğinin nedenlerini, gerekçelerini, sadece 1930’lu yılların Türkiye’si için değil, bugün dahi geçerli olan bir bilgelik için de açıklamaktadır. Birinci Sanayi Planı, Sovyet planlamasından dört yıl sonra oluşturulmuştur ve çevre ülkelerde sanayileşmenin Türkiye gibi ekonomiler için hem bir fırsat hem de acil bir zorunluluk olduğunu bütüncül bir çözümleme ile açıklamaktadır. Plan, içeriği ile ekonomi bürokrasisinde Marksist etkilerin varlığı olarak da yorumlanabilir.

Bugün ekonomide var olan sorunların çözümünü, 1920'li yılların iktisadi politikalarında bulmak mümkün mü? 

Bu soruyu, 1920’li yıllara damgasını vuran “Mümkün mertebe tam bağımsızlık” ilkesine dönerek tartışabiliriz. Uluslararası ekonomik ve siyasal ilişkilerden tümüyle kopmak, örneğin ekonomik otarşi söz konusu değildir; ilke olarak dahi savunulamaz. Ancak, emperyalizmin biçimlendirdiği bir dünyada egemen güce veya hegemonyaya rakip olan güçlerden birine sığınmak, tam bağımsızlık ilkesinin “mümkün mertebe” sınırlaması ile dahi bağdaşmaz. Abdülhamit’in, hatta Enver Paşa’nın İngiliz, Alman emperyalizmleri arasında yalpalayan savrulmaları ile Mustafa Kemal ve İsmet Paşa çizgisinin Lozan’da ve 1920’li yıllarda izlediği ilkeli çizgi arasında niteliksel fark bugün de algılanmalı; ısrarla vurgulanmalıdır.

Benzer bir ayrım bugün için de geçerlidir. Saray iktidarı, bir yandan NATO üyeliğini, bir yandan da Rusya (hatta Şanghay İşbirliği Örgütü) ile ekonomik ve siyasal ilişkilerini, iş birliğini fırsatçı bir yalpalama içinde sürdürmektedir. İslam coğrafyasında bir “alt-emperyalist” konum arayışının ağır maliyetini de Türkiye’ye taşımıştır. Ekonomik alanda da sınırsız sermaye hareketlerine tam teslimiyeti savunur görünürken “yerli” rantiye ve sermaye çevrelerinin döviz varlıkları üzerinde “şantaj” tehditlerini gündemde tutmaktadır.

Cumhuriyet’in ilk dönemine damgasını vuran bağımsızlık ilkesinin bugünün “mümkün mertebe” koşullarında savunmak mümkündür. Bazı ilkesel hedeflere, yöntemlere değinmekle yetineyim. Bir kere emperyalizmin üst organları olan (ve bu konumu Ukrayna Savaşı'nda bir kez daha teyit edilen) NATO ve AB ile kurumsal bağlantılara son vermek savunulmalıdır. Ekonomi politikalarında stratejik bir hedef olması gereken dış ekonomik bağımlılığı hafifletmek, sermaye hareketleri denetlenmeden gerçekleşemez.

Solda yer alan iktisatçılar ve sosyal bilimciler, çeşitli (“21’nci Yüzyılda Planlama” gibi) topluluklar içinde bölüşüm ilişkilerini emek lehine gözeten dinamik bir sanayileşme stratejisini tartışıyorlar. Kurulu düzene ve neoliberalizme teslim olmuş görünen ana muhalefete ciddi bir alternatif adım oluşacaktır. Aksi halde bugünkü toplumsal bunalım Türkiye’nin önümüzdeki yıllarında da kalıcı olur. Ülkemizin bilgi birikimi ve potansiyeli bu türden bir geleceği kabul edemez.