Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

"Geri dönüş kapısı kapalıysa her öğrenci 'kayıp' demek"

Öğrencilerin yurt dışında eğitim almalarını önemli bulduğunu fakat eğitimlerini tamamladıktan sonra geri dönmeleri gerektiğini belirten Akademisyen Soner Yıldırım, "Geri dönüş kapısı kapalıysa giden öğrencilerin her biri bizim için kayıp demek. Bu tehlike savuşturuluyor ve bir türlü anlaşılmıyor" dedi.

İleyda Özmen

ANKARA- “Yurt dışı eğitim” dosyasının “Öğrencilerden tavsiyeler” başlıklı üçüncü yazı dizisinden sonra son yazı dizimizde Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Soner Yıldırım ile birlikte yurt dışında eğitimin motivasyonunu ve öğrencilerin Türkiye'den neden gitmek istediğini konuştuk. Öğrencilerin yurt dışında eğitim almalarını önemli bulduğunu fakat eğitimlerini tamamladıktan sonra geri dönmeleri gerektiğini belirten Yıldırım, "Yurt dışı eğitimi fırsat olarak görüyorum. Ama karşılığında dönebileceğiniz, katma değer yaratabileceğiniz kurumlar varsa... Geri dönüş kapısı kapalıysa giden öğrencilerin her biri bizim için kayıp demek. Bu tehlike baştan savılıyor ve bir türlü anlaşılmıyor" dedi.

ODTÜ Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yıldırım, GAZETE DURUM'un sorularını şöyle yanıtladı:

Yurt dışı eğitimin motivasyonu nedir? Öğrenciler neden yurt dışına gitmek istiyor?

Ben de yurt dışı eğitimli biriyim. 90'lı yıllarda Amerika'ya gitmiştim. 90'lı yılların başında yurt dışına gidenlerle şu anki giden öğrencilerin motivasyonu farklı. O zamanlar burs bulup az sayıda öğrenci gidebiliyordu. O zamanlardaki düşünce, yurt dışında alınan eğitimden sonra Türkiye'ye gelerek burada katkı sunmak yönündeydi. Bizim düşüncemiz orada eğitim alıp, bilimi, teknolojiyi Türkiye'ye taşımaktı. Bizim yurt dışına çıktığımız dönemde internet bile yoktu. Yurt dışından eğitim alan kişiler bu açığı kapatıyordu. Şu anda öğrencilerdeki öncelikli motivasyon, yurt dışında eğitim alıp, yurt dışında iş bulup orada kalma yönünde değişti. Bunun hem olumlu tarafları hem olumsuz tarafları var. Geri dönmenin, ülkeye olumlu katkı yapacağına inananlardanım. Ama orada kalan çocukların da kaldıkları ülkeye katkısı çok büyük oluyor bunu da göz ardı etmemek gerek. Öğrenciler, Türkiye ile gittikleri ülke arasında bağ kurabiliyorlar. Ülkeler de öğrencileri kendilerine çekebiliyorlar. Ama bu, 1950'lerdeki Almanya işçi transferi değil. Bu gözle bakmamak lazım. Gidenler beyaz yakalı öğrenciler. Daha kaliteli eğitim alıp bilgi üreten öğrenciler. Şöyle de bir tehlike var: Bu ülke, geri döndürmek için öğrencilere gelecek vaadinden vazgeçerse, ülke için uzun soluklu bir tehlike oluşur. O zaman Türk üniversitelerindeki kaliteyi artırmada çok zorlanırız.

Türkiye'deki üniversitelerde eğitimler kaliteli mi?

Yetenekli üniversite yaratma iddiamız var. Ama maalesef üniversite sayısı o kadar fazla ki yetenekli üniversite sayısı bir elin parmağını geçemeyecek sayıda. Bu üniversiteler, cazip çalışma merkezleri olmazsa ne anlamı var? Akademik özgürlük, gelir, araştırma desteği sağlayamadığınızda belirli bir seviyeye gelmiş, yurt dışı eğitimi almış akademisyen kadro, Türkiye'yi cazip görmüyor. Bu çok tehlikeli. Bunun uzantısı da şu: Yüksek puanla üniversitelere alınan öğrencilerin önüne kaliteli öğretim üyesi konulması lazım. Öğretim üyesi, en az o çocuk kadar hatta daha kaliteli olmak zorunda. Bu, Türkiye'de ciddi problem. Bu yüzden üniversiteler üniversite özelliğinden uzaklaşıp daha meslek okulu kimliğine büründürüyor. Bunu tehlikeli görüyorum çünkü bilim üretmek için iyi kadrolara ihtiyaç var. Öğrenci, her gün profesör unvanlı adamları seyrediyor. Maalesef bu meslek ve unvanlar alay konusu olmaya başladı. Sosyal değerini ve saygınlığını kaybetti. Örneğin çok ciddi operasyon yapacak tıp doktoru düşünün, bu kişinin gerçekten hem zeki hem yetenekli olması lazım. Eğer siz meslekleri bu hale getirirseniz, bu tür görevleri sıradan insanlar yapmaya başlar. İşte o zaman hayatla ölüm arasındaki çizgi gitgide daralır ve incelir. Durum, tehlikeli şekilde buraya doğru gidiyor. Biz yurt dışı eğitimi elimizden geldiği kadar desteklemeli ve öğrencileri heveslendirmeliyiz. Neden? Çünkü bilim evrensel bir kavram olduğu için bizim iletişim noktalarında bu kişilere ihtiyacımız var. Ama bu kişileri yurda geri getirecek kadar yurtta da cazip üniversitelerde ortamlar yaratmak zorundayız. Amerika'da çok pahalı alabileceğiniz mühendislik eğitimini burada neredeyse bedavaya alıyorsunuz. Bu öğrenciler Türkiye'de eğitim alıyor ve eğitiminde hiçbir kuruş harcamamış ülkeye kaçıyor. Bu korkunç bir değer kaybı. Bu öğrenciyi Türkiye'de tutabilsek, buluş yapacak, bilim yapacak. Bu öğrenci yurt dışındaki eğitimi iş bulmanın köprüsü olarak görüyorsa bunun ülkeye geri dönüşü ya da katma değeri yaratması düşük olur. Biz kaliteli üniversite sayısını arttırırsak, giden her öğrenci bizim için büyük fırsat olur. Geri dönüş kapısı kapalıysa giden öğrencilerin her biri bizim için kayıp demek. Bu tehlike baştan savılıyor ve bir türlü anlaşılmıyor.

Türkiye'de eğitim gören öğrenciler kendilerini değersiz hissederken özgür hissetmediğini söylüyor. Yurt dışına gitme sebeplerinden birisi bu olabilir mi?

Öğrenciler değer görmek istiyor. Başarı, takdir gerektirir. Eğer siz başarıyı aşağılarsanız bunun dönüşü cehalettir, karanlıktır. Bu öğrencileri değerli hissettirmemiz lazım. “Senin boyun kısa”, “Senin gözün kahverengi” gibi her bir bahaneyle öğrencileri kategorize edip değersiz hale getirirseniz o zaman başka bir ülke öğrencinin başarısından faydalanır. Yurt dışı eğitimi fırsat olarak görüyorum. Ama karşılığında dönebileceğiniz, katma değer yaratabileceğiniz kurumlar varsa... Bizim dönemimizde Amerika'ya gitmeseydim o hocaları, o içeriği, o eğitime erişemiyordum. Şimdi internet yüzünden durum biraz değişti. İçeriğe ve kişilere erişme artık daha kolay. Buna rağmen oraya gitme, oraya yerleşme ve değer görme güdüsü gençleri yurt dışına itiyor. Yoksa öğrencilerin birçoğu Türkiye'de iyi bir kurumda, iyi bir meslek sahibi olarak kalmak istiyor. Ama öğrencilere, orada yaşama mecburiyeti hissettirecek kadar bıktırırsanız, umutsuz hale getirirseniz, kaybedersiniz. Bazı ailelerin ekonomik durumu iyi olduğu için çocuklarını yurt dışında okutmayı zaten yük olarak görmüyor. Biz 90'lı yıllarda yurt dışı eğitimiyle birlikte sosyal statü atladık. Ailemizin sahip olduğu statünün bayağı üzerine çıktık. “Benim var olmamın tek yolu buradan gitmek” duygusunu öğrencilere hissettirmememiz lazım. Öğrencinin, “Buradaki üniversitede aldığım eğitim, en az yurt dışındaki üniversitede aldığım eğitim kadar kıymetli” demesi lazım. Denilmemesini Türkiye'nin büyük kaybı olarak görüyorum. İnsanın bu kadar değersizleştirilmemesi lazım. Ürettiğiniz ürün değer kaybedebilir belki bunu telafi edersiniz ama nesillerin bu şekilde heba edilmesinin telafisi birkaç nesil gerektiriyor. Örneğin, Osmanlı'nın yıkılışı Cumhuriyet'in kuruluşu. Çok ağır bedel ödedik. Kaç nesil heba oldu. Aynı durumu belki bu sefer elimizde silahla yapmıyoruz ama beyin göçüyle yaşıyoruz. Bizim buna tahammülümüz var mı?

Genel olarak yurt dışı eğitime gidebilen kesim ekonomik açıdan üst sınıf kesim oluyor. Orta ve alt sınıftaki kişilerin eğitimi hakkında neler söylemek istersiniz?

Öğrenciler tabii ki yurt dışına gitsinler, eğitim alsınlar, yaşasınlar ama Türkiye dönmek için seçeneklerinin başında yer alsın, en altında yer almasın. Genç öğrencilerim bana “Bir tweet atarken 3 kere düşünüyorum”, “Mesaj atmak istiyorum ama başıma bir şey mi gelir?” diyor. 18 yaşındaki bir gencin kaygıları bu olmamalı. Öğrencileri korkuyla eğitemezsiniz. Öğrenci hatanın hata olduğunu anlamalı. Yurt dışına giden öğrenciler istediği tweeti atıyor. Şimdiki öğrenciler birbirlerini törele edebiliyorlar. Bu kadar özgürlüğe alışmış öğrencilere, 150 yıl önceden gelen bir şeyi dayatmak hiç akıl kârı bir şey değil. Buna şu örneği verebilirim: İnsanoğlu 120 yıldır otomobil kullanıyor ama Türkiye'deki eğitimde bir anda “Ata bineceksin” deniliyor. Dünya kritik bir dönemden geçiyor. Yaşadığımız 10 yıl, eskiden yaşadığımız 100 yıla karşılık geliyor. Teknolojideki, bilimdeki gelişmeler o kadar hızlı ilerliyorken bunun gerisinde kalmanın telafisi neredeyse yok. Biz bu değişime nasıl adapte olacağımızın kolaylıklarını yaratacağımıza, bu değişimin dışında nasıl dururuz diye düşünüyoruz. Bu çocuklar da bunun farkında. Yurt dışı alternatiflerini, Türkiye'de önemli üniversitelerde okuyan öğrenciler düşünebiliyor. Bu da popülasyonun yüzde beşine denk geliyor. Geri kalan yüzde 95'i nasıl ve ne başaracak? Bu yüzde 95'e vasat eğitim aldırırsanız bırakın uluslararası düzeyde akranlarıyla yarışmalarını, bu eğitimin Türkiye'de de bir karşılığı olmuyor. Bu kitle, yurt dışına gidemiyor çünkü dil becerisine ve akademik başarıya sahip değiller. Bu insanlara bu becerileri kimler kazandıracak? Yurt dışında iyi eğitim alıp geri gelen kişiler yapacak. Büyük düşündüğünüz zaman büyük problemler küçülür, küçük düşündüğünüz zaman da küçük problemler büyür. Büyük düşünmeye dönmek zorundayız.

Günlerinizi öğrencilerle geçiriyorsunuz ve Türkiye'nin en önemli üniversitelerinden birinde öğretim üyeliği yapıyorsunuz. Oradaki öğrenciler de yurt dışına gitmeyi düşünüyor mu?

Çevremde yurt dışı hayali kuran çok öğrenci var. “Hocam fırsat çıkarsa bizi yönlendirir misiniz?” diye soruyorlar. Ama hepsi orada kalmayı istiyor. Hepsi zeki ve kaliteli öğrenciler. Ben örneğin çocuğumun öğretmeninin bu öğrenciler olmasını isterim. Avrupa, bu öğrencileri hemen kapıyor. Çünkü kendisi bir kuruş para harcamadı, biz yetiştirdik. Avrupa için çok büyük bir iltifat. Sıfır maliyetle onlara insan yetiştiriyoruz. Ektiğiniz bir tohum önce tomurcuk verir, uygun hale geldiğinde o tohumların hepsi çiçek açar. İnsan eninde sonunda toprağına dönmeye çalışır. Yine de bu durumun düzeleceğine inanıyorum. Marştaki “On yılda on beş milyon genç yarattık genç yaşta” cümlesi çok önemlidir. Cumhuriyet, o genç nesli yarattı ve o genç nesil de Cumhuriyet'in kurumlarını kurdu, bize güzel bir dönem yaşattılar. Yine o çocuklar yapacaklar bunu. Daha da iyi ve sağlamını yapacaklar.


ODTÜ Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Soner Yıldırım

Yazı dizisinin devamı için:

Yurt dışı eğitim-I: Adım adım yurt dışı...

Yurt dışı eğitim-II: Ülkeye ulaştıktan sonra neler yapılmalı?

Yurt dışı eğitim-III: Öğrencilerden tavsiyeler